Perşembe

 

Bir medya organında

(ismini vermeyeyim)

“İngiltere’de Türban Yasağı”

başlığı yer alıyordu. İngiltere’de böyle bir şey olamazdı. Orası demokrasinin, hukukun üstünlüğü sisteminin, din ve vicdan hürriyetinin beşiğiydi, türbanın yasaklanması mümkün değildi.

Fransız

Le Fıgaro

gazetesi, 22 Mart 2006

tarihli nüshasında İngiltere’deki hadiseyi açıkça ve güzel bir şekilde anlatıyor.

Yasaklanan türban

(başörtüsü)

değil, islâmî cilbabtır.

Nerede yasaklanmış,

bir kolejde…

Yani ülke genelinde değil, kamusal alanda değil…

Londra’nın kuzey banliyösündeki

Denbigh High School öğrencisi Shabina Begum, okula başörtülü olarak gidip geliyormuş.

Bundan üç dört sene önce tam tesettüre girmeye yani cilbaba bürünmeye karar vermiş. Kolej idaresi,

“başını örtebilirsin ama bu son kıyafetini kabul edemeyiz”

demiş. Kızcağız avukat tutmuş meseleyi Londra İstinaf Mahkemesi’ne götürmüş, mahkeme kızın lehine karar vermiş,

“Cilbab giyerek okula gelebilir ve okuyabilir”

demiş. Okul idaresi bir üst mercie itiraz etmiş,

beş Lord Law’dan müteşekkil heyet bu sefer, kızı haksız çıkartmış,

okul idaresi öğrencilerin dinî inançlarına saygı gösteriyor, başlarını örtmelerine izin veriyor, bu yeterlidir

demiş.

Adı geçen kolejin müdiresi

Yasmina Bevan,

Bengalli bir aileye mensupmuş, Pakistan’da ve Bangladeş’te okumuş. Okuldaki Müslüman kızların, dinlerinin tesettür farzını yerine getirmelerine izin veriliyormuş. Bu maksatla mahallî cami heyetleri ve Müslüman derneklerle temasa geçilmiş, onların fikir ve görüşleri alınmış. Okuldaki Müslüman kızların yüzde sekseni tesettüre uyuyor ve başörtüsü takıyormuş. Hindistan ve Pakistan kadın ve kızlarının kıyafeti olan

Şalvar ve kamis”

giymek okulda serbestmiş.

Durum bu… Bizdeki medya organı ise haberi

“İngiltere’de Türban Yasağı”

şeklinde veriyor…Olur mu böyle şey? Türkiye’de oluyor… Bu gibi saptırmalara

dezenformasyon

deniliyor.

Yani okuyucular basbayağı aldatılmak isteniyor.

Bir ara Fransa için de

“Fransa’da Türban Yasağı”

başlıkları atmışlardı. Yani oradaki, sadece resmî liselerde geçerli olan bir yasağı genel ve mutlakmış gibi göstermişlerdi. Halbuki,

lâikliğin vatanı olan Fransa’da bütün özel okullarda, bütün Katolik okullarında türban ve tesettür serbesttir. Orada devlet o okullara karışamaz.

Yine aynı ülkede

Müslümanların özel “İslâm liseleri veya kolejleri” açmaya hakları vardır.

Bütün yayın organlarını suçlamıyorum ama bizdeki bazı gazetelerin, dergilerin, TV kanallarının en büyük ayıbı

militan ve fanatik bir şekilde din düşmanlığı yapmaları

ve bu uğurda

dezenformasyon

ahlâksızlığına başvurmalarıdır.

Özetleyelim:

1. İngiltere okullarında, ilkokuldan liseye kadar Müslüman kız öğrencilerin başlarını örtmeleri serbesttir.

2. Arzu eden kızlar şalvar ve geniş gömlek giyebilirler.

3. Büyük Britanya bölgesindeki okullarda sabahleyin derslere başlanmazdan önce okulun şapelinde (kilisesinde) bütün öğrenciler toplanır ve ibadet ederler. Müslümanların çoğunlukta olduğu okullarda bu ibadet İslâm dinine uygun şekilde yapılır.

4. İngiltere’de çok geniş bir din hürriyeti vardır. Orada Müslümanların, kendi dinlerine ve inançlarına göre yaşayabilmek hakları ve hürriyetleri mevcuttur.

5. Hal böyle iken, bir okulda bir öğrencinin cilbaba bürünmesinin yasaklanmasını

“İngiltere’de Türban Yasaklandı”
başlığı ile vermek doğruluğa, medya etiğine uygun değildir.

Türkiye medyasında büyük bir güce sahip olan bazı

Sabataycı

vatandaşlarımızın daha ciddî, daha dürüst hareket etmelerini, islâmî konularda dezenformasyona tenezzül etmemelerini diliyoruz.

Dikey Çözüme Doğru

Tartışmaya bile lüzum yoktur. Toplumumuzun korkunç ve dehşetli bir ahlâk çöküntüsü içinde bulunduğu gün gibi âşikârdır. Bir internet sitesinde büyük şehirlerimizden birinde bazı okul çocuklarının (erkek çocuklar) bir çete tarafından fuhşa teşvik edildiği, para mukabilinde satıldığı haber veriliyordu.

