Cuma

 

Birlikten güç doğar…

Bunu vecize olarak her Müslüman kabul eder. Hayata geçirmeye gelince yapamayız. Niçin? Çünkü:

(1) Ya aklımız ermez,

(2) Yahut da işimize gelmez.

Türkiye’de haftalık, aylık, üç aylık kaç adet islâmî dergi çıkıyor? Şu anda bunların elimde bir listesi yok ama, yurt çapında sayılarının 100’den aşağı olduğunu sanmam.

Peki bu dergilerin içinde, her hafta en az 500 bin adet tiraj yapan, tirajı kadar tesiri ve faydası da büyük olan güçlü bir dergimiz var mıdır? Yoktur, yoktur, yoktur…

Şu anda Müslümanlar böyle bir dergiyi çıkartamazlar. Bunun için gerekli para vardır ama gerekli akıl, uzmanlık, kültür, gayret yoktur.

Büyük, orta ve küçük her cemaat için bir dergi çıkartılacak. Bundan kolay ne var? Bir grup

“kardeşe, ihvana”

emir verilir, kendilerine bir miktar sermaye temin edilir ve dergi çıkar. Derginin çıkmasıyla iş bitmiyor, satışı da lazımdır. O da kolay: Bağlılara, ihvanlara selam ve haber gönderilir, herkes elinden geldiği kadar bu dergiyi satacak, alacak, abone olacak, efendi hazretleri öyle istiyor…

10 bin, 20 bin, bilemediniz 30 bin dergi bu şekilde satılır. Müslümanların şu anda 100 çeşit dergi çıkarttıklarını farz edelim; bunların bir kısmı bin ile beş bin arası, bir kısmı beş binle on bin arası, bir kaç tanesi de on binden fazla satış yapsa, yekûn olarak pekâlâ yarım milyonluk bir tiraj tablosu meydana çıkar.

Türkiye Müslümanları içinde 100 çeşit derginin hepsini satın alabilecek bir kimse var mıdır? Yoktur.

Bir şahsın şahsî bütçesi bu masrafı kaldırır mı? Kaldırmaz.

100 derginin 100’ünü de aldığını farz edelim, bunları okumaya vakti olur mu? Olmaz.

Evinde, kütüphânesinde bunları saklayacak yeri var mıdır? Yoktur.

Bu 100 dergi, bir tek büyük ve tesirli dergi kadar faydalı olabilir mi? Olamaz.

Peki, Müslümanlar niçin haftada en az 500 bin satan ve ülke gündemi masasına yumruğunu vurdu mu, sesini dosta da düşmana da duyuran bir dergi çıkartamazlar? Çıkartamazlar…

(1) Plansızlık, programsızlık içindeyiz…

(2) Vaktimiz, enerjimiz, imkânlarımız, paralarımız, potansiyelimiz boşa harcanmaktadır.

Matbuat (basın) yani günlük gazeteler, haftalık dergiler çağımızın en büyük gücüdür, silahıdır. Biz bu konuda henüz birinci ligte oyun oynayamıyoruz.

Şu hususu da belirteyim: Yukarıda en az 100 haftalık, aylık, üç aylık dergiden bahs ettim. Benim dediğim büyük, etkili, faydalı derginin çıkartılması için bunların 100’ünün de kapatılması gerekmez.

Mevcut dergiler ikiye ayrılır:

Sayılarını 100 farz edersek, 50’si kalsın, yayınına devam etsin, 50’si kapatılsın.

Oturmuşum, şu okumayan, düşünmeyen Türkiye’de haftada yarım milyon satacak güçlü ve tesirli bir dergi çıkartılmasını istiyorum. Böyle bir şey mümkün müdür? Elbette mümkündür. Mümkündür ama kaabil midir? Orası tartışılabilir.

Yarım milyon satabilmesi için nasıl bir dergi çıkartılmalıdır:

(1) Yazıları, resimleri, ifşaatı son derece dikkat çekecek,

(2) Milyonlarca vatandaşın ilgisini çekecek,

(3) Yine milyonlarca Türkiyelinin merakını celb edecek,

(4) Yalan yazmamak, iftira etmemek, doğruluktan kıl kadar ayrılmamak şartıyla her sayısı ülkeyi hop oturtup hop kaldıracak.

(5) Fiyatı çok ucuz olacak. Mesela bugünün parasıyla 1 lira.

(6) Tutunup yarım milyon satışı buluncaya kadar desteklenecek.

(7) İslâmî haftalık bir dergi olmayacak, bütün Türkiye’nin dergisi olacak.

(8) Sekter zihniyetlerden, cemaatçilik fanatizminden ve militanlığından uzak duracak.

(9) Aktüel (güncel) haber ve yorumlardan başka son derece meraklı ve ilgi çekici tarih, seyahat, faydalı magazin yazıları ihtiva edecek.

(10) Doğruları yazarken kimsenin hatırına bakmayacak.

