1962’de haftalık

Yeni İstiklâl Gazetesini

yayımlıyordum.

Adnan Menderes’in idamının

yıldönümünde “

Zulümlerin en şenii ve alçakçası kanunların gölgesinde yapılandır”

başlıklı bir başmakale yayınlamıştım. Onun yanında meşhur şair

Şükûfe Nihal hanımefendinin “Git!” şiirini basmıştım.

Hemen tutuklandım.

Sultanahmet Hapishanesi’ne atıldım.

O tarihte hapishaneler bugünküne nisbetle çok insanî idi. Gazeteci olduğum için beni

“Beşinci Kısım”

a verdiler.

Yassı Ada’dan gelme İstanbul Milletvekili İbrahim Bey,

Eminönü Emniyet Amiri Zeki Şahin, Adnan Menderes’in korumalarından

Bumin Yamanoğlu

, döviz kaçakçısı

Ruben Asa

… Malî suçlardan yatan

Max Frumkin isminde bir Yahudi de vardı

o kısımda. Türk vatandaşı değildi.

Haymatlos

idi.

Birgün elimde Cevat Rifat Atilhan’nın Siyonistler aleyhindeki bir kitabını görünce bana şu soruyu yöneltmişti:

-Şevket Bey, Dünya’nın en büyük Yahudi düşmanı kimdir biliyor musunuz?

Ben:

-Herhalde Mısır Devlet Başkanı Abdünnasır’dır

cevabını vermiştim.

Frumkin:

-Birincisi benim…

demişti.

-Nasıl olur siz Yahudisiniz!..

-Öyle ama Yahudilerden o kadar çok çektim ki, şu anda onlara en fazla düşman olan benim.

Max Frumkin daha sonra

“Yahudilikten Niçin Çıktım?”

başlıklı bir

kitap

yazmış ve yayınlatmıştır.

Ben ondan önce tahliye edildim. O daha sonra çıktı, lakin hayli yüklü bir tazminat ödemesi gerekiyordu. işleri bozulmuş, malî gücü kalmamıştı. Bir gün Yunanistan’dan bir mektup geldi.

Frumkin’dendi.

Edirne civarında Pityon istasyonunda trenden inmiş, Yunanistan’a iltica etmişti

(o tarihlerde Edirne’ye giden tren Pityon civarında Yunan topraklarından geçiyordu, sonradan hattı dahile aldılar…)

Max Frumkin,

Yahudiliği bırakmış

Protestan

olmuştu. Niçin Müslüman olmadığını sorduğumda

, “Siz Müslümanlar birbirinizin gözünü oyuyorsunuz nerede kaldı ki bana yardım edeceksiniz. İstanbul’daki Hollanda kilisesinin papazı bana yardım ediyor. Anlatabildim mi?”

cevabını vermişti.

Yahudiliği ve Museviliği bırakıp İslâmiyet’i kabul eden kimseler de vardır.

Bunların bir kısmı hakkında internetteki “http://www.jewsforallah.org/” sitesinde bilgi bulabilirsiniz.

Max, bir ara İstanbul’dan İsrail’e gitmiş, orada iş bulacak, çalışıp kazanacak, hayatını tanzim edecek…

Ber-Şeba’da

çok sıcak bir gün bahçesini sulayan bir ırkdaşından ve dindaşından bir içim su istemiş adam,

“parasız vermem”

demiş!..

Birkaç ay önce dış ticaret işleri ile uğraşan bir dostum, İsrail’e gitmişti. O anlattı:

-Kudüs’te kalabalık bir sokakta bir İsrail askeri, çelik yelek takmış, pür silâh bir setin üzerine oturmuş kucağında da bir kız ve gelip geçenlerin, kadınların, çocukların, halkın arasında öpüşüyorlar, sevişiyorlar.

Seks konusunda sanırım Dünya’nın en

“özgürlükçü”

ülkesi İsrail’dir. Ondan sonra şu malûm karikatürleri yayımlayan

Danimarka

gelir. Bundan bir yıl kadar önce İngiltere’deki dostlarımdan bir zat

276 sayfalık ilmî ve ciddi bir kitap

getirdi. Yazarı

Danny Kaplan,

isminden anlaşılacağı üzere bir Yahudi’dir. Kitabın ismi şu

“Brothers and Others in Arms. The Making of Love and War in Israeli Combat Units.”

Bu kitap

İsrail ordusundaki seks faaliyetlerini

, özellikle

homoseksüelliği

anlatıyor. Öyle hayalî, uydurma bir kitap değil.

İlmî araştırma ve anket şeklinde hazırlanmış

, kitabın arka kapağında üniversitelerin, uzmanların, yetkili kişilerin tahlillerinden alınmış cümleler var.

(Southern Tier Editions Harrington ParkPress)

İsrail ordusunun saldırganlığını anlamak ve izah etmek için

İsrail’deki seks anlayışını

ve cinsel faaliyetleri bilmek gerekir.

Amerikalıların Irak’ta Guantanamo’da yaptıklarını anlamak için de bu gereklidir.

