Yahudi Aday
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Mart 2019
Meclis’teki oylamadan sonra Demirel’in tekrar Cumhurbaşkanı seçilmesi ihtimali zayıflayınca Türkiye Sabataycıları Sanhedrin’i alelacele toplanmış ve Yahudi asıllı bir zatın devlet başkanlığına getirilmesi konusu müzakere edilmiş.
İktidara mensup çok önemli ve büyük bir zatın zâhiren Türk ve Müslüman görünen, gerçekte ise Sabataycı-Yahudi olan karısı Raşel hanım (Gizli Yahudi ismi böyledir) Yahudi adayı can u gönülden destekliyormuş. Lakin kocası bu adaya pek sıcak bakmıyormuş.
Türkiye’nin başına bir Yahudi geldiği ve getirildiği takdirde Ortadoğu’da temelleri atılan Pax Judaica binası daha da güçlenmiş olacaktır.
Şahsen ırkçı bir kimse değilim. İnsanların ve ırkların zeka, kabiliyet, istidat bakımından eşit olduklarını kabul etmemekle birlikte, insanlık haysiyeti ve hukuk bakımından eşit olduklarına inanan bir kimseyim. Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin başına bir Yahudi geçecekse, teorik olarak buna itiraz etmem. Benim itirazım, böyle bir zatın iki kimlikli olması konusunadır. Dıştan Türk ve Müslüman görünecek, gerçekte ise Yahudiliğin bir tarikatına ve koluna mensup bulunacak. İşte bunu kabul etmeme imkân yoktur. Bir İslam devletinde bir Yahudi devlet başkanı olamaz. Herhangi bir dini olmayan laik bir rejimde ise olabilir. Ancak bunun temel bir şartı vardır: Tek kimlikli olması gerekir. Evrensel ahlak prensipleri de bunu böyle gerektirir.
Hepsi öyle mi bilmiyorum. Lakin bizdeki bir kısım Sabataycıların iki isim taşıdıklarını, dıştan Türk ve Müslüman isimlerine sahip bulunduklarını, kendi aralarında ise Yahudi isimleri olduğunu kuvvetli rivayetlerle öğrenmiş bulunuyorum.
İki kimlikli bir Yahudi vatandaşımız Müslümanların temel hak ve hürriyetlerine saygı gösterir ve onları desteklerse mesele kalmaz. Fakat bu iki kimlikli kimseler benim dinime, temel hak ve hüriyetlerime karşı çıkarlar ve kendileri küçük bir azınlık olmalarına rağmen benim ülkemde gizli bir sömürge sistemi kurmaya çalışırlarsa o zaman onlarla aramızda büyük ihtilaf olur.
Büyük bir medya imparatorluğu kurmuş olan, dev günlük gazetelere ve televizyonlara hükmeden Sabataycı bir vatandaşımız, gazetelerinde ve televizyonlarında niçin dindar ehl-i sünnet Müslümanları çalıştırmamaktadır? Maaş verdiği bunca köşeyazarı ve yorumcu içinde niçin bir tek dindar bir Müslüman yoktur? Televizyonunda reformcu, bid’atçi, ehl-i sünnet dışı rey ve görüşlere sahip birine bir saat ayırmıştır ama o da maksatlıdır. Müslümanların kafalarını karıştırmak, İslam’ı içinden dinamitlemek, dini sapı kendi dalından yapılmış balta ile yıkmak içindir.
Antisemitizm yapmıyorum, Sabataycı vatandaşlarıma zeytin dalı ile yaklaşıyorum. İçlerindeki, İslam ve Müslümanlarla hukuk ve ahlak dışı yol ve metodlarla savaşanları engellesinler; çoğunluğu teşkil eden Müslümanların temel haklarını tanısınlar; ülkemizi kendi sömürgeleri haline getirmeye çalışmasınlar. En kısa zamanda da iki kimliklilikten vaz geçsinler. Bu ülkenin bir çeşitliliği, farklılığı olarak hizmet etsinler.
Sovyetler Birliği’nde büyük kokuşma ve hırsızlık vardı, pislik bütün toplumu sarmıştı. Sonunda yıkıldı. Yıkıldı da Rusya Federasyonu temiz bir ülke mi oldu? Bırakın temizliği, daha kirli, daha iğrenç bir kokuşmaya mekân oldu. Yeltsin ve şürekâsı on milyarlarca doları zimmetlerine geçirdiler. Yardım için Batı dünyasından gelen muazzam paralar kapanın elinde kaldı. Yeltsin’in yerine geçen Putin, eski pislikler ve hırsızlıklar hakkında soruşturma açtırmayacağına dair söz verdikten sonra gemiye kaptan olabilmiştir.
