Yatağından Düşen Turist
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 24 Aralık 2018
Diyanet’ten sorumlu sayın Bakan beyefendiye,
Sayın Diyanetİşleri Başkanı Efendi hazretlerine,
Sayınİstanbul Valisi beyefendiye,
SayınİstanbulBüyükşehir Belediye Başkanı beyefendiye,
Sayın Fatih Müftüsü hocaefendiye ithaf olunmuştur.
Vak’a:
Ortalık henüz karanlık, doğu ufkunda fecrin belirtileri görünüyor. Sultanahmet civarında küçük fakat lüks bir otel. Ülkemizi gezmeye gelmiş bir turist, dünkü günün yorgunluğu içinde mışıl mışıl uyuyor. Birden 120 desibellik bir ses ortalığı inletmeye başlıyor. Uyku sersemliği içindeki turist şaşkınlıkla yatağından yere düşüyor…
Bu anlattığım olmuş bir vak’adır. Turist otel çalışanlarına anlatmış, otelin sahibi de birkaç gün önce bana anlattı.
Turistler sabah ezanıyla böyle mi uyanmalıdır?
Yataklara serilmiş yorgun argın uyuyor. Birden gönüllere huzur veren lâhuti bir ses gelir kulaklarına. Camilerde sabah ezanı okunmaktadır saba makamından. Turist önce yatağından kalkmak istemez. Henüz dinlenmemiştir. Minarelerden perde perde yükselen ses o kadar güzel, o kadar cazibelidir ki, dayanamaz kalkar, yatağında oturmuş olduğu halde huşû içinde dinler.
Ezan, doğru olan bir inancı duyurur insanlara.
Ezan güzeldir. Müslüman olmayana da haz ve zevk verir.
Ezana yapılabilecek en büyük hakaret hoparlörleri sonuna kadar açarak, neye uğradığını bilemeyen turisti yatağından düşürmektir.
Onbeş haneli köy mahallesinin küçük camisinde bile hoparlör var. İstanbul’da bazı minarelerde sekiz hoparlör takılı. Camisi çok bir semtte yedi sekiz camiden aynı anda, her biri bir makamda, kimi makamsız haykıra haykıra avaz avaz ezan okunuyor. Böyle bir uygulama mukaddes ezana ne büyük saygısızlıktır.
Ezan okumasını bilmeyenler, sesi ve musiki kültürü müsait olmayanlar ya ezan okumasınlar, yahut hoparlörsüz ve kısa okusunlar.
Ezan okumasını bilmiyor, sesi yok ve hoparlörü sonuna kadar açarak nağme yapmaya kalkıyor.
Efendi, hoparlörü niçin bu kadar açtın?
-Çok üzüntülüyüm, ıstırabım büyük ama ne yapayım daha fazla açılmıyor…
Diyanet bu hoparlör meselesine bir çare bulmalıdır.
Sabah ezanı okunurken bebekler korku ile ağlayarak uyanmasınlar, uyansınlar ama yüzlerinde tatlı tebessümler olduğu halde.
Camide on beş cemaat var, imam efendinin önünde sâbit bir mikrofon, yakasında da seyyar bir mikrofon. Bu gülünç manzaralara son verilsin.
Büyük camilerin ses düzeni akustik uzmanları tarafından tanzim edilsin.
Sabah ezanı okunurken turist yatağından düşmesin.
Ezana ve ezanı çok seven medenî Müslümanlara eza edilmesin.
Ezanlar güzel okunsun.
Ezanlar avaz avaz okunmasın.
(İkinci yazı)
AĞAÇ KESMEK
Yıllarca önce yabancı bir dergide şöyle bir fotoğraf görmüştüm: Üç katlı bir apartman, ortasında bir boşluk var. Bir ağacın üst kısmı görünüyor. Hikâyesi şu:Bir arsaya bina yapmak istemişler. Belediye ağacın kesilmesine izin vermemiş. Mimar, ağacı yerinde bırakarak bir proje çizmiş…
Medenî toplumlar yeşile, ağaca, ormana, parka büyük önem verir.
İslâm, en kâmil ve üstün medeniyet olduğu için ağacı, yeşilliği korur.
Peygamberimizin bir hadîsinin meâli şöyledir: Bir kimse bir ağaç diker, onun gölgesinden insanlar yararlanır, meyvesinden kuşlar yerse o kişiye sevap yazılır.