Böyle güçlü bir derginin çıkmasını engelleyen en büyük engel şu düşüncedir:

“Aman bunu biz çıkartalım, sakın ötekiler çıkartmasın…”

İçleri haset, kıskançlık, çekememe ateşiyle yananlar elbette böyle bir hizmeti gerçekleştiremezler.

Diğer bir engel:

“Böyle bir dergiyi bizim cemaatimiz çıkartsın… Bu dergi bizim Efendi Hazretlerimizin emrinde olsun… Bizim… bizim… bizim…”

Yahu be adamlar! Biraz da hepimizin desenize… Nüfusu 40 milyona yaklaşan Polonya’da haftalık Nie dergisi 780 bin tiraj yapıyor da, Türkiye’de niçin 500 bin, bir milyon satacak böyle bir dergi çıkmasın? Be adam, ne konuşup duruyorsun, mutlaka gerekiyorsa, kendin çıkart böyle bir dergiyi! Yavaş ol… Tenkit etmek, teklif etmek başka şeydir, ihtiyacı duyulan bir şeyi gerçekleştirmek başka şeydir. Böyle bir dergi:

(1) Türkiye’de çıkartılabilir.

(2) Son derece lüzumlu ve önemlidir.

(3) Ülkemizde gazete ve dergi çıkartmak izne, ruhsata bağlı değildir, tamamen serbesttir.

(4) Müslüman sermayedarlar ve halk böyle bir dergi için gerekli parayı ortaya koyabilirler.

Bu dergiyi kim veya kimler çıkartmalıdır? Sorumlular, üzerlerine vazife düşenler. Bunlar, ya aczleri ve beceriksizlikleri, yahut da kötü niyetleri yüzünden böyle bir dergiyi çıkartmıyorlar.

Böyle bir dergiyi Sabataycılar çıkartamaz. Sermaye, tesis, kadro bakımından yeterliliğe sahiptirler ama akıntıya kürek çekerek böyle basın başarıları elde edilemez. Benim bu yazımı kaç kişi okur? Kaç kişi okursa, yüreklerinde böyle derginin eksikliğini de hissetsinler.

Gaddarlar!

Ankara’da toplu bir köpek mezarı bulundu. Köpekleri zehirlemişler, ölülerini çukura atmışlar. Hayvancağızların hepsi ölü değilmiş. Bazılarının yavruları analarının cesedi başında bekliyormuş.

Hayvanseverler duymuşlar, koşup gelmişler, feryat etmişler. Ölü hayvanların cesetlerinin bulunduğu çukurların üstleri örtülmüş. Sağ kalan birkaç yavru köpek bakım merkezlerine götürülmüş.

Bu vahşet, bu cinayet, bu merhametsizlik, bu gaddarlık karşısında dilsiz şeytan gibi olmayayım diye bu satırları kaleme almış bulunuyorum. Vaktiyle 1910’ların başlarında İstanbul’da sokak köpeklerini toplamışlar ve zavallı hayvanları Marmara denizindeki kayalık Hayırsız Ada’ya atmışlardı. Orda o hayvanlar korkunç acılar içinde, aç ve susuz kalarak, birbirlerini parçalayarak feci şekilde can vermişlerdi. Ardından 1912-1913 Balkan savaşları patlak vermiş ve memleketin en kıymetli kısmı olan Rumeli elimizden gitmişti.

Bir ülkede hayvanlara zulm ediliyorsa, o ülkenin, oradaki halkın başına birtakım belalar, musibetler, uğursuzluklar gelir. Birtakım beyinsiz ve vicdansızlar bunu anlamazlar. Bu dünya biz insanlara ait değildir. Biz bu dünyaya aitiz. Sokak köpeklerinin, sokak kedilerinin, martıların, bütün yabanî hayvanların vahşice öldürülmemesi gerekir.

Köpeği öldürmüşler, kediyi öldürmüşler ve hayvancağızların yavruları perişan vaziyette kalmış. Ey gafiller, ey acımasızlar, ey gaddarlar, ey kan içiciler! O hayvanların bir Sahibi olduğundan haberiniz var mı? Kim demiş ki, onlar Sahipsizdir?

Peygamberimiz buyuruyor: “Merhamet etmeyene merhamet edilmez…”

Sokak kedi ve köpekleri manzarayı bozuyormuş… Öldürün! Kediler ve köpekler hastalığa sebep oluyormuş… Öldürün! Merhametsizlere, zâlimlere, gaddarlara, kan dökücülere acıklı ve korkutucu müjdelerim var: Aradan seneler geçecek ve siz bu yaptıklarınızı çoktan unutmuş olacaksınız ki, ansızın bir sille tepenize inecektir. Artık yokuş aşağı giderken arabanızın freni mi patlar, yahut başka bir şekilde mi olur bilemem. Öldürülen köpeklerin, anasız kalan köpek yavrularının ahı sizi tutacaktır. Öldürmenin marazî zevki size pahalıya mal olacaktır. 18 Mart 2006