Yararlı Ameller
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 10 Mart 2019
İşe yarar, faydalı, sâlih bir amel (iş, aksiyon); bin lâfa, lakırdıya bedeldir. Müslümanlık afakî, boş söz dini değil amel-i sâlih, yararlı iş dinidir. Peygamber (Salât ve selâm olsun ona) az ve öz konuşurdu. Buyruklarının, hadîslerinin metinleri kısadır. İki kelime ile büyük mânalar ifade etmiştir. Meselâ “Oruç tutunuz, sıhhat bulunuz” demiştir.
Atla, yelkenli gemi ile yolculuk yapan eski Müslümanlar lâf değil, iş adamlarıydı. Kıt’alar feth etmişler, büyük bir medeniyet kurmuşlardır. Zamane Müslümanları ise çok konuşuyor, çok lâf üretiyor, fakat iş yapmıyor.
Şu gevezelere bakınız: İslâm nizamı kuracağız… Asr-ı Saâdet’i geri getireceğiz… Edeceğiz, yapacağız… Laf laf laf… Yahu be adamlar biraz da iş, amel-i sâlih, aksiyon yapsanıza!
Herif İslâm nizamı getireceğim der, namaz kılmaz; kılıyorsa cemaate gitmez. Hayatına, harekâtına, davranışlarına bakınız; söylediklerinin tam aksinedir. Böyle çürük adamlar hizmet üretmez, hezimet üretir.
Herkes, en küçük ve zayıf Müslüman bile hayırlı işler, sâlih ameller işleyebilir. Peygamber “Yarım hurma ile olsun kendinizi cehennem ateşinden koruyunuz” buyurmuştur. Hangimizin, yarısını Allah yolunda başkasına verebileceği bir hurması yoktur?
Üzüntülü bir insanı teselli etmek, ona güleryüz göstermek de hayırlı bir ameldir. Bunu da mı yapamıyoruz?
Sokaktaki aç kediye birkaç lokma yiyecek vermek, kuşlara bir avuç tane veya ekmek kırıntısı serpmek de mi elimizden gelmiyor?
Maddî imkân ve iktidarımız varsa fakir ve muhtaç vatandaş arayıp birkaç aileye yardım edemeyecek kadar aksiyonsuz, ruhsuz, vicdansız mıyız?
Yeni bir elbise veya ayakkabı almayı geciktirip onun parasını Allah için bir fakire sadaka olarak veremiyor muyuz?
Kuru bir İslâmî edebiyatla şimdiye kadar ne kazandık? Küçük bir din sömürücüsü zümre Karun gibi zengin oldu ve İslâm dâvası darbelendi, geriledi. Samimiyetsizlerin, mukaddesat bezirgânlarının, üçkâğıtçıların peşine düşenler Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan oldular.
Genç, ihtiyar, işçi, çiftçi, öğrenci, esnaf, kadın, erkek, çocuk milyonlarca Müslüman tembel tembel oturuyor. İş yok, konuşma ve lakırdı çok. Sohbet ve yârenlik konularına dikkat ediniz; hep boş, günübirlik, esassız, temelsiz, ne dünya, ne de âhiret bakımından faydası olmayan mâlâyâni sözler. Büyük medya, Masonlar, Sabataycılar, ateistler sun’î (yapay), şeytanî bir gündem yapmışlar, milyonlarca Müslüman onunla meşgul oluyor, nur gibi günlerin kanına giriyor.
Faydalı bilgiler edinen, bir kursa gidip bir sanat, hüner, mârifet öğrenen, kendi el emeğiyle bir şey üretip satan ve bunun parasının bir kısmıyla hayır yapan yok.
Kişi evinin balkonunda, pencere kenarlarında saksı içinde maydanoz yetiştirse, boş oturmaktan, faydasız lâf etmekten daha hayırlıdır.
Boş, faydasız, asılsız, esassız konuşmak dinimizde günahtır. Peygamber Efendimiz “Ya hayır söyle, ya sus” buyuruyor. Bütün din, ahlak, tasavvuf kitaplarımızda faydasız konuşmalar, dedikodular, mâlâyâni laflar günah olarak gösterilmektedir. İslâm’da susmak esastır. Kişi konuşursa, mutlaka faydalı, zarurî kelam etmelidir.
