Yakamozlar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 14 Ocak 2019
Pazartesi
Ayın 14’ü… Şehrin ortasından geçen nehirdeki köprünün küpeştesinden suların akışını seyrediyorsunuz. Ay ışığı, şehrin ışıkları… Suların üzerinde milyonlarca yakamoz var, ışıl ışıl, cıvıl cıvıl… Haber ajanslarının, gazetelerin, televizyonların yazdıkları, gösterdikleri bu yakamozlar gibidir. Yakamozları görmek, seyretmek başka şeydir; nehrin nerede başladığını, nerelerden geçtiğini, denize nasıl ulaştığını; akıttığı suyun miktarını, suladığı araziyi, hidroelektrik santralleri vasıtasıyla üretimine yol açtığı elektrik miktarını bilmek başka şeydir.
Nehri bilmek, anlamak için:
1. Uzaydaki bir uydudan çekilmiş fotoğraflarını görmek,
2. Yahut harita ve coğrafya uzmanı olmak gerekir.
Başka bir örnek vereyim: İstanbul’dan otobüse bindiniz, Konya’ya gidiyorsunuz. Otobüs hızla yol alıyor; dereler, tepeler, ovalar, vadiler, bahçeler, köyler, şehirler, geçitler, ağaçlar, ormanlar, kayalıklar görüyorsunuz. Konya’ya varıncaya kadar binlerce, on binlerce manzara gözünüzün önünden hızla akıp geçiyor. Yahut siz geçiyorsunuz. Bu görülüp kaybolan manzaracıklar, size o güzergâhın mahiyetini anlatmaya yeter mi? Otobüs penceresinden gördükleriniz ile İstanbul Konya arasındaki o bölgenin tabiî, fizikî, beşerî coğrafyasını algılamış olur musunuz?
Gazete haberleriyle, Televizyon haberleriyle, Ajans haberleriyle, Günlük haberlerle, Işıklı gecede nehrin üzerindeki bir yanıp bir sönen milyonlarca yakamozu seyretmekle,
-Ülkenin içinde bulunduğu durumu
-Hadiselerin iç yüzünü,
-Türkiye’nin nereye doğru gittiğini,
-Bu gidişatın iyi mi, kötü mü olduğunu… bilemezsiniz, anlayamazsınız, algılayamazsınız.
Peki gidişatı, hadiseleri, tarihin akışını anlayabilmek, görebilmek, idrak edebilmek için ne yapmak lazımdır? Bu soru uygun değil; “ne yapmak lazımdır?” yerine, “nasıl olmak lazımdır?” demek gerekir.
Sorunun cevabını müsaadenizle arz edeyim:
-Öncelikle selîm bir akıl gerekir.
-Sadece akıl yetişmez, İlâhî vahyin, Nebevî nurun rehberlik etmesi, yol göstermesi gerekir.
-Yeterli ilim, irfan, kültür gerekir.
-Hikmet/Bilgelik gerekir.
-Intüitif (hadsî, sezgiye dayanan) düşünce gerekir.
-Sağlam bir tarih kültürüne sahip olmak, tarih felsefesi bilmek gerekir.
-Geniş ufuklu olmak gerekir.
Türkiye’de bu saydığım şartlara, sıfatlara sahip kaç kişi vardır?
Vatandaş Hokneddîn Efendi televizyonun karşısına geçiyor, yakamoz haberleri seyrediyor, seyrediyor, seyrediyor… Bunlar yetişmiyormuş gibi, radyoları dinliyor… Radyolar da ona az geliyor, gazeteleri okuyor… Dünyada en çok yağmur yağan yer Hindistan’daki Cerrapunci şehriymiş. Yılın büyük bir kısmında bardaktan boşanırcasına, zırıl zırıl gökten su inermiş. Şu ahir zamanda halkın başına da, hiç ara vermeden haber yağıyor… Yakamoz haberler.
Birkaç gün önce gazeteler yazdı. Dünyada en fazla televizyon seyreden halk Türkiyelilermiş.
Ruh sağlığına sahip bir insan altı ay Türk medyasının haber ve yorumlarına mâruz kalsa, tedavisi için iki sene uğraşılmak gerekir… Ne aptalca hükümler ve yorumlar dinliyoruz:
-Türkiye İslâm dünyasının en iyi ülkesiymiş…
-Bugünkü araba, televizyon, cep telefonu bolluğu ülkemizin medeniyet sahasında çok ilerlediğinin ve kalkındığının deliliymiş…
-Enflasyon sıfırlanırsa düze çıkarmışız…
-Liberal bir anayasa yapılırsa Türkiye kurtulurmuş…
Ne hezeyanlar, ne hezeyanlar. Türkiye’nin yakın mazisini, bugününü, halihazır durumunu; tarih, bilgelik, felsefe, yüksek tefekkür semasından kuşbakışı seyreden kaç kişi vardır şu yetmiş milyon içinde?
-Oruç tutmayan öğrenciyi nehre atmışlar…
-Camide namaz esnasında cep telefonlarının zır zır ötmesine kızan imam, namazı bozmuş cemaati azarlamış…
– Zinanın suç ve ayıp sayılmasına öfkelenen ateist yazar “biz hayvanlar kadar hür olamayacak mıyız!..” diye öfkeyle bağırmış ve ağlamış.
-Her gün bir sürü “Çocuğun ısırdığı köpek…” mavalları ve masalları.
Ay ışığında yakamozlar… Işıl ışıl, cıvıl cıvıl… Nehir akıyor…Nereden geliyor, nereye gidiyor… Hiçbir şeyden haberleri yok. 26 Ekim 2004