Yargıda Müslüman elemanlar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 22 Aralık 2018
Lâikliğin anavatanı olan Fransa’da
vardır, bunlara devlet yardım eder. Fransa’nın eski cumhurbaşkanlarından
böyle bir liseden mezun olmuştu.
Kimse de onlara
diye yan gözle bakmaz, laf atmaz.
Katolikler Katolik, Yahudiler Yahudi, Müslümanlar İslâm lise veya kolejleri açabilirler. Temel hak ve hürriyetlerin, bilhassa din, inanç ve inandığı gibi yaşamak hürriyetinin olmadığı yerde
Lâiklik başka şeydir, lâikçilik başka şey…
Türkiye Müslümanlarının İslâm okulları ve İslâm medreseleri açmaya hakları yoktur.
Çocuğuna biraz din kültürü vermek, biraz dindarlık aşılamak mı istiyorsun, bunlara göndereceksin.
Amaç neydi? Aman dindar gençler hukukçu, iktisatçı, idareci, iletişimci, mimar, doktor, eğitimci olamasınlar.
Bu kısıtlama Anayasa’da yer alan eşitlik ilkesine aykırıydı. Din hürriyetinin haksız şekilde kısıtlanmasıydı. Mevcut iktidar bunu kaldırttığı için haksız hücum ve tenkitlere maruz kaldı. Baro başkanlarının biri tutturmuş
Niçin? Beyimiz öyle olsun dediği için mi?
Bir Sabataycı, bir Kripto Yahudi, bir ateist nasıl hukukçu olabiliyorsa, bir Müslüman da olabilmelidir. Beş vakit namaz kılan, hanımı tesettürlü olan, Ramazan’da oruç tutan, Kur’ân okuyan veya dinleyen Müslüman bir vatandaş niçin hakim, savcı, avukat olmayacakmış? Yargı mensubu bir bürokrat
bir başkası niçin bir İslâm tarikatına giremeyecekmiş?
Bunlar geçersiz gerekçelerdir.
Boşuna direnmesinler. İleride bu memlekete daha geniş bir eğitim hürriyeti gelecek ve bağımsız özel İslâm liseleri kurulacaktır. Bu liselerin eğitim seviyesi çok yüksek olacaktır. Bunlardan mezun olan öğrenciler başta yargı olmak üzere bütün sahalarda kadrolaşacaktır.
Müslümanlar niçin kadrolaşmayacakmış?
Benim elimden gelse, İmam-Hatip mektebi mezunu olmaları şart değil, düz liselerden mezun olan zeki ve kabiliyetli Müslüman çocuklarının yeterli miktarını Türkiye hukuk fakültelerinde okuttuktan sonra Almanya,İsviçre, Fransa gibi ülkelere gönderir, oralarda doktora yaptırır ve döndükten sonra Adalet Bakanlığı ve Yargı bünyesinde kadrolaştırırım.
Yüzde doksanı
(Yüzde 99 demedim…)
Müslüman bir ülkede, elbette çoğunluğa mensup olanlar da hakim, savcı, subay, polis, büyük bürokrat, akademisyen olacaktır. Bunda anormallik yoktur.
Yasakçılık, tabuculuk yetti canımıza…
(Müslüman beyin takımına: Yeterli miktarda çok zekî, çok kabiliyetli, çok asil (ruh asaleti), çok istidatlı, geleceği çok parlak Müslüman gence Avrupa ülkelerinde hukuk doktorası yaptırınız, onlara üç-dört yabancı dili iyi öğrettiriniz, çok yüksek genel kültüre ve millî kültüre sahip olsunlar. Çok vasıflı ve güçlü olsunlar. Tahsillerini bitirip ülkeye dönünce hakim, savcı, hukukçu, akademisyen olsunlar… Şu anda büyük şehirlerin baroları bizim elimizde değil. Niçin? Bu niçinin cevabını hep birlikte bulmaya çalışalım…)
Bendenizi tenkit ediyorlar,
diyorlar. Dinimizin bir kuralı vardır: Nifak küfürden eşeddir.
