Yalnız Kalmak
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 13 Ocak 2019
Cumartesi
Böyle tenkidlere mâruz kalıyorum. Düşünenler, okuyanlar, yazanlar içinde yalnız kalmak, azınlıkta olmak; kişinin inançlarının, fikirlerinin, tenkidlerinin, tekliflerinin, çare ve çözümlerinin yanlış ve isabetsiz olduğu mânasına gelmez.
Sovyetler Birliği dağılmadan önce, Rusya’da Saharov tek başına muhalefet yapıyordu. Medyada, üniversitelerde, fikir ve kültür hayatında onun gibiler yüzde bir bile değildi. Lakin Saharov tenkidlerinde haklıydı. Sonunda halkı olduğu meydana çıktı.
Ben kendime aydın demem; okur-yazar derim. Okur-yazar olduğum konusunda yemin etsem başım ağrımaz. Günde birkaç saat okurum, birkaç saat de yazarım.
Kendimi çok zeki, çok bilgili, çok kültürlü sanacak kadar akılsız değilim. Haddimi biliyorum.
Bendenizin özelliklerinden biri muhalif olmamdır. Nasıl bir muhalefet?
Yapıcı, müsbet, faydalı bir muhalefet.
Herkes görüyor, biliyor: Bir kısım islâmcılar ve sahte Müslümanları da, anonim olarak tenkid ediyorum. İsim vermem doğru olmaz. Savcı değilim, hâkim değilim, cellât hiç değilim.
İslâm’ın tek kurtarıcı yol olduğuna inanıyorum. Bu inancımı düşünceyle, tarihle, mantıkla doğrulayabilirim.
Bugün Türkiye’de İslâm’ın önündeki en son ve en büyük engel maalesef Müslümanlardır. Hangi Müslümanlar? Kalitesiz ve bozuk Müslümanlar.
Bir zamanlar
edebiyatı yapan birtakım adamlar şimdi, vaktiyle sövüp saydıkları o bozuk düzenin rantlarını, yağlı kemiklerini yemekle meşguller.
Milliyetçiliği ve Türkçülüğü bir şeref ve fazilet olarak görürüm. Ancak o sahada da hayli sahtekâr, eşkıya, düzenbaz türemiştir.
“Kahrolsun Şeriat!” diye uluyan Moiz Kohen Tekin Alp’in peşinden gidenlere ben ne Türkçü derim, ne milliyetçi. Canları cehenneme…
İslâm kutsaldır, kesinlikle şahsî menfaatlere, siyasi ikbal ve nüfuzlara, beşerî ihtiraslara alet edilemez. Tam bir ihlâsla (ihlâsın zaten tam olmayanı olmaz), samimiyetle İslâm’a hizmet eden kimseler elleri ve ayakları öpülmeye layık şerefli Müslümanlardır. Dine hizmet perdesi altında, mukaddesatı istismar ve istihdam edenler ise alçak, rezil, sefil, şaki kimselerdir. Onlara lanet okuruz.
Çağdaşlara, ehl-i dünyaya gelince: Onların da bozuk inançlarına, yanlış metodlarına, zihniyetlerine muhalif olmayı bir vatanseverlik borcu bilirim.
1. Türkiye niçin Ortadoğu’nun Japonya’sı olamadı?
2. Türkiye niçin Güney Kore kadar kalkınamadı?
3. Türkiye niçin Tayvan kadar sanayide, ticarette, ihracatta başarılı olamadı?
4. Türkiye niçin bir Singapur kadar bile olamadı?
5. Türkiye niçin son 80 yılda bir tek Nobel veya ona benzer uluslararası ödül kazanamadı?
6. Türkiye niçin 300 milyar dolara yakın borca battı?
7. Türkiye’de niçin 250 milyar dolarlık bir kara para birikimi oldu?
8. 38,5 milyonluk tarım ekonomili Polonya’da, haftalık haber-yorum dergisi Nie’nin tirajı 780 bin iken, 70 milyonluk Türkiye’nin en büyük haber-yorum dergisi haftada ancak niçin 15-20 bin satabilmektedir?
Türkiye gibi bir ülkede okur-yazar olup da muhalif olmamak mümkün değildir. Bunca kötülük, bunca hıyanet, bunca rezalet, bunca hırsızlık, bunca soygun, bunca sabotaj… ve sonra bütün bu kötülükler karşısında siz yağcılık yapacaksınız, kuyruk sallayacaksınız, yalakalık edeceksiniz, medhiyeler düzeceksiniz. Bu kadar köpeklik olur mu?
Sovyetler Birliği çökmeden önce Türkiye’nin önünde iki alternatif vardı:
Komünizm yahut İslâm…
Sovyetler Birliği dağıldı, Marksizm iflas etti, birinci ihtimal elden gitti.
İslâmî alternatifi de, birtakım bedevî zihniyetli, rantçı, arivist (ikbal avcısı), ufuksuz, çapsız, beyinsiz İslâmcılar mıncıkladılar.
İslâm’ın ahlâk ve fazilet ilkeleri vardır. Kur’ân, Sünnet baştan başa ahlâk ve edeptir. Yüce dinimizin ahlâk, edep, fazilet kural ve hükümlerini ayaklar altına alarak İslâm’a hizmet edilmez.
Yalan söyleyerek İslâm’a hizmet olmaz. Emanete hıyanet ederek İslâm’a hizmet olmaz. Partizanlıkla; eş, dost, arkadaş, akraba gözeterek İslâm’a hizmet olmaz. Allah için kurban, küp için kavurma zihniyetiyle İslâm’a hizmet olmaz.
Ya Peygamberin, Ashabın, Ehl-i Beyt’in, Sâlih Seleflerin, Allah dostlarının çalıştığı gibi çalışırız, yahut musibetten musibete, beladan belaya çarpılırız. 08 Ağustos 2004