Salı

Yalçın Küçük

Aydınlık’taki (22.10.2000)

“Sabatayist Sürprizler”

başlıklı yazısında benim

“Yahudi Türkler”

adındaki kitabım için şu satırları kaleme almış:

“Öyle anlaşıldı, yahudi-sabatayist lobisi, sanki, bu çok zayıf, bilimsellikten uzak, tartışmaya hiçbir yenilik getirmeyen bu kitabı bekliyordu; birden

“Engizisyon, ırkçılık, anti-semitizm, kıyım”

türünden çığlıklar göklere çıkıverdi, her tarafı inletti. Her halde sabatayizm üzerine başlamış olan bu sağlıklı ve yol açıcı tartışmayı,

arabist-islamcı yazar Eygi’nin zayıf vücudunu hedef alarak durdurmayı hesapladılar;

kolay olmadığını haber vermek zorundayım.

Çünkü ister ayrı bir din, ve isterse bir tarikat sayılsın, sabatayistlerce izlenen politikalar hem tüm estetik değerlerimizi ve hem de sağlıklı dış politika yönelişlerimizi bozmaktadır.

Ayrıca sabatayizmin Türkiye’de en güçlü ve etkili tarikat olduğu yollu değerlendirme büyük ölçüde doğrudur, doğru olan bir de bu alandaki bilimsel araştırmalarımızın henüz başında olduğumuzdur.”

Benim adıgeçen kitabım

ilmî bir araştırma değil, gazetede çeşitli zamanlarda yazılmış yazıların bir araya getirilmesinden meydana gelmiş bir eserdir.

Tartışmaya

hiçbir yenilik getirmeyen iddiasına

gelince:

Bu kitap sayesinde Sabataycılık ülke gündemine girmiştir, şu anda milyonlarca vatandaş Türkiye’deki gizli, esrarlı, çok güçlü bir Yahudi Türkler veya Sabataycılar lobisi olduğunu öğrenmiştir.

Benim istediğim de buydu, çok şükür arzum ve emelim tahakkuk etti.

Kitabın zayıf olduğunu söylüyor Küçük, olabilir, iş gördü ya…

Uzun yıllardan beri bıkmadan usanmadan

Sabataycılık

konusunu işleyip duruyorum. Sabataycıların varlığı, oynadıkları roller, tesirleri, yaptıkları, hedef ve gayeleri bilinmeden yakın Türk tarihini anlamanın imkân ve ihtimali yoktur.

Bu konuda henüz yüksek sesle söylenemeyen öyle önemli ve şaşırtıcı gerçekler vardır ki, onlar açıklandığı takdirde yer yerinden oynayacaktır.

Seneler boyunca defalarca yazdım, yine tekrar ediyorum:

“Türkiye Yahudilerini ve Sabataycılarını Araştırma Enstitüsü”

adıyla ilmî çalışmalar yapacak bir merkez kurulmalıdır.

Sabataycılık başka türlü gün ışığına çıkartılamaz.

Bu enstitünün hazırlayacağı ilmî araştırmaları kaynak alacak gazeteciler, propagandacılar akıllara durgunluk verecek hakikatları büyük kütlelere duyuracaklardır.

Yalçın Küçük

, yukarıdaki paragraftan sonra şunları yazmış: “Beni izleyenlerin,

televizyonu

insanlığın başına gelebilecek büyük felaketlerden birisi saydığımı bildiklerini sanıyorum; dolayısıyla

Ş. Eygi – N. İpekçi

tartışmasını izlemediğimi tahmin etmek zor olmamalıdır.

Fakat Yeni Şafak’tan M. Barlas, O. Çalışlar’ın yazılarından haberdar oldum;

Yeni Şafak ve Cumhuriyet yazarları, Eygi’yi ve yayını yapan televizyonu lânetlemekte birbirleriyle yarış ediyorlardı; doğrusu, Barlas, Cündioğlu, Taşgetiren ve Çalışlar’ın enternasyonalist çizgileri gözlerimi yaşarttı, söylemek gerekiyor.

Yeni Şafak artık gözle görülür dozajda

Washington-Telaviv

çizgisinde bir yayın politikasına sahip; dolayısıyla

yahudi-sabatayist lobisini sevindirici

tutumuna şaşırmadım; Çalışlar’a

“nefesine yazık”

diyen Sabah’tan

İlken Sarıer

de şaşırtmıyor, ancak Oral Çalışlar’ın tutumunun bende sürpriz etkisi yaptığı açıktır.”

