Cuma

 

Fransa’da bir Yahudi babanın iki kızı hidayete ermişler, Müslüman olmuşlar, İslâm Şeriatı’nın kesin emri ve farzı olan tesettür emrine uyarak başlarını örtmüşler. Okudukları lise idaresi yeni kıyafetlerini kabul etmemiş, kızları geçici olarak okuldan uzaklaştırmış. Bu konuda Fransa’da bir hukuk savaşı başlamış. Bu hadise ile ilgili bazı notları dikkatinize sunmak istiyorum:

(1) Dünyanın bütün hür, medenî, demokrat, ileri, hukuklu ülkelerinde olduğu gibi Fransa’da da tesettürlü Müslüman kızların üniversitelere örtülü olarak gitmeleri ve okumaları tamamen serbesttir. Fransa’daki hâdise lise seviyesindedir. Müslümanlara “Acı soğan” diyen bazılarının Fransa’daki bu vak’ayı çarpıtarak, sanki o ülkede başörtüsü üniversitelerde de yasakmış gibi göstermeleri çirkin ve kasıtlı bir çarpıtmadır.

(2) Yahudi babanın Müslümanlığı seçmiş kızları ile ilgili vak’a, Fransa genelinde değildir, münferit ve istisnaî bir hadisedir.

(3) Yahudi babanın, Müslüman olan kızlarına hoşgörü ile bakması ve onlara sahip çıkması tebrike şayan bir davranıştır. Babaya dahi hidayet dileriz.

(4) Fransa kabinesindeki Cezayir asıllı bir bakanın, Yahudi baba kadar tolerans göstermeyip başörtüsü aleyhinde beyanat vermesi çok ibretlidir. Cezayir’de de isteyen kız öğrenciler başları örtülü olarak liselere ve fakültelere gidebilmektedir.

(5) Yahudi baba, kızlarının Müslüman olduktan sonra sofradan jambonu kaldırdıklarını söylemiş. Jambon, domuzdan yapılan, pastırmaya benzer bir ettir. Musevilikte domuz eti haramdır, demek ki, Mösyö Levi sosyolojik kimlik olarak Musevidir, kendi dininin emir ve yasaklarına uymamaktadır.

(6) Geçenlerde Almanya’da, başını örten Afganistan asıllı bir kadın öğretmen, eyalet yüksek mahkemesinde açtığı davayı kazanmış ve başıörtülü olarak öğretmenlik yapma hakkını kazanmıştı. Daha önce, aynı kadın başı örtülü olduğu için öğretmenlikten men edildiği zaman bu haberi manşetinden veren Hürriyet gazetesi, yüksek mahkeme kadının lehine karar alınca, bu ikinci haberi iç sayfalarda göze görünmez küçük bir haber olarak vermiştir. Basının böyle konularda bîtaraf olması, eşitlik prensibine riayet etmesi gerekmez mi?

(7) Türkiye Müslümanları sosyolojik bakımdan bir şifahî toplum olduğu için başörtüsü konusunda çağdaş medeniyet seviyesinde mücadele edemiyor, mesele içte ve dışta hukuk platformuna taşıyamıyor.

(8) Şu husus hiçbir zaman unutulmamalıdır ki, ülkemizdeki başörtüsü yasağının devlet ve cumhuriyetle bir ilgisi yoktur. Türkiye devleti bizim devletimizdir, cumhuriyet fazilet esası üzerine kurulu bir idare şeklidir. Devlet ve Cumhuriyet, ülkenin çoğunluğunu teşkil eden Müslüman halktan yanadır. Halka, demokrasiye, millî iradeye, akla, mantığa, temel insan haklarına, sağduyuya aykırı olarak bazı yasaklar ve tabular koyan devlet ve cumhuriyet değil; kendilerini ve ideolojilerini bu iki değer ve güçle özdeşleştirmiş olan bir azınlıktır.