* Fuhuş ve zina gırtlağa kadar…

* Uyuşturucu gırtlağa kadar…

* Kumar, piyango, lotarya gırtlağa kadar..

* Lüks, israf, sefahat, beyinsizlik gırtlağa kadar…

* Çetecilik almış yürümüş…

* Kapkaççılık bir türlü önlenemiyor… (Niçin önlenemiyor?!)

* Birtakım büyük adamların oğulları, babalarının koruyucu gölgelerinde müthiş dolaplar çeviriyor…

* Toplumu ayakta tutan bütün değerler kasıtlı ve sistemli olarak darbeleniyor, çürütülüyor…

* Televole kültürü ülkeyi pençesine almış…

* Adilik, bayağılık, alçaklık almış yürümüş…

* Rüşvet, irtikâb, ihtilâs, haram yeme genelleşmiş…

* Korkunç miktarda kara para birikimi olmuş…

* Hortumlama, tarihte görülmemiş boyutlara ulaşmış…

* Bütün bu rezaletler, kepazelikler, pislikler karşısında herhangi bir tepki yok. Halk yığınları bunları kanıksamış.

Bunun sonu ne olacaktır? Onu da kısaca anlatayım:

Bir toplum iki şekilde düzelir: Birincisi, yatay irade yoluyla. Yani halkın ve seçkinlerin yeterli miktarı kendi beşerî iradeleriyle kötülükleri gidermek, ülkeye iyilik ve doğruluğu hakim kılmak için var güçleriyle çalışırlar. Bu yapılmazsa devreye ikinci şık girer. Yani, dikey irade gelir, büyük ve genel bir azap iner. Ne kötü kalır, ne iyi. Herşey tepetaklak olur.

İyiler niçin cezaya çarpılır? Kötülükle mücadele etmedikleri için… Türkiye bugünkü haliyle dikey çözümün arefesindedir. Geleceğimiz toz pembedir, her şey iyiye gidiyor, nurlu ufuklara dört nala koşuyoruz…edebiyatı yapanlara duyurulur.

İslâm Gözlüğü ile Bakmak

İnsanlar dünyaya, çevrelerine, ülkelerine, milletlerine kendi gözlükleri ile bakarlar. Bir Yahudi Yahudi gözlüğüyle, bir Hıristiyan Hıristiyan gözlüğüyle, bir ateist ateist gözlüğüyle bakar ve dünyayı o gözlüğün gösterdiği şekilde görür.

Müslüman, dünyaya, insanlığa, kendi ülkesine ve toplumuna İslâm gözlüğü ile bakan kimsedir.

Bu gözlük dünyanın, insanlığın, ülkenin halini,

* Kur’ân’ın ölçüleri, değerleri, hükümleri…

* Peygamber Sünnetinin ölçüleri, değerleri, hükümleri…

* Fıkıh ve Şeriatın ölçü, değer ve hükümleri…

* İslâm ahlâkının ve tasavvufunun ölçü, değer ve hükümleri ışığında gösterir.

Gerçek, şuurlu, kendini bilen Müslüman hayata, varlığa, dünyaya, insanlığa bu gözlükle bakarak durumun iyi veya kötü olduğunu anlar.

Zamanımızda öyle çarpılmış ve şaşırmış Müslümanlar görüyoruz ki, hem iman etmiş, hem Kur’ân’ı kitap ve düstur olarak kabul etmiş, hem Peygamberi en büyük ve güzel örnek, model ve rehber olarak tanımış; hem de hayata, varlığa, dünyaya, insanlığa başka gözlüklerle bakıyor. Meselâ materyalistlerin, akılcıların (akıllıların değil), hedonistlerin gözlükleriyle… Böyle yaptığı için de feci şekilde yanılıyor, ters görüyor.

Kadın meselesine bakalım: Bir materyalist ve ateist, kadınlar ve kızlar açıldıkça, kadınlar erkeklerle birlikte plajlara gittikçe, kadınlar yabancı erkeklerle kol kola, kucak kucağa dans ettikçe, kadınlar balolarda içki içip sarhoş oldukça, kadınlar evlilik dışı cinsel ilişkilere girdikçe sevinir, memnun olur, “Oh ne güzel, uygarlık hızla ilerliyor, kadın-erkek eşitliği gerçekleşiyor…” diye sevinir. Bir Müslümanın böyle şeylere sevinmesi mümkün değildir. Çünkü onun, Kur’ân’dan, Sünnetten, fıkıh ve ahlâktan çıkarılmış birtakım ölçüleri, değerleri, hükümleri vardır. Onların nurunda bu anlattıklarımın iyi şeyler değil, kötü şeyler olduğunu ayne’l-yakîn bilir.

Gafillere bir şey demiyorum. Onların eğitilmesi, rehabilitasyon tedavisi görmeleri gerekir. Sözüm şuurlu, İslâm’ı elden geldiği kadar hayata uygulamaya çalışan, musalli, haram helâl nedir bilen Müslümanlaradır. Lütfen gözlüklerimizin cinsine ve rengine dikkat edelim. Hayata bakmak için İslâm gözlükleri kullanalım. 24 Mart 2006