Yaklaşan İstanbul Depremi
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 13 Ocak 2019
Çarşamba
Marmara Denizi’nde, İstanbul ve civarında büyük bir zelzele olacağında bütün uzmanlar ittifak halinde.Bilinmeyen husus sadece felâketin tarihi. Birkaç gün içinde… Birkaç yıl içinde…On veya yirmi yıl sonra…
Sadece dehşetli bir yer sarsıntısı olmayacak, ayrıca denizden, yüksekliği altı metreyi bulacak dalgalar gelecek, sahildeki her yeri silip süpürecekmiş. Bununla da bitmiyor. Yirmi bin yerde yangın çıkacakmış.
Bir hafta sonra şiddetli bir deprem olacak denilse ne yaparız?
Evlerimizi terk ederiz, İstanbul dışına çıkarız.
Tarih kesin şekilde belli olmadığı için şu anda hiç tedbir alınmıyor.
Bu halkın vebali iktidarın, mahallî idarelerin, ülkeyi yönetenlerin üzerindedir.
1999’daki büyük depremden bu yana İstanbul’daki bütün çürük binaların tesbit edilmesi, içindekilerin çıkartılması ve:
-Ya yıkılıp yerlerine yenilerinin yapılması,
-Yahut sağlamlaştırılması gerekmez miydi?
Hiçbir şey yapılmamıştır.
Bir ara yüzbinlerce ceset torbası satın alınmıştı.
Eminim onlar da çürümüştür.
Deprem konusunda ne kadar çok toplantı, seminer, açık oturum yapıldı. Raporlar hazırlandı. Ne oldu bunlar? Ne işe yaradı bunlar?
İstanbul’da onbinlerce, belki de yüzbinlerce bina depreme karşı dayanıklı şekilde inşa edilmemiştir.
Büyük bir zelzelede milyonlarca insan zarar görecektir.
Yüz bin insanın öleceği tahmin ediliyor.
Yüzbinlerce insan yaralanacaktır.
Yangınlar şehri kasıp kavuracaktır.
İşin çok başka yönleri de var. Zelzeleyi fırsat bilen yağmacılar şehri kasıp kavuracaktır.
Gözleri para, altın, mücevher hırsıyla dönmüş sürüler ölülerin parmaklarını, ellerini keserek yüzük, bilezik toplayacaktır.
1950’lerin sonlarında bu ülke ve bu millet yağmacılığın ne olduğunu şu meşhur, mâlum ve mâhut 6-7 Eylül hadiselerinde gördü.O zamandan beri köprülerin altından çok sular aktı. Azgınlık, hırsızlık, yağmacılık, paraya tapış kat kat ziyadeleşti.
İstanbul’un normal zamanlardaki hali mâlum…Şiddetli bir yağmur yağar, şehir felç olur. Biraz kar yağar, trafik kilitlenir. Ertesi gün sokağa çıkma yasağı vardır, halk fırınlara, marketlere hücum eder…
Büyük bir depremde neler olmaz ki…
1999 depreminden sonra halkı korkutacak, harekete geçirecek, tedbir almaya sevk edecek yazılar kaleme alıyordum. Bazı çıtkırıldımlar bunlardan rahatsız oldular. “Huzurumuzu bozmaya kimsenin hakkı yoktur” dediler. “Ölürsek, huzur içinde ölelim…” diyenler çıktı.
Son büyük Marmara depreminden sonra tedbir alınmış olsaydı neler yapılmazdı ki.
Şehirdeki bütün çürük evler, apartımanlar, hanlar, hastahaneler, okullar, resmî daireler tesbit edilir; bunlar ya yıktırılır, yahut sağlamlaştırılabilirdi.
Halkın bir kısmının şehir dışına yerleşmesi temin edilebilirdi.
Hiçbir şey yapılmadı, hiçbir şey…
Büyük bir zelzelede İstanbul’da yüz bin kişi ölebilir diyorlar. Bu rakam çok daha büyük olabilir.
Şehir yıkılıp harabeye dönünce milyonlarca insan nasıl barınacaktır? Nasıl doyurulacaktır? Hastahaneler de yıkılacağı için, yaralılara nerede ve nasıl bakılacaktır? Güvenlik nasıl sağlanacaktır? Çıkması muhtemel salgın hastalıklarla nasıl mücadele edilecektir? Milyonlarca ton enkaz nasıl kaldırılacaktır? Bunca ölü nasıl ve nereye gömülecektir? Çöken iş hayatı nasıl canlandırılacaktır?
Memleketin bugünkü idarecileri gerçekten büyük sorumluluk altındadır.
1999’dan beri zelzeleye alıştık, kanıksadık. Birtakım uzmanlar çokbilmişler zaten “Zelzeleyle birlikte yaşamak” diye bir felsefe çıkartmamışlar mıydı?
Japonlar da zelzeleye alışıklar ama onlar tedbir alıyor. Tedbir almadan, gerekenleri yapmadan alışmak olmaz.
