Yararına ve Zararına Olan Şeyleri Bilmek
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Ocak 2019
Pazartesi
İslam’ın bir tarifi de şudur: İnsanlara, yararlarına ve zararlarına olan herşeyi en doğru şekilde bildiren din ve nizamdır.
Tartıda hile yapan tacire, “Bu şekilde kazandığın senin yararına olan bir kâr değildir. Böyle yapmakla çok büyük bir zarara giriyorsun. Çünkü bunun hesabını ahirette vereceksin, çok sıkıntı çekeceksin” diyor.
Kusuru olan bir malı, o kusuru müşteriye söylemeden ve göstermeden satana da aynı şeyi haber veriyor. “Kusurunu söylemeden sattığın mal ile kâr değil zarar etmiş oluyorsun. Çünkü Allah bunun hesabını senden soracaktır ve sana ceza verecektir…”
İnsanları uyarıyor: “Allah ticareti helal, ribayı haram kılmıştır… Ribadan uzak durunuz… Ribacılar Allah’a, Resulüne savaş ilan etmişlerdir… Sonları kötü olacaktır…”
Ticaret ve iş adamlarının nasıl olmaları gerektiğini dinimiz, Kur’ân-ı Kerim’deki şu ayet meali ile anlatıyor: “O erler ki, ticaret ve alış-veriş onları Allah’ı anmaktan alıkoymaz…” Allah’ı anarlar, haramlardan ve yasaklardan kaçarlar, ancak meşru ve mübah olan şekilde ticaret yaparlar.
İslâm rüşvet alanları ve rüşvet verenleri de uyarıyor: “Rüşveti alan da, veren de Cehennem ateşindedir” diyor.
Peygamberimizin Sünnetinde ne varsa hepsi de haktır, hepsi de biz insanlara, yararımıza ve zararımıza olan şeyleri bildirmektedir.
Sünnet demek sadece birkaç işi işlemek değildir. Sadece misvak kullanmak, sakal bırakmak, başına imame sarmakla sünnete uyulmuş olmaz. Yaptığın her işte peygamberin davranışlarına bakacaksın, “Benim ne yapmamı isterdi?” diye düşüneceksin. Mesela yeni bir otomobil almak istiyorsun. Nefsin ve şeytan sana en pahalısını, en lüksünü, en gösterişlisini, en fazla kibir ve gurur verenini, en çok azdıranını almanı tavsiye ediyorlar. Sen onlara aldırmayacaksın ve vicdanına soracaksın:
– Resûl-i Kibriya aleyhi ekmelüttahaya efendimiz benim nasıl bir otomobil almamı isterlerdi, nelere dikkat etmemi arzu ederlerdi?..
Selim bir vicdana sahipsen o sana şu cevabı verecektir:
– Çok pahalı, aşırı lüks, seni kibirlendirecek, böylesini alamayanları ezecek bir otomobil alma. Şöyle 20-30 bin liralık iyi bir araba neyine yetmez. Sakın bu konuda azma, kudurma, Efendimizin sünnetine ters işler yapma.
Evet misvak tutunmakla, şalvar giymekle iş bitmiyor. Yeme içme konusunda sünnete uyacaksın. Resulullah Efendimiz ne buyurmuşlar: Allah’ın en sevmediği dolu kap, yemekle tıka basa doldurulmuş midedir. Şu sofuya bakınız. Yedikçe yiyor, semirdikçe semiriyor. Dinimiz bize “Acıkmayınca sofraya oturmayınız, sofradan doymadan kalkınız. Midenizi üç bölüme ayırınız: Birini yemekle, bir bölümü içecekle, bir bölümünü de boş bırakınız. Kişiye, kendisini ayakta tutacak kadar yemek yeter…” diyor. Nice zamane sofuları ucuz Müslümanlar var ki, sanki yemek için yaratılmışlardır. Tıkındıkça tıkınırlar. Sonra bir sürü hastalık ve arıza…
Dinimiz bize öfkeyle kalkan zararla oturur diyor. Bir Müslüman öfkelenirse ona yatmasını tavsiye ediyor. İnsanların böyle yapmaları yararlarınadır. Aksi taktirde zararları büyük olur.
