Cuma

 

Yahudiler tarih boyunca büyük ve ölümcül hatalar yapmış bir topluluktur. Bugün de yapmaya devam ediyorlar. Bunlardan birkaçını sıralamak istiyorum:

Yedinci asırda Arabistan’da bir Peygamber zuhur etmiş, insanları Tevhid’e çağırmıştı. Onun karşısında putlara tapan müşrikler vardı. Yahudiler karşısında üç şık bulunuyordu:

* Peygambere iman etmek, Müslüman olmak.

* İman etmezlerse, Peygamberi desteklemek ve onun barışı gölgesi altına girmek.

* Peygambere cephe almak ve müşriklerle ona karşı ittifak yapmak. Yahudiler, bu üçüncü şıkkı seçtiler.

Bu kötü seçim Tevrat’a, tek tanrılı inanca ve Yahudilerin menfaatlerine aykırıydı.

Avrupa’da engizisyon varken, insanlar Katolikliğe uymayan inançları ve fikirleri yüzünden ateşte yakılırken,

Osmanlı devleti İspanya’dan kovulan Yahudilere kapılarını açtı, onlara kimliklerini koruyarak yaşamak hakkı tanıdı.

İslâm dünyasının her yerinde Yahudiler barış ve güvenlik içinde yaşadılar, zengin oldular.

Bütün bunlara karşılık olarak

şu anda İsrail ve Diaspora Yahudileri İslâm’a ve Müslümanlara savaş ilan etmiştir.

Siyonizm Tevrat’a aykırı bir ideolojidir. Vaad edilmiş Mesih gelmeden Yahudilerin Filistin’de bir devlet kurmaları kendi dinlerine uymayan bir şeydir.

Tarih boyunca çeşitli zulümlere uğramış bir millet şimdi Filistinlilere kan kusturuyor;

hiç suçu olmayan kadınları, çocukları, ihtiyarları, muharip olmayan halkı öldürüyor, savaş hukukunun yasakladığı silahları kullanıyor.

Bunca acılar çekmiş, bunca zulme uğramış bir milletin merhametli, insaflı, adaletli olması gerekmez mi?

Ülkemizde

25 bin kadar Musevî/Yahudi

yaşamaktadır. Bunların yanında sayılarının bir buçuk milyon olduğu söylenen

Kripto Yahudiler

vardır. Aksiyon dergisinin 436 sayılı ve 14.04.2003 tarihli nüshasında bu konuda bilgi bulunmaktadır.

Orta Avrupa’daki, Polonya ve Rusya’daki pogromlardan kitleler halinde kaçabilen Yahudiler Osmanlı imparatorluğuna sığınmışlar, Devlet-i Aliye onları çeşitli yerlerde iskan etmiş, bir müddet sonra bu Yahudiler dıştan Müslüman olmuşlar, gerçek kimliklerini içlerinde saklamışlardır. Bunların büyük kısmı, kendilerine kolay geldiği için

Alevî ve Bektaşî

olmuştur.

17’nci asırda İzmirli haham Sabatay Sevi Mesihliğini ilan etmiş,

çeşitli maceralardan sonra canını kurtarmak için yalancıktan Müslüman olmuş, onun

takipçileri aradan 250 yıl geçtikten sonra Türkiye’ye hakim olmuştur.

Sabataycıların, bir ayakları İshak dininde, bir ayakları İsmail dininde olmaları dolayısıyla

Müslümanlarla iyi geçinmeleri, İslâm’a hürmet etmeleri gerekirken,

içlerinden bazıları Müslümanlara amansız bir savaş açmıştır.

Tanzimat’tan bu yana

bütün ihtilâllerde, inkılâplarda, tarihî kopukluk ve ârızalarda, büyük değişimlerde hep Yahudi, hep Sabataycı parmağı vardır. Türkiye’ye komünizmi onlar sokmuştur.
İkinci Meşrutiyetten bugüne
bütün Marksist hareketlerde liderler, önderler, başı çekenler, kızıl bayrak taşıyanlar ya Yahudi, ya Sabataycı, yahut Yahudilikten Hıristiyanlığa geçmiş Avrupa kökenli kimselerdir.
Nazım Hikmet bunlardan biridir.