Onaltı sayfalık renkli, resimli, şemalı, rakamlı, küçük, fakat son derece tesirli ve uyarıcı bir zelzele broşürü hazırlanmalıdır. Bu broşürden en az bir milyon basılmalı ve halka dağıtılmalıdır.
-Şehri terk etmeye imkânı olanlar terk etsinler.
-Çürük ev ve apartmanlarda oturanlar o binaları terk etsinler.
-Zelzeleye dayanıklı sağlam binalarda oturanlar pilli cep feneri, yeterli miktarda su, peksimet, katık, ilaç ve diğer lüzumlu şeyleri bir kenara koysunlar. (Çürük binalarda oturanlar bu hususta zahmet etmesinler, çürük bina yıkılınca kendileri ile birlikte bu malzeme de enkaz altında kalacaktır!)
Deprem sonrası yağmacılık ve haydutluk hareketlerine karşı sivil güvenlik teşkilâtı şimdiden kurulmalıdır.
1900’lü yılların başlarında San Fransisco’da şiddetli bir zelzele olmuştu. Yağmacılık hareketlerini bastırmak için halk mahkemeleri kurulmuştu. Suçüstü yakalanan yağmacılar hemen muhakeme ediliyor ve ilk elektrik direğine asılarak gebertiliyordu.
Uzmanlar seferber olmalıdır.
-İstanbul’daki doğalgaz şebekesi sağlıklı ve güvenli midir?
-Zelzeleden sonra yollar, caddeler enkaz ile kapanacağına göre ulaşım nasıl sağlanacaktır?
-Halk nasıl barındırılacak, doyurulacaktır?
-Yaralılar, hastalar nasıl tedavi edilecektir?
-Salgın hastalıklar nasıl önlenecektir?
-Güvenlik nasıl sağlanacaktır?
Bu konular, havanda su dövmek usulüyle değil; çok ciddî, çok gerçekçi bir gözle incelenmeli, çareler ve çözümler bulunmalı ve bunların hayata nasıl geçirileceğine dair metodlar tesbit edilmelidir.
Beklenen ve “yaklaşan” büyük depreme karşı gereken tedbirleri almayan, çürük binaları tesbit edip içlerinde oturanları tahliye ettirmeyen siyasî iktidarı, büyük politikacı ve bürokratları, belediyecileri uyarmak için bildiriler, broşürler yayınlanmalıdır.
Meselâ, başbakana hitaben:
“Sayın Başbakan, zelzele konusunda hiç vakit kaybetmeden şu şu şu işleri yapmazsanız, gereken tedbirleri almazsanız ileride ihmal ve gaflet yüzünden ölecek yüzbin vatandaşın vebali ve kanı sizin üzerinizde olacaktır” şeklinde bir broşür yayınlanmalıdır.
Bizim insanımız gafil, nemelazımcı, umursamaz bir yapıya sahiptir. Halkı da uyarmak gerekir. Bilhassa aile reislerini.
On yaşında bir çocuk, kendi halinde bir ev hanımı tehlikenin vehametini, geleceğin ne kadar kara olduğunu bilemez, keşfedemez. Sorumluluğun büyüğü ailenin reisi üzerindedir.
Depremde yıkılacak binanın enkazı altında kalıp ölmek mi iyidir?Yoksa o binayı, hattâ şehri terk edip, hayatını başka bir mekanda devam ettirmek mi?
İstanbul’da binlerce okul, hastahane, adliye, resmî hizmet binası son derece çürük yapılmıştır. Bunların depremde yıkılma ihtimali çok büyüktür. Onbinlerce öğrenci, hasta, iş sahibi vatandaş enkaz altında kalıp telef olacaktır.
Büyük medyanın, halkı ve idarecileri uyarması gerekiyor.
Uyarıyorlar mı?
Ne gezer.
Şimdi milletin aklı fikri yılbaşı eğlencelerinde. Vur patlasın, çal oynasın… İçki seller gibi akacak. Nice fuhuş ve ahlâksızlık yapılacak. Sarhoşları evlerine göndermek için ekipler kurulacak. Danslar, lotaryalar, orkestralar, hindi tavuk, içki şampanya, meze. Çılgın ve isterik kahkahalar. İşveler, nazlar, gülücükler, mânâlı tebessümler.
İstanbul halkı, bundan bin dokuzyüz küsur yıl önceki Pompei halkına benziyor. Günlük hayatlarını yaşarken Vezüv yanardağı bir patladı, ne Pompei kaldı, ne Pompeilili. Gökten ateş yağdı, zehirli dumanlar şehri örttü, insanları ve hayvanları boğdu. Fırıncı ekmeği fırına sürerken, fahişe müşterisi ile yatarken, sarhoş şarap testisini kafasına dikerken, paraya tapan para sayarken, gafil horul horul uyurken hepsi birden cümbür cemaat öldüler. Yanarak, boğularak, yakıcı küllerin altında kalarak. 30 Aralık 2004