Yararına ve Zararına Olan Şeyleri Bilmek
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Şubat 2019
Çarşamba
Akıllı, olgun, vasıflı insanlar yararlarına olan şeylerle, zararlarına olan şeyleri bilirler. Akıllı toplumlar da böyledir. Türkiye insanı o kadar bozulmuştur ki, yararına ve zararına olan şeyleri ayırt edemez hale gelmiştir.
Bir örnek vereyim: Gazeteler zaman zaman yazıyor, kırsal kesimdeki halkımız para eden, kendisine gelir getiren şifalı ve tıbbî bitkileri bilinçsiz bir şekilde toplamakta, adeta yolup bitirmektedir. İlk sene, bu şekilde toplanan bu bitkilerden birkaç kuruş para kazanılmaktadır. Peki gelecek sene ne olacaktır? Tekrar toplamak için gidiyor ki, artık oralarda o bitki yoktur, yetişmemiştir. Aaa bunlara ne oldu? Ne olacak, geçen sene bunların üzerine yamyam gibi saldırdın, aç gözlülük ettin, tamamını yoldun, kökünü kuruttun.
Bu bitkileri toplayanlarda böcek kadar akıl olsaydı, kökünü kurutacak şekilde toplamazlardı.
Avcılığımız, balıkçılığımız da böyledir. Denizlerimizdeki balık türlerinin bile nesillerini kurutmuşuzdur. Aaa eskisi gibi bol balık çıkmıyor! Çıkmaz tabiî… Sen deniz diplerini tahrip et, trolle balık avla, ne yuva bırak, ne deniz dibindeki biyolojik dengeyi koru ve bunca tahribattan sonra bol ve çeşitli balık tutmayı ümit et.
Akıllı ve olgun insanlar lüzumsuz, faydasız, aşırı tüketim yapmazlar. Cep telefonuna mı ihtiyaç duyuyor? İhtiyacına ve kesesine göre bir cihaz satın alır. İlle de en pahalısını, en lüksünü, en gösterişlisini satın almaz. Biz böyle mi yapıyoruz? Tam tersine, en pahalısını, en lüksünü, en gösterişlisini alıyoruz. Hem telefon, hem de fotoğraf makinesiymiş… Hayli pahalı imiş ama aynı zamanda cep feneri işini görüyormuş… Yirmi yedi çeşit çalgı ile haber veriyormuş… Bunlar geri zekalı, ilkel, aborijin zihniyetli, vahşi bedevî toplumları cezbetmek için çıkartılmış yeniliklerdir. Böyle pahalı, lüks, gösterişli cep telefonları medenî, akıllı, işini bilen toplumlarda revaç ve ilgi görüyor mu? Görmüyor. Onlar bol bol kitap okuyor; kültüre, sanata ilgi gösteriyor.
Zenginlerin çeşitleri vardır. Mesela akıllı zengin, akılsız zengin. Akıllı zengin otomobil alırken ihtiyacına göre bir araba satın alır. İlle de çok ucuz bir otomobil satın alsın demiyorum ama en pahalısını, en gösterişlisini alanlara ve bunlarla caka satanlara elbette kızıyorum.
İlim, irfan, sanat, kültür elde etmek için çırpınmıyor; hayır ve hasenat yapmıyor, toplumun dertleri ve sıkıntıları ile ilgilenmiyor ama lüks ve pahalı bir otomobile binmekle gururlanıyor, kibirleniyor, âleme tepeden bakıyor. Böyle bir insan ne kadar solucan ruhlu bir kimsedir. Hayır hayır, o solucandan da akılsızdır. Hayvanları, böcekleri tenzih ederim.
Kredi kartları çıkalıdan beri halkımız hesapsız kitapsız alışveriş etmeye başladı. Hesapta para olmasa da banka öder… zihniyeti. Peki en sonunda kim ödeyecek? Faiziyle beraber kredi kartı sahibi ödemeyecek mi? Bir karınca, bir arı bu kadar hesapsız kitapsız iş yapar mı?
Arılar dedim de şu bal meselesine de temas etmek istiyorum. Memleketimizde büyük miktarda bal üretiliyor. Marketlerde çok da ucuza satılıyor. Peki bunlar yüzde yüz saf, gerçek bal mıdır? Maalesef şekerle, glikozla karışık sahte ballardır. Arılar böyle sahtekarlık yapmazlar. Kötü, akılsız insanlar bu işleri yapıyor, kötülüklerine arıları alet ediyor.
Akıllı, olgun, vasıflı bir arıcı ürettiği ballara kesinlikle şeker ve glikoz karıştırmaz. Böyle bir baldan temin edeceği gelir haram olur. Trilyon kazansa yine hayrını göremez. Hileli, sahte, karışık bal üretip satanlar, bu yaptıklarının kötü bir iş olduğunu bilecek kadar akla sahip değildirler.