Ya ihalelere fesat karıştıran, bütçeleri hortumlayan rantçı sahtekârlar? İslâmcı geçinirler, her haltı yerler. Umre yapacaklar, bütün günahları affedilecek…
Bozuk düzenlerde bozuk işler yapılırmış. Din böyle mi diyor, Kitap ve Sünnet böyle mi diyor? Şeriat böyle mi diyor? Şeytanî bir fetvadır onların söyledikleri.
Lüks, gurur, kibir, gösteriş içinde yaşamak isteyenler dillerine dolamışlar: “Müslümana her şeyin en iyisi layıktır…” Yok canım!
Şu gurur, kibir, nefsaniyet içindeki dünya sarhoşlarına bakınız. Peygamber nerede, onlar nerede?.. Peygamberimiz o kadar mütevâzı idi ki, bir meclise (topluluğa) gelse, baş köşeye oturmazlar, nerede boş bir yer varsa oraya ilişiverirlerdi. Yine, Âdem Oğullarının seyyidi olan o yüce zat, ashabının kendisi için ayağa kalkmalarından hoşlanmazdı ve bu yüzden o gelince kendisini üzmemek için ashab ayağa kalkmazlardı.
Efendimiz önceleri ashabı ile birlikte yerde otururmuş, gelen yabancılar, Peygamber kimdir tanıyamazmış. Bu mahzuru bertaraf etmek için kendisine biraz yüksek bir yer yapılmış. Neden yapılmış? Topraktan!
Zamanımızdaki birtakım İslâmcıların, Müslüman kodamanların, pabucu büyüklerin Peygamberin ruhaniyetinden utanmaları gerek. Hem Müslümanız, hem İslâmcıyız diyorlar, hem de Şeriata, Sünnete, fıkha aykırı bir sürü bid’ati, günahı utanmadan işliyorlar.
Hiçbir şeye yanmam, bazı adamların kendilerini örnek Müslüman olarak sergilemelerine yanarım.
Öylelerini görüyorum ki, kendilerini derviş olarak satıyorlar. Efendim, bendeniz Filan tarikatın dervişiyim… Soruyorum seyr ü süluk yaptınız mı? Yok diyor. Kaç defa çile çıkardınız? Bu sualime de çile ne demektir diye cevap veriyor. Meğerse adamcağız bir tarikat şeyhine gitmiş, duasını almış, elini öpmüş ve kendisini derviş sanıyor. Ne günlere kaldık!
Yararına olan şeyleri yapan, zararına olan şeylerden kaçınan bir Müslüman, Peygamberi örnek ve model olarak kabul eder ve hayatının her safhasında ve vechesinde kendisini ve amellerini ona uydurmaya çalışır.
Ev mi alacak? Peygambere veya vekili, vârisi, halifesi durumunda olan zatlara sorar.
Otomobil mi alacak, yine öyle yapar.
Umreye mi gidecek yine öyle.
Sofraya oturunca sünnete uygun şekilde ve miktarda yer içer. Evine televizyon alacak… Acaba Peygamber Efendimiz böyle bir cihazı evime sokmamı uygun bulurlar mıydı diye sorar.
Kulağına misvak tak ve sonra Sünnete aykırı her işi yap. Böyle Müslümanlık olur mu? Efendi sen kimi kandırıyorsun?
ABD ve İsrail kuklası birtakım adamlar kendilerini dinibütün Müslüman olarak tanıtıyor. Maalesef bir yığın tatlısu Müslümanları da onlara toz kondurmuyor.
Haram, kara, necis servetlerle binbir gece masalları hayatı yaşayan, lüks ve şatafatta Nemrud’a ve Fir’avne taş çıkartan adamlar var. Alkışlar içinde, yaşa varol, nur ol sedaları içinde menzil-i maksutlarına doğru yalpalaya yalpalaya yol alıyorlar.
İslâm bize yararımıza ve zararımıza olan her şeyi bildiriyor. İyi işler yaparsanız cennete gider mutlu olursunuz, kötü işler yaparsanız Cehenneme atılırsınız… 05 Eylül 2006