Gevezeliklerin en çirkini din ve mukaddesat adına yapılandır. Yakın tarihimizde birtakım adamlar çıktılar ve Müslümanlara “Sizi kurtaracağız… Bu memlekete İslâm’ı getireceğiz…Bize para verin, az olmaz çok verin… Bizi destekleyin, bizi alkışlayın, bizi baştacı edin…” edebiyatı yaptılar. Saf ve câhil Müslümanlar bunlara kandı, peşlerine düştü; çok zaman, enerji, para, imkân, ümit israf edildi ve sonunda ne oldu? Hüsran, hüsran, hüsran…
İşe yarar, faydalı, lüzumlu, zarurî ilk aksiyon namaz kılmaktır. Bu namazı, şer’î bir özür yoksa (fıkıh kitaplarında yirmi kadar şer’î özün zikredilmektedir) beş vakit namazı cemaatle kılmak gerekir. Namaz kılmak, cemaate gitmek için dernek, vakıf, parti kurmaya lüzum yoktur. Elhamdülillah henüz namaz ve cemaat üzerinde bir yasak, baskı yoktur. O halde şuurlu ve uyanık geçinen Müslümanlar, lafa geldi mi mangalda kül bırakmayan İslâmcılar niçin namaz kılmıyor, niçin camilere gidip cemaate katılmıyor? Akılları mı yetmiyor, vicdanları mı körleşmiştir, zamirlerinde bir yamukluk mu vardır?
Gençlere, öğrencilere, ev hanımlarına, kızlara, her kesimden Müslümanlara bir tavsiyem var: İstidadınız varsa, eliniz yatkınsa bir el sanatı öğreniniz. Bunun için bir hocaya, ustaya, üstada, kursa gidiniz. Bu sanat sizi mutlu edecek, ruh sağlığına faydalı olacak, bir eser vermenizi sağlayacak, bazen size gelir de getirecektir. Kadın ve kızlar boş oturmasınlar, el işleri yapsınlar.
Gevezelik bir ibtilâdır (zararlı alışkanlıktır). Bundan kurtulmaya çalışınız. İslâm ahlâkının ve tasavvufun dört temeli vardır: Az konuşmak, az yemek, az uyumak, insanlarla fazla ihtilât etmemek.
Faydalı kitaplar, araştırmalar, makaleler okuyarak memlekette, dünyada ne olup bittiğini anlamaya çalışınız. Aptalca, geri zekâlıca, eblehçe kıraatleri bırakınız.
Din baronları, müteşeyyihler Müslümanları kurtaramaz. Kurtuluşa vesile olanlar hakikî şeyhler, hakikî din âlimleri, hakikî ve kâmil mürşidlerdir. “Ben filanca hazrete bağlıyım, kurtuldum” mantığı son derece yanlıştır. Kurtulmak için sâlih ameller işlemek gerekir.
İnsan genellikle hamdır, adam olması için pişmesi gerekir. Şekilsiz bir kütük ve kereste ancak usta bir elde güzel bir mobilya olur.
İnsanlara iyilik edemiyorsak, bari kötülük etmeyelim. Dilimizle ve elimizle hemcinslerimize zarar vermeyelim.
Peygamber “İki günü birbirine eşit olan zarardadır” buyuruyor. Hergün bilgide, ilimde, irfanda, amelde, hayır ve hasenatta; iyi ve güzel şeylerde, bir önceki günden daha ileri olmamız gerekiyor. Biz ileri mi gidiyoruz, geriye mi?
Ehl-i sünnet mezhebi üzerine bir ilmihal kitabı alalım ve her gün bir iki sayfa okuyarak dinî bilgilerimizi artırmaya çalışalım. Yine bir tasavvuf ve ahlak kitabı edinelim ve onu da muntazam şekilde okuyalım. Meselâ İhyau Ulûmi’d-din…
Adam Allah’ın sıfatlarını ezbere bilmiyor ama yüzlerce politikacıyı, şarkıcıyı, futbolcuyu, dünya ehlini tanıyor. Böyle Müslümana ne demeli?