İslâm’ı bozmaya yönelik bütün reform hareketlerinde onlar vardır. Bu Müslüman ülkede

“Kahr olsun şeriat”
diyen, sahte Türkçü ve sahte milliyetçi
Tekin Alp; nam-ı diğer
Moiz Kohen’dir.

İnsaflı, akıllı, mantıklı, sağduyulu, vicdanlı Yahudilerin İslâm’a ve Müslümanlara düşmanlık değil dostluk etmeleri gerekir. Çünkü onların menfaatleri, varoluşları düşmanlıkla değil, dostlukla kaim olabilir. Türkiye Yahudilerinin, tarihî kopukluk ve ârızaları değil, tarihî devamlılığı desteklemeleri gerekir.

Bugün dünya Yahudileri içinde Siyonizm ideolojisine ve İsrail devletine muhalif olanlar vardır.

Azınlıktadırlar ama

(Musevîliğe göre)

doğru düşünen onlardır.

İsrail tarihî bir ârızadan ve kopukluktan başka bir şey değildir. Bu ârıza ve kopukluk giderilecektir. Yahudiler Müslümanların korumasına her zaman muhtaçtır. Binaenaleyh Müslümanlarla iyi geçinmeleri şarttır.

Siyonistlerin merhametsizliklerinin acısı ileride çıkacaktır. Merhamet etmeyene merhamet edilmez, bunu unutmasınlar. İsrail temiz, şeffaf, örnek bir ülke değildir. Orada

halkın yüzde 10’u, bilemediniz yüzde 15’i dindar Yahudidir.
Diğerleri dinsizdir.

İsrail ırk üzerine kurulmuş ideolojik bir devlettir. İsrail’de dehşet verici boyutlarda kokuşma vardır.

İsrail cinsel serbestlikte
Sodom ve Gomore’yi
geride bırakmıştır.

İsrail’de Altın Buzağı dini, Musevîlikten daha yaygındır. İsrail’de çoğunlukta olan

Sefarad Yahudileri, azınlıktaki Eşkenaz Yahudiler tarafından ezilmektedir.

Siyonizm ideolojisi, Yahudileri korkunç bir felakete doğru götürmektedir. Sadece Yahudileri değil insanlığı da…

Üçüncü dünya savaşı İsrail yüzünden çıkacaktır.

Bu savaşta büyük bir ihtimalle

nükleer, kimyevî, biyolojik silahlar kullanılacak

ve Ortadoğu, ardından bütün dünya cehenneme dönecektir.

Keşke Yahudiler kendi kitaplarına, kendi dinlerine yönelseler, âdil ve merhametli olsalar, gerçek ve kalıcı bir barış için çalışsalar,

Büyük İsrail

(Eretz İsrail)

hayallerinden arınsalar.

Böyle yapmaları, hem kendileri, hem Müslümanlar, hem bütün insanlık için ne iyi olur. Kendilerini yok etmek için her şeyi yapıyorlar… Uzun vâdeli intihar…

Müslümanlar Nasıl Tartışmalı?

1. Bir Müslüman, dinin yasakladığı bir kötülüğü yapsa, bir günahı işlese, o kötülük ve günah yüzünden İslâm noksan ve suçlu görülemez. Müslümanın kötü olması, dininin de kötü olmasına delalet etmez.

2. Bâtıl bir dine mensup kişi iyilik yapsa, o iyilik dininin hak din olmasını gerektirmez.

3. Ehl-i Sünnet mezhebinden olan bir Müslümanın, ehl-i sünnete aykırı iş yapması, fikir ve görüş beyan etmesi, ehl-i sünnetin yanlış olduğuna delalet etmez.

4. Ehl-i bid’at olan bir Müslümanda iyi haller olması mezhebinin iyi olmasını gerektirmez.

5. Mü’minler dinî konulardaki ihtilaflarını tartışırken kardeşlik haklarının, ahlakın, terbiyenin dışına çıkmamalıdır.

6. İhtilaflı konularda mü’minler birbirine hakaret ve küfür etmemeli, sokak serserisi ağzıyla konuşmamalıdır. Gerçekler ve gerekçeler yumuşak ve terbiyeli bir üslupla ortaya konulmalı, düşmanca ve kırıcı hareket edilmemelidir.

