Yakın Tarihimizin 100 Rezaleti
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 29 Aralık 2018
Pazar
Tarihimizin son yüz yılı büyük rezaletlerle doludur. Siyasi rezaletler, kültürel rezaletler, sosyal rezaletler, mali rezaletler… Rezaletler kumkuması, rezalet içinde rezalet… Topyekûn rezalet… Bunlardan 100 adedinin seçilip, sağlam belgelerle, resimlerle desteklenerek bir kitap yazılması gerekir.
Halkın oylarıyla milletvekili seçilmesine rağmen
hanımın Meclis’ten kovulması, vekilliğinin iptali bu rezaletlerden biridir.
Bu hanımın çok yüksek tahsili ve kültürü vardı. Modern, şık giyinen bir vatandaştı. Mazisi temizdi. Ahlâkî bakımdan hiçbir eksiği yoktu. Peki Meclis’e niçin sokulmamıştı? Milletvekilliği niçin kabul edilmemişti?
Böyle bir rezalet başka hiçbir medenî ve demokrat ülkede olmazdı. Sadece bize mahsustu.
Merve Kavakçı’ya yapılanlar bir demokrasi, hukuk ve siyaset cinayetidir. Evet, birileri o gün Meclis çatısı altında demokrasiyi, hukuku, sağduyuyu katletmişlerdir. Bu konuda ortada iki ayıp vardır:
Birincisi: Kavakçı’ya saldıranlar, hakaret edenler, vekilliğini kabul etmeyenlerin ayıbı…
İkincisi: Müslümanların başını çekip de Kavakçı’yı gereği gibi savunmayanların ayıbı.
Aradan şu kadar yıl geçti, bu konuda gereken teşhirler, müdafaalar yapılmadı.
Dünyanın neresinde, hangi demokratik rejimde bizde olduğu gibi diktatörce, saçma sapan bir kıyafet mecburiyeti vardır?
Bikini mayo serbest, başını örtmek yasak… Böyle eşitlik olur mu?
Vaktiyle Mao, Çin’de bir milyar Çinli’yi kadın erkek aynı kıyafete sokmuştu. Çöpçü kıyafeti.
Bizdeki marazlılar da kadınlarımızı kendi dar, ufuksuz, taşlaşmış, fosilleşmiş çerçeveleri içine haps etmek istiyor.
Geçenlerde fotoğrafını gördüm. Genç bir Japon kadını İslâm’ı seçmiş ve örtünmüş. Nasıl örtünmüş? Siyah bir çarşafa girmiş. Niçin girmiş? Canı öyle istemiş. Japonya’da buna kim karışır? Kimse karışmaz. Çünkü orada demokrasi vardır, hürriyet vardır, eşitlik vardır. İsteyen Batı kıyafeti giyer, isteyen kimono ile gezer, isteyen çarşafa bürünür.
Bizde Müslümanlar üzerinde bin türlü yasak vardır.
Üniversitelere, başı bir eşarpla örtülü olarak girilemez.
Bu halkın, bu ülkenin, bu devletin bin yıl kullanmış olduğu İslâm yazısıyla eğitim yapamazsın, gazete ve kitap yayınlayamazsın.
Tasavvuf dergahları açıp zikrullah yapamazsın.
Müslümansan ve istiyorsan, başına fes yahut sarık saramazsın.
Hindistan’da Sihlerin sarık sarması yasaklansın, yer yerinden oynar, gök tepelerine çöker, zemin ayaklarının altından kayar…
Müslümanların
istekleri gericilikle suçlanır. Peki, İsrail’de hafta tatili cumartesidir. Onu niçin tabiî görüyorlar?
Bir lisenin bodrum katında, namaz kılan talebeler için küçük bir mescid açılır, bilcümle devrim yobazları feryat ederler, gericilik aldı yürüdü derler.
Bunca yasak ve tabu ile demokrasi yaşar mı?
Bizde tam ve gerçek demokrasi yok,
var.
Bir Fransız General de Gaulle’ü, bir Alman Adenauer’i, bir İngiliz Churcihil’i, bir ABD’li George Washington’u sevmeye, onu putlaştırmaya mecbur mudur? Değildir…
Bana değil, Emniyet’in ahlâk şubesinden bir görevliye sorunuz. Ağzını açıp konuşacak olursa ne korkunç pislikleri faş edecektir. Bugün ülkemizde,
Peki, bunların üzerine varmayıp da
Türkiye’de çocuk istismarı,
Milyonlarca halkı seks manyağı haline getirmiş olan rezil ve sefil büyük medya değil midir? Yazık ki, bu memleketin Müslümanları bunca rezaletle gereği gibi mücadele etmiyor. Rezilleri gereği gibi teşhir ve terzil etmiyor.
Kitabın veya albümün ismi:
Tirajı: Bir yıl içinde bir milyon adet. Tesiri: Müthiş…
Niçin yapılmıyor bu iş?
4 Kasım 2008