Bu dine, bu ülkeye, bu Müslüman halka en büyük zararı harbî ve âşikâr kâfirler değil,
vermektedir.
Biz ülkemizin tertemiz olmasını, vatanımızda adaletin, güvenliğin, hikmetin hâkim olmasını istiyoruz. Öyleyse ilk önce evimizin içini temizlememiz, kapımızın önünü süpürmemiz gerekir.
İslâm dininin ve Şeriatının temel ilkelerinden ve emirlerinden biri de istikamettir, yani doğruluk ve dürüstlüktür. Dindar bir Müslüman günde kırk elli kere Fatiha suresini okur. Allah’ın kendisini doğru yola (sırat-ı müstakıyme) kılavuzlamasını ister.
Nifak alâmetleri nelerdir? Peygamberimiz bir hadîsinde nifak alâmetlerinden üçünü sayıyor: Yalan söylemek, verdiği sözü (vaadi)
tutmamak, emanete hıyanet etmek.
: Ticaret, iş, sanayi, finans işlerinde bugünün Müslümanları ne kadar doğru ve dürüsttürler?
Tacirler verdikleri çekleri ödüyorlar mı?
Vâdeli senetler (bonolar) günü gelince ödeniyor mu?
Müslümanlar arasındaki ticaret muameleleri fıkha ve şeriata uygun mudur?
Müslümanlar faiz ve ribaya bulaşmışlar mıdır?
Müslüman tacirler ve iş adamları birbirlerinin meleği midir?
Müslümanların komşuluk münasebetleri nasıldır?
Müslümanlar birlik halinde midir, yoksa bin parçaya ayrılmış birbirleriyle çekişip tepişmekte midirler?
Bugün Türkiye’de İslâm’ın önünde son büyük bir engel ve köstek kalmıştır:
Ezan okunur namaz kılmazlar. Kılanların çoğu cemaate gitmez, münferiden kılar. Bol bol gıybet ederler. İman ve İslâm kardeşliğine riayet etmezler. İslâmî kesim içinde haram yeme yaygınlaşmıştır.
Fakir Müslümanlar sefalet içinde,
Müzdelife’de deve kavurması, Kızıldeniz kenarında balık, dubalar üzerindeki camide dalgaların sallantısıyla namaz kılıyor. Lüks otelde açık büfe, leğen gibi tabaklar dolduruluyor, bitirilemeyen yemekler çöpe atılıyor. “Bizim odadan Kabe görünüyordu. Çaylarımızı Kabe’ye bakarak içiyorduk. Mecburen 5 yıldızlı hotelde kaldık. Yedi yıldızlısı yoktu da… Ha ha ha… Biz Kabe’ye bakarak dondurmamızı yerken… He he he…” Müslüman camiayı bin türlü bid’at sarmış.
Lüks, israf, sefahat (beyinsizlik) yaygın hale gelmiş.
30 kişilik imam-hatip sınıfında 15 genç namaz kılmıyor. İleride imam olurlarsa saksafon çalarlar… Dinde reform, dinde değişim, dinde tenzilat, dinde tâviz cereyanları pupa yelken ilerliyor.
Saçlarını deve hörgöcü gibi yapmış, yırtmaçlı etekli, rengârenk dar elbiseli sözde tesettürlü bayan Gökkuşaklar sokaklarda salına salına dolaşıyor. Emr-i mâruf ve nehy-i münker terk edilmiş.
Bozuk düzenlerde bozuk işler yapmak caizdir şeytanî fetvası ile haram, kara, kirli servetler elde ediliyor. Dinleri para olanlar İslâmcılık taslıyor.
Yüze yakın dalalet ve bid’at fırkası var. Birtakım dâll ve mudil kişiler Ehl-i Sünnete saldırıyor.
Ve bendeniz bu hengâme, bu toz duman içinde Müslümanları tenkit etmeyeceğim, uyarmayacağım…
09 Ağustos 2009