Perşembe

 

(4) Türk toplumu bir israf, tüketim, saçıp savurma, gösteriş, marka fetişizmi, parasını pencereden atma toplumu haline gelmiştir. İslâm ise bunları yasaklıyor. Mesela Türkiyeliler son otuz, otuzbeş yılda otomobile, yakıta, yedek parçaya belki de bir trilyon dolar yatırmışlardır. Eline imkân geçen vatandaş otomobilin en pahalısını, en lüksünü, en gösterişlisini, en cafcaflısını almak istiyor. Ve alıyor da. Bu otomobillerle Sırat köprüsünden, Cennet kapısından kolayca geçebileceklerini mi sanıyorlar? Biz, mütevâzı yaşayan, kendisinde asla kibir bulunmayanMuhammed aleyhissalatü vesselamın ümmetiyiz. Onun sünnetine uymak bizim için bir vazifedir. Benim bir ölçüm var: Bu devirde bir arabaya en fazla 20 bin dolar, yani otuz bin YTL verilebilir. Bundan ötesi israfa, lükse girer. Bundan birkaç ay önce medyamızda şöyle bir haber yayınlandı: Dünyanın en zengin 100 işadamı listesinde adı bulunan İsveçli bir fabrikatör, onbeş yaşında eski bir Volvo ile geziyormuş. Gazeteciler kendisine sormuşlar: “Arabanız pek eski değil mi?” Gülmüş, “Hayır sadece onbeş yaşında” demiş… Akıllı, vicdanlı, iz’anlı bir Müslüman lüks bir otomobilin kendisine bir değer kazandırmayacağını çok iyi bilir.

(5) Bugün olmazsa, yarından itibaren, kolayca yapabileceğimiz hayırlı ve faydalı bir iş de özel bir kütüphane kurmaya ve kitap okumaya başlamaktır. Tahsili ne olursa olsun, her Müslümanın kendi özel kitaplığı bulunmalıdır. Fakirler için büyük bir dolap, varlıklılar için bir kütüphane odası. Peki nasıl kitaplar alacağız? (Faydalı, değerli, kalıcı….) Kitapları aldık, dolaplara koyduk, fakat okumuyoruz, faydası olmaz. Günde en az bir saat kitap okumak gerekir.

“Vaktim yok…” Öyleyse tv seyr etme, kazanacağın vakti kitap okumaya ayır.

“Ben okumayı sevmiyorum… Okuyamıyorum…” Öyle mi? Durumun pek kötü.

(6) İslâm’ın temellerinden biri de “Komşusu aç iken kendisi tok geceleyen bizden değildir” hadisidir. Muhtarlara gidelim, gerçek fakirleri, miskinleri tesbit edelim, onlara zekat ve sadaka verelim. Ben cep telefonu olana vermiyorum.

(7) Evcil (ehlî) olan veya olmayan hayvanlara iyilik etmek de, herkesin yapabileceği kolay bir hayırdır. İyilik edemiyorsak, şevkat ve merhamet göstermiyorsak, bari kötülük ve zulm etmeyelim. Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona), bir kadının bir kediyi haps ettiğini, hayvancağızın yiyecek ve içeceksiz kaldığını ve bu yüzden öldüğünü, Hak Teâlâ hazretlerinin de bu kadını Cehenneme koyduğunu bildirmiştir. Ecdadımız hayvan haklarını biliyorlardı ve korumuşlardır. Sultan Selim Kanunnamesinde, yük hayvanlarına, taşıyabileceklerinden daha fazla yük yüklenmesi men edilmiş, böyle yapanların cezalandırılması öngörülmüştür. Geçenlerde otomobille Unkapanı köprüsünden geçerken, tesettürlü bir hanımın olta ile balık tuttuğunu gördüm. Zevk için, öldürmek için balık tutmak iyi bir şey değildir. Geçimini balıkçılıkla sağlıyorsun, yahut balık tutup pişirip yiyeceksin, bu caizdir. Ancak sabahın köründen gecenin karanlığına kadar Köprü’de, şurada burada zevk için, öldürmek için balık tutmak iyi bir şey değildir. Bazı tarikatlarda (belki de hepsinde) dervişlerin olta ile balık tutmaları hoş görülmez… Evde yenmemiş, kurumuş ekmek parçaları var; bunları çöpe atmayalım, ufalayıp kuşlara verelim. Bırakın kuşları, bahçedeki karıncalara ikram etseniz bile sevap ve ecir kazanırsınız.

(8) Komşularımıza iyilik etmek, onlara ikramda bulunmak da hepimizin kolayca yapabileceği hayırlardandır. Yarım elma, gönül alma… Evde irmik helvası mı pişereceksin, malzemesini biraz fazla koyarsın ve iki tabağını alttaki ve üstteki komşuya gönderirsin. Ancak bu hususta dikkatli olmak gerekir. Dostlarımızdan birisi böyle yapmış, kız çocuğu ile helva gönderdiği beş daire ötedeki komşu, “Helva mı?.. Bu da nereden çıktı… İstemiyoruz…” demiş, kız da ağlayarak geri getirmiş… Komşularımızı, tâciz ve rahatsız etmemek şartıyla, sevinçli ve mutlu günlerinde tebrik edelim; üzüntülü günlerinde kederlerine katılalım.