Akıllı, vicdanlı, vasıflı bir müteahhit fazla para kazanmak için okul, hastahane, mesken binalarını çürük yapar mı hiç? Efendim ihaleyi alabilmek için fiyatı haddinden fazla kırmak zorunda kalıyoruz da onun için mecburen malzemeden kesiyor ve çürük yapıyoruz… Meşru bir mazeret midir bu? Çürük bina yapanlar katildir. 17 Ağustos zelzelesinde çürük binaların altında onbinlerce vatandaş can verdi. Katiller paçalarını dünya adaletinden kurtardılar ama yarın ilahî adaletin önünde ne diyecekler? Allah kendi hakkını affeder lakin kul hakkını affetmez.
Politikacılarımızın, büyük bürokratlarımızın içinde şeytana külahı ters giydirecek derecede zeki ve kurnaz olanları vardır. Ancak bunların çoğu zerre kadar akla sahip değildir. Evet zekâ ve kurnazlık başka şeydir, akıl başka şey. Akıllı bir politikacı ve bürokrat kendi şahsî menfaati, nüfuzu, ikbali için ülkesinin, halkının, devletinin zararına olacak bir şey yapmaz. Bizimkiler öyle midir? Cevabı siz veriniz.
28 Şubat sıralarında başörtülü bir kadın, baskılar ve teşvikler karşısında başörtüsünü çıkartmış ve çalıştığı yerden tam sekiz ay mükâfat izni almış. Vah zavallı sürüngen! Sekiz ay maaşlı izin nerede görülmüştür? Bu alınan maaşlar helal olur mu? Elbette olmaz.
Müslüman geçinen, Hazret-i Ömer edebiyatı yapan bazıları devlet ve belediyelerde bir memuriyete tâyin ediliyor. Gidip çalışmıyorlar, aydan aya maaşlarını bankadan çekiyorlar. Din, ahlâk, akıl, vicdan böyle bir işe, böyle bir maaşa yeşil ışık yakar mı? Asla yakmaz.
Akıllı bir Müslüman rüşvet almak, haram yemek, Şeriatın yasak ettiği birtakım gelirleri elde etmek için şeytandan fetva alır mı? Maalesef bazıları alıyor. Neymiş efendim, bozuk düzenlerde bozuk işler yapılabilirmiş. Ya öyle mi? Bre sahtekârlar!
Şu güzelim memlekette hem kendi zararımıza, hem de toplumun zararına yol açacak ne kadar kötülük, yamukluk, akılsızlık varsa yapıyoruz.
Akıllı insanlar, akıllı toplumlar paralarını iktisadî işlerde kapital sermaye olarak kullanırlar. Bizim elimize para geçince deliler gibi, çılgınlar gibi harcıyoruz, har vurup harman savuruyoruz. Türkiyeliler son otuz sene içinde trilyonlarca doları otomobile, meskene, arsaya, lüks eşyaya harcamıştır. Bu trilyonlarca dolar ile, Güney Kore’de olduğu gibi ihracata yönelik büyük bir sanayi kurulabilirdi. Herkes ticaret sanayi işlerini bizzat yapamaz. Elbette yapamaz. Paralar bankalarda, finans kurumlarında, tasarruf sandıklarında toplanır, onlar vasıtasıyla en iyi, en güvenli, en akıllı şekilde iktisat, sanayi, ticaret işlerine yatırılabilir. Akıllı ülkelerde böyle yapılıyor.
Şehre yakın köylerden birinde yaşayan bir köylü vatandaş, tarlalarını villa yapmak isteyen şehirlilere satıyor, iyi para elde ediyor. Bunlarla ne yapıyor. Oğlunu, kızını evlendiriyor, otomobil alıyor, eski evini yıkıp yerine beton bir ev yaptırıyor ve para bitiyor. Sonunda iyot gibi açıkta kalıyor. Tarla satışından elde ettiği paranın dörtte üçüyle gelir getirecek bir yatırım yapması gerekmez miydi?
Okullarda genç nesillere sadece okuma yazma, tarih coğrafya, hesap, cebir, biyoloji öğretmekle iş bitmiyor. Onların iyi insanlar, iyi vatandaşlar, iyi dindarlar olarak yetiştirilmesi gerekiyor. Bir eğitim sistemi ki, çocuklara, kendilerine ve toplumlarına yararlı olan şeyleri yapmak, zararlı olan şeylerden kaçınmak şuurunu ve alışkanlığını aşılayamıyor, böyle bir eğitim, o ülkeyi, o toplumu batırmaktan başka ne işe yarar? 16 Ekim 2003