Pazartesi

 

İnterneti karıştırırken Hürriyet gazetesindeki bir haberin başlığı dikkatimi çekti. Başlık aynen şöyle:

“üç toynaklı atı gören yaradılışçılar kuduracak.”

Profesör Erksin Güleç, röportajda bu cümleyi sarf etmiş, gazete de başlık yapmış.

Böyle bir başlık imzalı bir fıkrada (köşe yazısında) kullanılabilir ama gazete haberinin veya röportajın başına konamaz.

Anketlerden anlaşılacağı üzere halkımızın büyük ekseriyeti sapık, bozuk ve ilim dışı evrim teorisine, ideolojisine, safsatasına inanmamaktadır. Çünkü bu teori:

(a)

İlmî olarak kesinlikle isbat edilememiştir.

Önce Darwinizm çıktı, o iflâs edince neo-darwinizm çıkartıldı. O da boşlukta duruyor, isbat edilemiyor.

(b)

Evrim teorisi, Marksizmin biyoloji sahasındaki paralelidir.

Marksizme inanmak nasıl mecburî değilse, evrim teorisine inanmak da mecburî değildir.

(c)

Bir Müslüman, kendisinin, evrenin, bütün varlıkların Allah tarafından yaradılmış olduğuna inanır.

Hem Müslüman olmak, hem evrimci olmak mümkün değildir.

Evrim teorisinin doğru olduğuna inanan veya sanan kişi dinden çıkmış olur.

(ç)

Darwin azılı bir Türk düşmanıdır.

Türkleri geri bir ırk olarak görür.

(d)

Darwin Karl Marx’ın yakın dostudur, hempâsıdır.

(e)

Lâik devletin, bir inkâr teorisi ve inancı olan evrim teorisini, sanki doğruymuş gibi okullarda çocuklara okutması bir din ve vicdan hürriyeti ihlâlidir.

(f) Dünyada evrim teorisine en fazla muhalif olan halk Türkiye halkıdır.

(g)

Türkiye’deki evrimciler yıllardan beri, büyük bir TV kanalında açık oturuma dâvet ediliyorlar, fakat dâveti kabul etmiyorlar.

Niçin?

Hürriyet gazetesinin

“Yaradılışçılar Kuduracak”

başlığını atması, basın etiğine aykırı bir davranıştır ve son derece yakışıksız bir üslûptur.

Kaldı ki, kuduranlar yaradılışçılar değil fanatik evrimcilerdir.

Evrim teorisi insanlık tarihinde

üretilmiş büyük yalanlardan ve sapıklıklardan biridir.

Bir yazı masasının üzerine bir daktilo makinası koyalım, bir maymunu başına oturtalım ve hayvancağız tuşlara basmaya başlasın. Bu maymunun, o daktilo ile Shakespeare’nin Hamlet’ini yazması ihtimali var mıdır?

Varsa kaçta kaçtır?..

Hayır hayır, böyle bir şeyin trilyonda bir ihtimali bile yoktur.

İşte evrim teorisi de böyledir.

Doğru olması mümkün ve muhtemel değildir.

Fanatik devrimciler, halkımızın bu hurafe ve safsata teoriye karşı cephe aldığını görerek kuduruyorlar.

Hürriyet gazetesi,

“Yaradılışçılar Kuduracak”

başlığı ile yetmiş milyon Müslüman vatandaşı rencide etmiştir. Müslüman olup da yaradılış inancına sahip çıkmamak mümkün müdür?

Beyinsizler Dünyayı Ne Hale Getirdiler

İnsanın ve üzerinde yaşadığı dünyanın boyutları vardır, sınırları vardır. Bu boyutlar ve sınırlar aşılırsa bir sürü fenalık, felâket, fâcia meydana gelir. Dünyaya hâkim olan Batı medeniyeti, Batı yaşama felsefesi, Batı kültürü ve zihniyeti insanlığın sonunu getirecek, dünyayı batıracak derecede azgınlaşmış, şaşırmıştır.

İşte görüyoruz, iklimler değişti.

