Çarşamba

 

Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı tarafından, Hollanda’da yayınlanmış aslının, ilave ve değişikliklerle yapılan tercümesi mahiyetinde olan “İSLÂM ANSİKLOPEDİSİ”nin 3′ üncü cildinin 646-650. sayfalarında DÖNME maddesi yer almaktadır. Resmî bir yayın olan bu maddede çok enterasan fikirler, görüşler, bilgiler yer almaktadır.

646’ıncı sayfanın dipnotunda şöyle deniliyor:

“Bergama civarında Trahalla köyünde 1828/1829 senelerinde oradan geçen Mac Farlane adlı bir seyyahın söylediğine göre, bu köyün sâkinleri tip itibari ile, sâmi ırkına mensup gibi görünmekte olup, cumartesi günleri tatil ederlerdi. Bunların İzmir’de Şabbetay Sebi’ye uyanlardan olup, sonradan Bergama havalisinin mâmuriyetinden dolayı, oraya hicret eden bir zümre olması mümkündür. (bk. F.W. Hasluck, Christianity and Islam under the Sultans, Oxford, 1929, 11, 473 v.d.)”

TC’nin yayınlamış olduğu İslâm Ansiklopedisi külliyatı nice kütüphanede bulunmaktadır. Yine hayli vatandaş bunu alıp özel kütüphanelerine koymuştur ama bizim toplumumuz şifahî toplum olduğu için okumuyoruz.

Yukarıya aldığım kısa paragraf ülkemizde, zâhirde Müslüman köyü gibi görünen Yahudi köyleri bulunduğu iddiasına bir delil teşkil etmektedir.

Onyedinci asırda Ukrayna taraflarında dehşetli bir Yahudi kıyımı olmuş, canlarını kurtarabilen bir kısım Yahudiler civar ülkelere, bu arada Osmanlı mülküne sığınmışlardı. O tarihlerde Yahudilerin İstanbul, İzmir, Edirne gibi büyük ve kozmopolit şehirlere gelip yerleşmesi mümkündü ama kırsal kesimde Yahudi kimliği ile tutunmaları pek kolay değildir. Bu yüzden, kırsal kesime yerleşen bir kısım Yahudiler asıl kimliklerini gizlemişler, kendilerini Rumeli Bektaşisi ve Alevisi olarak göstermişlerdir. Bu bir iddiadır, tarihçilerin ve ilim adamlarının incelemesi, araştırması gerekir.

Şifahî toplumlarda halk ve okumuşlar “bakar kör” gibidir. Gerçekler kitaplarda yazılı olsa da onları okumazlar, okusalar da anlamazlar. Ülkemizin son yüz yıllık tarihinin en önemli faktörü Sabataycılar yahut Dönmelerdir. Yakın tarihimizin bütün büyük değişimlerinde, inkılap ve ihtilâllerinde, İğtişaşlarında onların büyük rolü olmuştur. Onlar Türkiye’ye damgalarını basmışlardır. Son üç yüz elli senelik tarihimizin beş büyük ve güçlü adamından biri İzmirli sahte Mesih Sabatay Sevi’dir. Her Türkiyelinin bu zatı tanıması, bilmesi şarttır.

Dönme iken mahkemeye müracaat ederek Musevî dinine geçen Ilgaz Zorlu, teşebbüsünün gerekçesini şu şekilde açıklıyor:

19 Nisan 1960 İstanbul doğumluyum. Annemin adı Mazlume, babamın adı Ömer’dir. İstanbul nüfusunda kayıtlıyım. Ben bir Yahudiyim. Yahudi bir anneden doğdum. Yahudi inanışına bağlı olarak ise soy anneden geçer. Dolayısı ile ben ırk olarak Yahudi, din olarak ise anneannemin bana verdiği eğitim ve kendi irademle seçtiğim din Museviliktir. Müslüman bir baba ve Sabatay bir annenin çocuğu olarak benim ilk ve nihaî tercihim bu yöndedir. Ancak benim nüfus cüzdanımda Müslüman olduğum yazılıdır ve bu bilgi yanlıştır. Bunu ben böyle yazdırmadım… Kaldı ki, Müslüman olarak tanınmam ve işlem görmem, Müslümanlara karşı da bir haksızlıktır. Ben bugünkü vatandaşlık statümle, eğitim görmek sureti ile, imam, müezzin, hattâ Diyanet İşleri Başkanı olabilirim. Halbuki ben çocukluğumdan itibaren Yahudi olarak yetiştirildim ve bugün de Yahudiyim. Yahudi inançlarına sahip ve onun ritüellerine uygun bir şekilde yaşayan bir kişiyim.

Yahudi olduğumu ikrarım, kendi inancımın tescili olmasının ötesinde, içinde yaşadığım ve birlikte yaşamaktan mutluluk duyduğum Müslüman topluma karşı bir saygının ifadesidir.