(9) İslâmî hizmet ve faaliyet yapıyoruz diye her yıl Müslümanlardan milyarlarca dolar para toplayan birtakım din baronları maalesef başörtüsü krizinde üzerlerine düşen medenî, dinî, insanî, ahlâkî vazifeleri yerine getirmiyorlar. Neler yapılamaz ki… Mesela Avrupa’dan, Amerika’dan Kanada’dan insan hakları sahasında uzmanlaşmış on büyük hukukçu davet edilir ve bunlara ülkemizdeki başörtüsü krizi ile ilgili bir rapor hazırlattırılıp, başta İngilizce olmak üzere belli başlı dünya dillerinde yayınlanabilir. Başka bir teklif: Ülkemizdeki başörtüsü yasağı ve tabusu ile ilgili çok iyi hazırlanmış kısa bir metin dünyanın en büyük gazetesinde tam sayfa olarak ilan şeklinde yayınlattırılabilir. Bu işler için para lazımdır. Sadece para ile de bitmez. Akıl, fikir, kültür, cesaret, vicdan, sorumluluk duygusu lazımdır. Bunlar para ile satın alınabilen şeyler değildir.

Camiler Elbette Sadece Namaz Kılma Yeri Değildir

Antalya valisi, camiler sadece namaz kılma yerleri değildir, oralarda memleket meseleleri konuşulmalı, müzakere edilmelidir; din görevlileri ülkemizin içinde bulunduğu sıkıntıları halka anlatmalı, çareler ve çözümler üzerinde konuşmalıdır… meâlinde bir beyanda bulunmuş. Güzel konuşmuş ama…

(1) Diyanet, camiler, din görevi yapan hocalar üzerinde ağır baskılar, tehditler vardır. 28 Şubat postmodern darbesinden sonra cami hatiplerinin, Cuma hutbeleri metinlerini kendileri hazırlayıp okumaları bile yasaklandı ve merkezden gönderilen basmakalıp hutbeler empoze edildi. Bu yasağı çiğneyen imamlar ve hatipler şiddetli cezalara çarptırıldı, bazıları sürüldü. Böyle yasaklar, baskılar altında hangi imam, hatip, vaiz camide ülkenin siyasî, iktisadî, sosyal, kültürel sıkıntılarından bahs etmeye cür’et ve cesaret edebilir?

(2) Farz edelim ki, baskılar ve yasaklar kaldırıldı ve din görevlileri camilerde serbestçe, korkusuzca konuşma hakkı ve hürriyeti sağlandı. Kaç görevlinin kültür seviyesi bu işe elverişlidir? Düzen uzun yıllardan beri imamlığı “Namaz kıldırma memurluğu” olarak anlamış ve bu anlayışla hoca yetiştirip tâyin etmiştir. Camilerde memleket meselelerini sosyal ve kültürel dertlerimizi müzakere edip, bunlara çare ve çözümler teklif etmek için sadece imam ve vaiz olmak yetişmez. Hem İslâm’ı, hem de yüksek kültürü iyi bilen; bilgi, aksiyon, estetik boyutları gelişmiş geniş ufuklu hocalar olması gerekir. Müslüman kesim, son elli yılda ucuz ve kolaycı bir edebiyat yapmıştır ama hiçbir zengin, üst tabakadan, varlıklı, seçkin aile çocuğunu din hizmetlisi olarak yetiştirmemiştir. Ülke hızla köylüleşirken, gecekondu ve varoş kültürü her yeri istila ederken, dinî saha, geneldekinden daha fazla gecekondulaşmış, varoşlaşmış, bedevileşmiştir. Hiç olmazsa son yirmi beş yıl içinde dünyanın en büyük üniversitelerinde, Harward’larda, Oxford’larda, Sorbonne’larda, Heidelberg’lerde bin kadar müftü, vaiz, imam, hatip yetiştirilmeliydi. Maalesef hem sistem hem de İslâmcı kesim ve cahil sofular din ve cami hizmetlerini yozlaştırmışlardır.

(3) Antalya’nın muhterem müftüsü, vali beyefendinin konuşma yaptığı toplantıda din hizmetlilerinin maaşlarının azlığından yakınmış. Doğrudur. Ancak, maaşlar arttırılsa, mesela iki misline, üç misline çıkartılsa daha fazla ve daha kaliteli hizmet verilebilecek midir? Hiç zannetmem. Din hizmetleri para işi değildir. Bu hizmetler ilim, irfan, hikmet, kültür, aşk, şevk, takva, zühd, feragat, fedakârlık ile yürütülür. Toplum, bağrından bir Hüccetülislâm İmamı Gazalî çıkartsın, o parasız, bilâ ücret hizmet edecektir. 04 Ekim 2003