Fâtih Sultan Mehmed Hân “Ormanlarımdan bir dal kesenin başını keserim” buyurmuştur.
Çocukluğumda İstanbul yemyeşil bir şehirdi. Galata’da, Beyoğlu’nda fazla yeşillik yoktu ama Boğaziçi sahilleri ve tepeleri, Çamlıca, Üsküdar, Suriçi tarihî bölge, Bakırköy, Yeşilköy, Kızıltoprak’tan Bostancı’ya kadar uzanan şerit yeşillikler içindeydi.
Tarihî Osmanlı evlerinin, köşklerinin, konaklarının bahçeleri vardı. İstanbul mor salkımlar, mis gibi hanımeli kokan bahçeler, tırmanan güller şehriydi.
Yeşilliklerin, ağaçların çoğunu yok ettik, yerlerine korkunç korkunç beton binalar yaptık.
İstanbul civarında büyük ağaçlı orman kalmadı. Oy almak için kötü politikacılar ormanları kestirip durdular.
Japonlar gibi bizim de kendi medeniyet ve kültürümüze göre bahçelerimiz vardı. Japonlar kendi bahçelerini korudular, biz yok ettik.
Bir Müslüman bahçesiz, ağaçsız, çiçeksiz, gülsüz nasıl yaşar anlayamıyorum.
Bitiklerin de canı vardır. Dilleri vardır, bizimki gibi değildir. Susuz kalan bir saksı çiçeği feryat eder, bana su verin der, katı kalpliler bu feryadı işitmezler.
Müslümanlar için söylüyorum: Ağaçlar, çiçekler, yapraklar hep zikr eder. Bizim kulaklarımız bunları işitmez. Kalp kulağı açık olanlar işitir.
Ağaçlar, çiçekler, bitkiler hem güzellik verir, hem de onlarda çeşitli hastalıkların ilaç ve şifaları vardır.
Sur içi İstanbul’da yüzlerce tarihî hazire (kabristan) vardı, bunlarda büyük küçük ağaçlar vardı. Hepsini yok etti ağaç katilleri.
Lüzum ve zaruret yoksa yeşil ağaç kesilmez. Kesilirse günah olur.
Ağaçlar, ormanlar, korular bizim en büyük dostlarımızdır. Havayı temizler, insanlara huzur verir.
Bayramlarda bazıları mezarların üzerindeki yeşilliği yolduruyor. Ne kadar yanlış. Mezarın üzerindeki zikr eden bitki, oradaki ölüye rahmet sağlar.
Ziyaretçi kabul etmememin birinci sebebi cep telefonlarıdır. Çok israr ediyor, sizinle ille de görüşmek istiyorum diyor, randevu alıyor. Sonra ne oluyor? Bir saat zarfında yedi kere telefonu çalışıyor ve uzun kısa konuşup duruyor.
Ben onun bu konuşmalarını dinlemeye mecbur muyum?
Terbiyeli ve görgülü bir kimse, birisiyle sohbet ederken telefonunu kapatmalıdır.
Kapatmazsa, vır vır, zır zır konuşursa kendisi kaybeder.
Geçen gün tramvayda saygısızın biri yüksek sesle beş dakika telefonla görüştü, çevresini rahatsız etti.
Zaruret olmadıkça sokakta telefonla görüşerek yürümek büyük bir görgüsüzlüktür.
Adam otomobil kullanırken cep telefonu ile konuşuyor. Evde telefon, iş yerinde telefon, sokakta caddede telefon, karada denizde havada telefon, gece telefon, gündüz sofra başında tıkınırken telefon, helâda ıkınırken telefon… Toplum telefonkeş oldu.
Birkaç hafta önce lokantada müşterilerden birinin telefonu acı acı çaldı. Beş dakika yüksek sesle bağıra çağıra konuştu, onun yemeği soğudu, diğer müşteriler huzursuz oldu. Be adam bari yavaş sesle konuş.
Soruyorum: Kitap mı daha faydalıdır, cep telefonu mu? Biz kitaba hiç önem vermeyiz, aklımız fikrimiz telefonda.
Bizde cep telefonu yüzde 25 ihtiyaçtır; yüzde 75 statüko, prestij, kendini tatmin, zevzeklik, gevezelik, vakit öldürme, saygısızlık, etrafı rahatsız etme, görgüsüzlük aletidir. 26 Aralık 2009