Bu ikrar belgesinde ifadesini bulmasını istediğim bir diğer konu ise benim Musevi inanışı içindeki yerimle ilgilidir. Ben, Musa şeriatına bağlı, Kabbalist bir Yahudiyim. Dinler tarihinde bize isnad edilen sıfat Sabetaistliktir. Genel anlamda ‘Dönme’ ya da ‘Selanikli’ olarak da ifade edilen gruba mensubum. (Ilgaz Zorlu, 10 Temmuz 2000 tarih ve 52625 sayılı Üsküdar Beşinci Noterliğinde tanzim edilmiş tasdikli ‘İkrar Beyanı’. Profesör Dr. Abdurrahman Küçük, Dönmeler Tarihi, 6’ncı baskı, S. 450)

Benim “Yahudi Türkler Yahut Sabataycılar” (İst. 2000) isimli kitabım yayınlanınca bazı İslâmcı yazarlar “Adamlar Müslüman olmuşlar, Müslüman olduklarını iddia ediyorlar. Bizim de hüsn-i zan etmemiz gerekir” şeklinde itirazlarda bulunmuşlardı. Bu konuda ilmî ve tarihî araştırmalar ne diyor?

1. Sabataycılar iki kimliklidir. Dıştan Müslüman görünürler, gerçekte ise Yahudi ve Musevidirler.

2. Bir Sabataycının Müslümanlığı yüzeyseldir, samimî değildir, iğretidir.

Sabataycılık konusunda yüzlerce araştırmanın yapılması gereklidir. Meselâ İslâm’da reform ve yenilik cereyanında onların tesiri, tuzu biberi nedir? Birtakım adamlar çıkıyor ve dinimizde köklü değişiklikler yapılmasını istiyor. Bu reformcu, yenilikçi, değişiklikçi kişiler kimlerdir, arkalarında hangi güçler bulunmaktadır?

Zerre kadar aklı, irfanı, iz’anı olan Müslüman, dinde reform ve yenilik isteğinin aslında dini bozmak, onun temellerini dinamitlemek olduğunu anlar ve idrak eder.

Çok aşırı bir reformcunun şöyle söylemiş olduğu rivâyet ediliyor: “Allah’tan iki konuda şikayetçi ve davacıyım. Biri boyumu kısa yaparak beni güdük yaratması. İkincisi başımı kel etmesi…” Yahu bu ne biçim bir Müslümandır? Böyle Müslüman olur mu? Bu kafadaki bir kişinin dinde reform yenilik hezeyanlarına kulak verilir mi?

İddia ediyorum: Dinde reform ve yenilik isteyenlerle ilgili derin, ciddî, etraflı araştırmalar yapıldığı takdirde onların bazısının Sabataycı olduğu, yahut Sabataycılar tarafından yönlendirildiği ortaya çıkacaktır.

Türkiye’deki marksist, sosyalist, ateist hareketleri inceleyiniz, bunların başını hep Sabataycıların, zahiren Türk ve Müslüman görünen iki kimliklilerin çektiğini göreceksiniz.

İnanmak istemiyorum, gerçekten inanılması zor bir iddia ama sözüne güvenilir bir dostumuz şöyle demiştir:

“Cuma günü camide hocalık eden, cumartesi günü gizli Sabataycı sinagoğunda âyin icra eden bir kimse olmuştur bu ülkede…”

Profesör Yalçın Küçük şu ana kadar Sabataycılar hakkında üç kitap yazdı. Tekelistan, Sırlar, Şebeke… Büyük hacimli dördüncü bir kitap daha yazıyormuş. İnşaallah çıkar ve bomba gibi patlar.

Türkiye’nin yakın tarihini, bugününü anlamak için Sabataycılığı ve Sabataycıları iyi bilmek gerekir. Onları bilmeden Türkiye denklemini çözmek mümkün ve muhtemel değildir.

Türkiye Fransa, Almanya, Kanada gibi medenî ve şehirli bir toplum yapısına ve zihniyete sahip olmuş olsaydı bu konuda şimdiye kadar binlerce ilmî araştırma yapılmış ve karanlıklar aydınlatılmış olurdu.

Sabataycıların çok güçlü ve kollarının çok uzun olduğu söyleniyor. Olabilir. Dolaylı şekilde intikam aldıkları, affetmedikleri de söyleniyor. Bu da doğrudur. Ancak onlar istemiyor diye bu konunun devamlı olarak karanlıkta bırakılması asla doğru olmaz. Usulü dairesinde, heyecana ve paranoyak saplantılara kapılmadan ilmî, tarihî araştırmalar yapılmalıdır. Çeşitli dillerde binlerce, kitap, ilmî makale, hatıra, ansiklopedi maddesi Sabataycılık konusunda kıymetli ve ilginç bilgiler ihtiva etmektedir. Bunlar taranmalı, bilgiler toplanmalı ve sistematik bir şekilde yayınlanmalıdır.

Bütün bu çalışmalar yapılırken de çok dikkat edilmeli ve antisemitizm ucuzluğuna ve çukuruna düşülmemelidir.

Sabataycılık konusunda dünyanın en büyük ihtisas kütüphanesi ve arşivi Türkiye’de kurulmalıdır. Bu konuda ilmî çalışma ve araştırma yapacak Müslüman Türk gençlerine İbranice, Ladino, Yiddiş ve diğer gerekli diller öğretilmelidir. Bütün arşivler Sabataycılık konusunda en ince taraklarla taranmalıdır. İğne ile kuyu kazarcasına sabırlı araştırmalar yapılmalıdır. Bilmemek ayıp değildir, asıl ayıp öğrenmemek, araştırmamaktır. 21 Ağustos 2003