Yazısının aşağı taraflarında Küçük, Oral Çalışlar için şu cümleyi sarfediyor:

“…… Sabatayizmi böylesine cengâverane savunmasına bakılırsa, artık Sabah’a transferi haketmiştir.”

Küçük Yeni Şafak’a taş atmış. Ben sadece naklettim, cevap vermek isterlerse bana değil, ona yöneltsinler.

Yalçın Küçük zeki, kültürlü ve enteresan bir aydın.

Son olarak Tekelistan adında bir kitap çıkarttı; içinde hayatî, önemli bilgiler var, bu kitapla ilgili ayrıca yazacağım. Duyduğuma göre son afla cezaevinden çıkmış, müsait bir zamanda kendisini ziyaret etmeyi de düşünüyorum. Şu dünyada neler oluyor.

M. Şevket Eygi, Yalçın Küçük’ün ziyaretine gitmek istiyor…

Sabataycılar öyle kolay kolay yenilgiyi kabul etmezler, sonuna kadar direneceklerini tahmin ediyorum.

Lakin zaman artık o eski zaman değildir; Atatürkçülük, laiklik, ilericilik, çağdaşlık, batıcılık perdesi altında sessiz sedasız işlerini yürütüyorlardı.

Şimdi ise millet kendilerini tanımıştır;

ülkede çok güçlü, gizli, esrarlı, amansız, zorlayıcı, dediğim dedik zihniyetli bir Sabataycı lobisi olduğunu

milyonlarca vatandaş biliyor. Gündeme girmişlerdir artık. Bu girişin çıkışı yoktur.

Tabiî benim kasdettiklerim

militan, aktivist, fanatik, ültra Sabataycılardır

. Kendi halinde yaşayanlara,

Türkiye üzerinde gizli bir saltanat ve hakimiyet kurmak gibi emelleri olmayanlara bir şey dediğim yoktur.

Yeni bir Türkiye, yeni bir Türk insanı yaratma hevesine kapıldılar, akıl almaz işler yaptılar ve sonunda

ucube bir toplum

oluşmasına sebebiyet verdiler.

Sabataycılar yakın tarihimize damgalarını basmışlardır.

Onların damgalarını silmek, olumsuz tesirlerini ortadan kaldırmak o kadar kolay olmayacaktır.

Yapılacak ilk iş teşhirdir, kimliklerini ortaya çıkartmaktır.

Yalçın Küçük

Sabataycıların estetik değerlerimizi dejenere ettiklerini iddia ediyor; doğrudur. Yirminci asrın başlarında, Balkan harbinden önce Selanik’te kocaman bir cami yaptırmışlardır, bu yaz oraları gezerken gördüm, caminin cephesinin iki yanına iki kule yapmışlar, bunlara birer meydan saati taktırmışlar.

Mimarlık ve sanat açısından tam bir rezalet!

Türkiye’deki bugünkü bayağılıkta Sabataycıların çok tuzu, biberi, salçası bulunmaktadır.

Sabataycılar geleneksel ehl-i sünnet İslâmlığı ile hiç barışamamışlar,

heterodoks cereyanların içine girerek İslâm’ı tahrif etmek, Müslümanları sapıtmak için faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Melamiliğin aşırı kolu

(Bizim namazımız kılınmıştır diyenler),

Bektaşilik, Mevlevilik içine sızmaya kalkışmışlardır. Bektaşiliğe ve Mevleviliğe hâşâ ki

heterodoks

demiyorum; sadece sızmışlardır diyorum. Bu konu da, ilmî araştırmalar yapılarak gün ışığına çıkartılmalıdır.

Sabataycı Ilgaz Zorlu mahkemeye müracaat ederek, nüfus kaydının din hanesine Musevî yazılmasını istedi;

mahkeme de onun bu isteğini kabul etti. Bakalım Türkiye hahambaşılığı bu konuda ne karar verecek? Ben Türk mahkemelerinin hükmünü tanımam mı diyecek, yoksa boyun mu eğecek?

Zorlu feryat ediyor, ben “Yahudiyim, Museviyim” diyor, mahkeme bu yolda hüküm veriyor ve Hahambaşılık susuyor,

Doğrusu şu son Sabataycılık gürültüleri sessiz sedasız yaşayan Yahudilerin de rahatlarını bozacağa benziyor. 17 Ocak 2001