Sivil halka, kadınlara, çocuklara, ihtiyarlara, hastalara, yaralılara merhametsizce saldıranların

psikolojik sorunları

vardır.

İsrail halkının büyük kısmı, ordusunun büyük kısmı

(tamamı demiyorum)

erotik ve sadik bir pislik içindedir.

II. Dünya Savaşı’nda Almanlarda böyle bir durum görülmemiştir.

Binde bir istisnai bir vakıa olsa bizzat Alman ordusu ve Alman devleti tarafından en şiddetli şekilde cezalandırılmıştır.

Jean Paul Sartre

“Situations”

adlı kitabında,

işgal altındaki Paris metrosunda oturan bir Alman subayının yaşlı bir Fransız kadınına yer vermesi gibi vak’aların çok görüldüğünü anlatır.

Fransızca bir kitapta Rusya’dan çekilen Alman ordusu Karpat dağlarını geçerken kendi askerlerinden birini

Askerî Mahkeme kararı ile bir ağacın dalına asarak idam etmiştir.

Suçu?

Bir elma bahçesinden izinsiz elma koparmasıdır.

1915 Çanakkale Savaşı’nda

müttefik

(İngiliz, Fransız vs.)

kuvvetlerin başkumandanı olan İngiliz generalinin hatıralarında okumuştum. Günlük şeklinde yazılmış, bir yerde şu küçük cümle yer alıyor:

“Çerkes asıllı bir Osmanlı zabiti yaralı bir İngiliz’i sırtına almış sahra hastanesine götürmüş…”

Düşman generalinin bu cümlesinde hayret vardır, hayranlık vardır, takdir vardır.

Amerikan ve İsrail ordusu Lübnan’da, Irak’da, Afganistan’da arslanlar gibi değil sırtlanlar gibi çarpışıyor.

İsrail’in acımasız, uluslararası savaş hukukunu ayaklar altına alarak, masum çocukları öldürerek yaptığı kuralsız ve etiksiz savaşı bir kısım

(İsrailli ve Diaspora’ya mensup)

Yahudiler de lânetliyor. Yazık ki çoğunluk sırtlanlıklara alkış tutuyor.

İsrail Hahamlar Konseyi’nin

Talmut’a göre savaşta kadınlar, çocuklar, ihtiyarlar ve siviller de öldürülebilir fetvası, Yahudi olmayanların gözlerini açmalıdır.

2007’ye kalmaz Ortadoğu Savaşı genel bir yangın haline dönüşecektir. İsrail’in Türkiye’nin tamamını vurabilecek nükleer veya nükleer olmayan füzeleri bulunmaktadır.

Bunları ateşleyip fırlattıkları zaman ne asker dinleyecekler, ne sivil.

Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışında Yahudilerin büyük rolü olmuştur. Yahudiler

“Katırlı Lejyonlar”

meydana getirerek

İngilizlerle birlikte, velinimetleri Türklere karşı savaşmışlardır.

Filistin, Osmanlı ülkesinin bir parçası iken

Aaronsohn

adında bir Siyonist,

Nili gizli teşkilatını

kurmuş ve Türkler aleyhine casusluk yapmaya başlamıştı.

Nili, Kahire’deki İngilizlerle gizli bağ kurmuş, aylarca Osmanlılar aleyhine bilgi göndermiştir.

Türkler 1917 Eylül’ünde Mısır’dan Yahudi casuslarına haber getiren bir posta güvercini yakalamışlar ve casusluğu öğrenmişlerdi. Teşkilatın üyelerinden biri olan

Na’aman Belkind,

Osmanlı otoriteleri tarafından yakalanmış, teşkilatın bir takım üyeleri tutuklanmıştı. Bunların bir kısmı sürülmüş, bir kısmı idam edilmiştir.

İsrail devleti daha sonra, Osmanlı’nın çöküşüne yol açan casusluk faaliyetlerinde bulunan bu kimselerin kabirlerini araştırmış ve onları millî kahraman ilân etmiştir.

İsrail’in kurulması için Osmanlı Devleti’nin yıkılması ve Filistin’in İngiliz mandası altına konulması gerekiyordu. Yahudiler bu işi becermişlerdi.

Türkleri mânevî bakımdan çökertmek aliéné etmek, bir millet olmaktan çıkartıp, bir sürü haline getirmek için onların İslâm’a olan bağlılıklarının da zayıflatılması konusunda bir takım Yahudiler çok çalışmışlardır.

Bunlardan, Selanik Hukuk Mektebi muallimi

(profesörü)

Moiz Kohen Efendi,

buram buram Oğuz Türklüğü kokan

Tekin Alp

takma adıyla

Türkçülük ve milliyetçilik kitapları

yazmış, bunlardan birine

“Kahrolsun Şeriat!”

başlıklı bir bölüm koymuştur.

Bugün

(hakiki Türkçüleri ve milliyetçileri tenzih ederek beyan ediyorum)

İslâm’a sövüp sayan, Müslümanlara gerici ve yobaz diyen bir takım

sahte Türkçüler ve milliyetçiler

işte bu Tekip Alp nâm-ı diğer Moiz Kohen’in çömezleridir. 28 Temmuz 2006