Yabancı Bir Devletin Vergi Toplaması
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Şubat 2019
Çarşamba
Yabancı bir devletin Türkiye’de bazı Türk vatandaşlarından vergi toplaması sizce normal midir? Hem de küçük miktarda vergiler değildir bunlar. Büyük vergiler… Hele yekûn olarak astronomik rakamlarla ifade edilen vergiler… Türkiye’de kazanıyorlar ve yabancı bir devlete büyük büyük vergiler ödüyorlar.
Peki bu özel mükellefler bu vergileri seve seve mi ödüyorlar? Bir kısmı seve seve ödüyor, çünkü o yabancı devlete dinî, etnik, ideolojik bağlarla bağlıdırlar. Bir kısmı ise zoraki, kerhen ödüyor.
Peki o yabancı devletin, vergisini ödemeyenlere karşı yaptırım gücü var mıdır? Vardır. Mükellefler korkularından tir tir titriyor.
Yakın tarihte Eyüp Sultan’da korkunç bir cinayet işlenmiş; serveti doların milyarıyla değerlendirilen zengin bir iş adamı mezarlar arasında, belli bir dinin törelerine göre gözleri oyularak katl edilmişti. Bu cinayetin, ülkemizde vergi toplayan yabancı bir devlet için toplanan vergilerle ilgisi olduğu fısıltı gazetesinde dile getirilmiştir.
Türkiye’de kazanıyorlar ve yabancı bir devlete kazançlarının, sadece kazançlarının değil, servetlerinin vergisini ödüyorlar. Olacak iş midir bu?
Türkiye devletinin, hükümetinin, yüksek bürokrasisinin, emniyet ve istihbarat sorumlularının, adliyesinin bu işten haberi var mıdır? “Sen bütün bildiklerini yaz, isim ver, adres ver, ortaya belgeler koy…” Yooo… Ben canımı sokakta bulmadım. Bu iş benim işim değil, devletin ve hükümetin işidir. Ben bir gazeteciyim, yazarım; duyduğum elde ettiğim zannî bilgileri, istihbarî bilgileri, cesaretimin elverdiği kadar bu sütunlarda yazarım. Bu devleti, bu ülkeyi, bu halkı korumak için milyarlarca dolar harcama yapan müesseselerin başında bulunan sorumlular sorumluluklarını bilsinler ve meseleyi onlar incelesinler. Benden bu kadar…
Yabancı bir devletin, Türkiye vatandaşlarının bir kısmından vergi toplayabilmesi için çok güçlü, çok nüfuzlu olması gerekir. Her hangi bir devlet bu işi yapamaz.
Türkiye bütçesinden o yabancı devlete her yıl milyarlarca dolar aktarılmaktadır. Burada kendi ülkemizde yapabileceğimiz bazı işler orada yaptırılmaktadır. Başka yerde bir milyar dolara yapılabilecek iş oraya iki milyara verilmektedir.
O devletin bizde iki türlü sempatizanı vardır:
1. Din ve etnik köken itibarıyla o devletin tabiî vatandaşı olan bir azınlık.
2. İki kimlikli bir taife… Zahirde Müslüman görünürler, asıl kimlikleri ise başkadır. Müslümanlara “Acı soğan” derler.
Bir üçüncü kesim daha vardır ki, bunlar “Benzeme benzet” ilkesinin ışığında “benzetilmiş” Türkler ve Müslümanlardır. Bu benzetilmişler zaman zaman Türkler ve Müslümanlara düşmanlıkta ve zulümde benzetenlerden daha ileri giderler.
Türkiye’mizde lisan ve kültür bakımından Fars kimliğine sahip, mezhep olarak şiî vatandaşlarımız vardır. Farz-ı muhal İran devleti bunlardan vergi almaya kalksa bizim benzetenler ve benzetilenler kızılca kıyamet kopartır, ortalığı birbirine katarlar. Peki, başka bir yabancı devletin, uzun yıllardan beri bazı Türk vatandaşlarından vergi toplaması karşısında niçin ses çıkartmıyorlar? Düşündürücü bir çifte standart değil mi?
Şu Türkiye gerçekten garabetler, acayiplikler ülkesidir.
Dünyanın hiçbir halkına bizdeki gibi toptan kültür ve kimlik kanı değiştirme zorlaması yapılmamıştır.
Halkımızı, gençliğimizi, aydınlarımızı, yüksek tabaka mensuplarımızı o kadar sersemlettiler, afyonladılar, uyuttular, uyuşturdular ki, bir kişi çıkıp da:
– Elindeki imkânlarla, geniş potansiyeli ile Türkiye Ortadoğu’nun Japonyası olabilirdi? Niçin olamadı? Bunu kimler engelledi?.. sorusunu ortaya atamıyor.
Bizden imkân ve potansiyel bakımından çok geride olan bir Güney Kore, dünya çapında iktisadî, sınaî (endürstriyel), ticarî harikalar meydana getirdi de biz niçin aynı başarıyı gösteremedik? Bu soruyu yönelten de yok.
Çin denizinde bir Taiwan adası var, orada bir Milliyetçi Çin Cumhuriyeti var. Nüfusları yirmi bir milyon; altı yüz bin askerlik büyük bir ordu besliyorlar, bin türlü sıkıntı, tehdit, tehlike altındalar ve iktisadî bakımından harikalar meydana getiriyorlar. Türkiye, iktisadî sahada niçin bir Taiwan kadar olamamıştır? Bu soruyu da soran yok.
İç ve dış düşmanlarımız paramızı bitirmiş, iktisadiyatımızı çökertmiş, ziraatimizin köküne kibrit suyu dökmüş, hayvancılığımızı kurutmuş, bizi bin türlü çukura yuvarlamış, tuzağa düşürmüş ve bizim bu feci durumumuzdan haberimiz yok. Şu büyük gazetelerin gündemine bakınız. En büyük tehlike ve tehdit irticaymış… Bu irtica yaygaralarının gürültüsü içinde yabancı bir devlet yıllardan beri ülkemizdeki bazı TC vatandaşlarından vergi topluyor da bu konu ile ilgilenen yok.
Bugün Türkiye’nin en önemli, en hayatî, en birinci sorusu şu olmalıdır:
– Bu memleket kendi kendine batmadığına göre, onu kimler batırmıştır? Bu batışın sorumluları kimlerdir? Bu batırma gaflet ve cehalet eseri mi olmuştur, yoksa kasıtlı mıdır?
Sorgulamak, öğrenmek, içyüzünü bilmek insanların temel haklarındandır.
Türkiye iki yüz elli milyar dolarlık iç ve dış borç tuzağına nasıl düşürüldü? Bu konuda uzman kişilerin ciddî kitaplar yazmaları gerekmez mi?
Türkiye’de iki yüz milyardan fazla kara ve pis para birikimi olmuş. Bu kara parayı kimler biriktirdiler? Bunu da bilmek ve öğrenmek hakkımız değil midir?
Türkiye’nin en büyük iki yüz elli, kara para babası kimlerdir? Böyle bir liste hazırlayacak bir cesur adam yok mudur şu yetmiş milyon içinde?
Eyüp Sultan Mezarlığı’ndaki korkunç ve esrarlı cinayeti fukara bir askerin üzerine yıktılar. Başka bir ülkede böyle garip bir cinayet işlenmiş olsaydı şimdiye kadar onlarca ciddî araştırma yapılmış ve basılmış olurdu orada.
Yabancı bir devlet Türkiye’de bazı TC vatandaşlarından yüklü vergiler alıyormuş… Bu konu da ilgi çekmeyecektir.
Öyle sersemletilmişiz ki… 17 Temmuz 2003