Yakın tarihimizde bizde de büyük soygunlar, talanlar, hırsızlıklar yapılmıştır. Aileden servetleri olmayan, ömür boyunca hiç ticaret yapmayan birtakım kimseler öldüklerinde Karun kadar miras bırakmışlardır. Nereden bulmuşlardır bunca serveti?
Büyük mahallî idarecilerden biri, başkanlığı esnasında yüzlerce trilyon, hattâ katrilyon topladı. Nasıl topladı? Vurdu, tokatladı, çarptı, aparttı. Bu adamdan hesap isteyen bir kişi, makam, merci çıkmadı.
Osmanlının bozulma devirlerinde gayr-i meşru yollarla büyük servetler toplayan sadrazamlar, vezirler Padişahın bir iradesiyle siyaseten idam edilirler, servetlerine de el konulur, hazineye irad kaydedilirmiş. Şimdi demokrasi ve hürriyet var. Manavdan bir elma çalan küçük hırsız kodese… Büyük, saygın, kalantor hırsızlara kimse bir şey yapamaz. İsterlerse banka soysunlar, katrilyon götürsünler.
Kafkasya’daki bir cumhuriyette ev tutup uzun müddet oturan bir dostum anlattı: Memurların maaşları çok azmış, bu para ile geçinmek mümkün değilmiş. Herkes bir yolunu buluyor, rüşvetini alıyor, avantasını temin ediyor, kirli ve karanlık yollardan bütçesini denk hale getiriyormuş. Rejimin üst tabakası bunu biliyor, lakin asla ses çıkartmıyormuş. Sistem böyleymiş.
İslamcılar içinde de bazı yiyiciler, götürücüler olduğuna dair tevâtür derecesinde rivayetler, dedikodular vardır. Namuslu, dürüst, doğru, şerefli, haysiyetli İslamcıları tenzih ederim ama “Bu düzen kötüdür. Böyle bir düzende her b.. yenir. Dâvamıza hizmet için rüşvet de alırız, yolsuzluk da yaparız” diyen namussuzların suratlarına tükürmek isterim.
İslam’ın iki temel prensibi vardır: Biri ihlas, diğeri istikamet, yâni doğruluktur. İslam dini yalana, hilekarlığa, eğriliğe, rüşvete, hırsızlığa, ihtilasa, zimmete geçirmeye, haram yiyiciliğe asla izin vermez, yeşil ışık yakmaz.
Birtakım şahıslar ve çeteler yüzlerce trilyon haram para temin ettiler. Gerçekleri de şu: İleride bu paralarla dâvamıza hizmet edeceklermiş… Bre kalpazanlar, bre kaltabanlar! Haram ve kirli para ile temiz İslam dinine hizmet edilebilir mi? Helâ süpürgesi ile cami temizliği yapılır mı? Siz kimi kandırdığınızı sanıyorsunuz?
Laik, çağdaş, ilerici, solcu, ateist biri hırsızlık yaparsa bir kere kızıyorum; İslamcı geçinen bir sahtekâr hırsızlık ve talan yapınca bin kere. Çünkü bu ikinci benim dinimi, dâvamı, mukaddesatımı istismar ediyor, kirteliyor.
Mevlâna Celalüddin Rumî hazretlerinin (Allah yüce sırrını takdis etsin) yerine geçen Hüsameddin Çelebi hazretleri dergâha ve türbe-i şerife giderken abdest suyunu ibrikle yanında taşırmış. Dergâhtaki vakıf suyu kullanmamak için. Şeyh hazretlerinin vakıf suyu abdest almak için kullanmasının bir sakıncası mı vardır? Yoktur ama onlar takva, vera sahibi kimselerdi, helal ve mübah olan nice şeyi bile yapmazlardı. Ümmet-i Muhammed’e örnek ve model olmuşlardır. Bu devirde İslam dâvasına ve Muhammed ümmetine hizmet edecek kişilerin ve kadroların ahlakta, fazilette, mürüvvette, ruh asaletinde bu kıratta adamlar olması gerekir. Yiyicilerden İslam dâvasına ve Muhamed ümmetine hayır gelmez.
Peki bizdeki mevcut rejim bunca kokuşmayla, talanla, yolsuzlukla ilâ nihâye devam eder mi? Asla etmez. Tereddüt edenler tarihe sorsunlar. 01 Nisan 2000