7. Şam ulemasından

Muhammed Sabunî hazretleri

,

Ehl-i kitab’ın Cennete gireceği iddiasını red ve cerh konusunda
Profesör Süleyman Ateş’e hitaben
bir risale kaleme almıştır.

Bunda çok yumuşak, çok halim, çok kibar bir üslup kullanmış, “Muhterem kardeşim…” şeklinde hitap etmiştir. İşte ilmî tartışmalar böyle bir üslûpla yapılmalıdır. (Bu broşürün Türkçesini Bedir Yayınevi’nden bir adet ücretsiz olarak alabilirsiniz. Postayla gönderilmez. Tel 0212/519 36 18)

8. Mektupla veya e-mail ile görüşlerini bildiren mü’minler mutlaka açık isim ve soyadı, onun yanında tel. numarası vermelidir. Takma isimlerin, rümuzların ardına saklanarak sövüp saymak, küfür etmek Müslümana yakışmaz. Bunlar terbiyesizce ve ahlâksızca davranışlardır.

9. Geçenlerde, bir internet sitesi bir yazımı iktibas etmiş, bir okuyucu da benim “Bütün ashab din konusunda âdildir” iddiama şu cevabı vermiş:

“Medine’nin köpekleri ve eşekleri de mi ashabtandır!..”

Takdir buyurulacağı üzere böyle bir ifade yakışıksızdır, terbiye ve nezakete uymaz. Ehl-i Sünnet dışı bir mezhebe mensup olduğu anlaşılan o kardeşimiz çok daha sakin, çok daha mantıklı, çok daha terbiyeli bir üslûp kullanabilirdi.

10. Fıkıh mezheplerine karşı olan bazı bid’atçi kardeşlerimiz mezhepleri put olarak gösteriyor, mezhebe bağlı Müslümanları mezheblerini din haline getirmekle suçluyor.

Bu gibi edebiyatı bıraksınlar,
ne gibi ilmî delilleri ve gerekçeleri var, onları sakin sakin yazsınlar, söylesinler.

11. Geçenlerde, aykırı ictihadlar yapan bir zat

Mason Cemaleddin Efganî’yi

tenkit edenler için

“Onlar Efganî’nin taharet bezi olamazlar”

dedi. Bu ifade de bir ilim erbabına yakışmaz.

12. İsimleri çarpıtmak da ciddî, terbiyeli, vakur, akıllı Müslümana yakışmaz. Geçenlerde Şiî olduğu anlaşılan bir kardeşimiz, rümuzlu bir yazısından

Millî Gazete için Zilli Gazete, bendeniz için Eğri demiş.

Böyle demekle iddiasının, görüşünün doğru olduğunu, benim yanıldığımı isbat etmiş olur mu?

Daha ciddî, daha mantıklı, daha edepli yazması gerekmez mi?

Yukarıda yazdıklarım, sadece ehl-i bid’at için değildir. Ehl-i Sünnet mensubu bazı yazarlar ve hocalar da bazen çok ağır ifadeler kullanıyor. Bunlar kesinlikle üslup olarak doğru değildir.

Doğru ve sahih olan bir gerçeği içine küfür, hakaret, bayağılık karıştırarak beyan etmek o gerçeğe zarar verir.

Müslümanların, ihtilaflı konuları tartışır veya müzakere ederken hakaretler savurmaları, küfür etmeleri, iftiraya başvurmaları,

galiz istihzalar

yapmaları büyük bir fitnedir. Böyle şeyler iman kardeşliğini berhava eder.

İhtilaflı konu ve meselelerde tartışma olabilir. Lakin mutlaka Müslümanca, mutlaka seviyeli bir şekilde, mutlaka ciddî ve edepli bir üslûpla.

Tenkit edilirken şahıs ve cemaat ismi verilmemelidir. Hüküm vermekten kaçınılmalı, gerçek sadece beyan edilmelidir. Tek taraflı hareket edilmelidir.

İlle de savcılık yapacaksa, aynı zamanda fahrî avukatlık işini de üzerine almalıdır.

31 Ocak 2009