(9) İş hayatında, ticaretle ilgisi olsun veya olmasın, çay ikram etmek bizde yaygın bir adettir. Hattâ birini çağırırken “Dükkânımızı veya işyerimizi şereflendirin, bir çayımızı için…” denir. Çay, içilen ve kayb olan bir şeydir. Ziyaretçilere, çayın yanında faydalı, kıymetli, kalıcı bir broşür hediye edilse ne iyi olur. Mesela, tanesini 10 kuruşa (0,1 YTL) alacağınız dinî, millî, ahlakî, uyarıcı, islaha yönelik bir broşür. Bendeniz yıllardan beri “Faydalı broşürler yayınlansın, bunlar yüz binlerce, milyonlarca basılıp halka dağıtılsın…” diye yazar dururum. Kimse bu hayırlı işi yapmaz. Nihayet iş başa düştü, beş ayrı broşür hazırlayıp bastırdım. Bunlarda kâr gayesi güdülmüyor, maliyet fiyatına (10 krş.) veriliyor. Dördü misyonerlere karşı, biri tesettürle ilgili… Merak ve arzu edenler, Bedir Yayınevi’nden alabilirler. (Tel: 0 212/519 36 18). Malî durumu müsait olan Müslümanlar, ziyaretçilerine ve tanıdıklarına, fiyatı 1 YTL’yi geçmeyecek ucuz kitaplar hediye edebilir. Ancak bunlarda şu üç sıfatın ve özelliğin mutlaka bulunması gerekir: faydalı olacak, değerli olacak, kalıcı olacak. Bu gibi broşür ve kitapları hediye ederken dikkatli olmak gerekir. Zamanımızda, öküz altında buzağı arayan çarpık bir zihniyet dehşet saçmaktadır. Müslümanların en tabiî, en meşru, en serbest hizmet ve faaliyetlerini gericilik ve irtica olarak görüyorlar. Bu zihniyete sahip kişilere kesinlikle dinî broşürler verilmemelidir. Diyelim ki, böyle birine tesettür ile ilgili bir broşür verdiniz. Tesettürün Kur’ân ile, Sünnet ile, İcmâ ile sabit, kesin bir farz-ı ‘ayn olduğu anlatılıyor. Adam ne yapar? Ciyak ciyak “İrtica var, en büyük tehdit ve tehlike, Cumhuriyetin temelleri dinamitleniyor, ey ehl-i vatan!..” diye bağırıp çağırmaya başlar. Bunda hiçbir suç olmadığı halde savcılığa müracaat eder, din düşmanı gazeteler haber verir, onlar da, mal bulmuş mağribî gibi bu son dehşetli irtica olayını incelemek üzere muhabir ve kameraman gönderir, ertesi gün medyatik yaygara ve feryatlar duyulur… Son aylarda, bazı Müslüman cemaatler, radyolar ve yayınevleri beş vakit namaz konusunda çok hayırlı, çok sevindirici, son derece tebrike şayan faaliyetlere başladılar. Bu konuda kitaplar yayınlandı ve bunların bazısı bir milyon adet basıldı. Arzu edenler, bu kitaplardan alıp dağıtabilir.

(10) Kolayca yapabileceğimiz iyi, hayırlı, faydalı işlerden biri de, mutlaka yazılı olmak şartıyla (Şifahî/sözlü değil) emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmaktır. Konuyu biraz açayım: Ahlaka, kanuna, millî menfaatlere aykırı bir söz işittiniz veya bir iş gördünüz. Hemen harekete geçerek bunu yazılı olarak protesto edeceksiniz. Dilekçe olabilir, mektup olabilir… Protesto metinlerinde kesinlikle hakaret ve suç bulunmamalıdır. Terbiyeli, edepli, efendice bir üslupla kaleme alınmalıdır. Kimse uluorta suçlanmamalıdır. Meselâ, Lübnan’a Türk askeri göndermek hususunda çok gayret sarf eden bir bakana veya milletvekiline “Sayın bakanım, sayın milletvekilim… Türk askerinin Lübnan’da ABD ve İsrail’in menfaatlerini korumaya gönderilmesi için gerçekten çok çalışıp çabaladınız. Sizden bir ricamız var: Askerlik yaşındaki oğlunuz, ciğerpareniz Şehlâ beyi de o birliğin içine koyarak göndermenizi sizden bekliyoruz. Saygılarımızla…” mealinde bir mektup gönderilebilir. Bu gibi mektuplarda mutlaka gerçek isim ve adres, telefon numarası bulunmalıdır. 15 Eylül 2006