Beş on sene içinde kutuplardaki buzların bir kısmı eriyecek ve denizlerin seviyesi yükselecek, yüz milyonlarca insanın toprakları ellerinden gidecek, açlık ve sefalet içinde can vereceklermiş.

Teknik ve silâh üstünlüğüne sahip Batı medeniyeti, insanlığın vatanı olan dünyayı tahrip etti ve ediyor. İlerlemek, hız, yenilik, değişim hastaları bana deli diyecekler ama “Keşke teknik bu kadar ilerlemese, pozitif ilimler bu kadar yol almasaydı” diyorum. Keşke saatte kırk elli kilometre hız yapan buharlı trenlerle, denizlerde yelkenli veya yandan çarklı gemilerle seyahat etseydik de, dünyanın canına okunmasaydı.

Türkiye son elli yılda çılgınlar gibi israf yaptı, lükse kaçtı, gerekenden fazla tüketti, sermayesini saçıp savurdu.

Son otuz yılda otomobile, yakıta, yollara verdiğimiz paraları düşünelim. Yekûn olarak bir trilyon doları aşmıştır.

Bizim otomobilleşme maceramız ne kadar delice, çılgınca, beyinsizce oldu.

İstanbul’u o hale getirdik ki, trafiği düzeltmek için 16 milyar dolar lazımmış.

O da yetmez. Bir iki sene içinde şehirdeki motorlu vasıta sayısı bir milyon daha artacak.

Isınalım, rahat edelim diye doğalgaza geçtik. Bu konuda da yekûn olarak yüz milyarlarca dolar harcadık. Eline imkân geçiren lüks meskende oturmak istiyor. En verimli topraklarımızı erozyonla denize akıttık, ziyan ettik. Ormanlarımızı, akar sularımızı, göllerimizi tahrib ve berbat ettik.

İçimizdeki beyinsizler,

bizi ayakta tutan dine savaş ilân ettiler. Dinin iktisat ve (tutumluluk) ve kanaat ilkesi geçerli olsaydı bugünkü israf ekonomisi tablosu olur muydu?

Dünya çapındaki uzmanlar

“Artık çok geç…”

diyorlar. İnsanlık tufanlara hazırlansın. Birkaç sene sonra, binlerce yıldır ekin veren topraklar çölleşecek.

Kur’ân

Allah’ın koyduğu sınırlardan bahs eder ve insanları

bu sınırlara tecâvüz etmemeleri, haddi aşmamaları

konusunda uyarır.

Ülkemizdeki şu ilkel, câhil, sersem kafalara bakınız:

* İçki içmek medenîlikmiş…

* Cinsel müsaadekârlık, seks çılgınlığı ve manyaklığı ilericilikmiş…

* Toplum dinden arındırılarak seküler hale getirilmeliymiş…

Sekülerleşme Türkiye’yi ne hale getirdi hâlâ görmüyorlar. İşte seküler eğitim… Okullar batakhâneye döndü. Sekülerleşme, toplumun birimi ve temeli olan âile kurumunu çökertti.

Din ahlâkı bağlarından kurtulmuş iktisat, ticaret hayatına bakınız. Borcunu ödememek, haram yemek, aldatmak ticarî-iktisadî spor haline geldi.

Beyinsizlik böyle devam ederse pek yakında günlük ekmeğimiz vesika ile dağıtılacaktır.

Çölleşen kurak topraklar üzerinde yaşayan milyonlarca vatandaşımız başka bölgelere göç etmek zorunda kalacaktır.

Beyinsizlerin cevaplarını biliyorum:

-Ekmek bulunmazsa pasta yeriz…

-Türkiye batarsa Miami’deki, Florida’daki, California’daki villâlarımıza gider, gizli hesaplarımızdaki milyonlarca dolarla paşalar gibi yaşarız.

Hazret-i Nuh aleyhisselâmın uyarılarına ve kurtuluş gemisine binin dâvetlerine aldırmayan azgınlar ne demişlerdi: “Tufan mı olacak? Biz o zaman yüksek tepelere çıkar kurtuluruz.” Kurtulamadılar, geberip gittilerdi… 16 Ocak 2007