Bundan sanırım altmış küsur yıl önceydi küçük bir gazete haberi okumuştum. Bir gün Londra’da öyle kesif=koyu bir sis olmuş ki, yolunu şaşıran bir yaban ördeği önünü görememiş caddede yürüyen birine çarpmış, adam hastahaneye kaldırılmış… Ördeğe ne olmuş, ne yapmışlardı hatırlamıyorum.

Bugün Türkiye’mizde, ördeğin adama çarptığı görüşsüzlükten daha büyük ve yoğun

kültürsüzlük ve cehalet sisi

var. Gaflet gaflet gaflet… Unutkanlık… Akıl kopukluğu… Dikkatsizlik… Meraksızlık… İdraksizlik… Beyinsizlik… Uyurgezerlik…

Bütün bunlar birer neticedir, sebepleri vardır.

Bence birinci sebep, bin yıllık millî İslâmî yazımızın değiştirilmesi, yasaklanmasıdır.

Bir toplumun yazısı öyle gömlek, ceket, otomobil değiştirilir gibi değiştirilemez. Değiştirilmeye kalkılır, zorlanırsa büyük kopukluklar meydana gelir, toplum tepetaklak olur.

Yazı değişikliğini göklere çıkartan birtakım

filo-semit

Türklere soruyorum:

Japonya niçin son derece güç, çetrefil, kargacık burgacık millî yazısını değiştirmedi?

Doğan Güneş imparatorluğu o zor yazısıyla ilimlerde, fenlerde, teknikte bunca ilerlemeyi ve gelişmeyi nasıl başardı?

Sorumun arka yüzü de var:

Latin yazısını kabul eden Türkiye niçin Japonya kadar ilerlemedi?

Bir toplumun yazısı ne kadar zorsa, öğretilmesi ve öğrenilmesi ne kadar sıkıntılıysa orada o nispette ilerleme olur. Kolay, rahat, ucuz, gel keyfim gel bir eğitimle vasıflı komando yetiştirebilir misiniz?

Bir toplum lisanı, yazısı ne kadar zorsa o nispette güçlenir. Halk bilmiyor ama

Türk Dil Kurumu’nun tespitine göre zengin Osmanlıca Türkçesinde beş yüz binden fazla kelime, kavram, deyim var.

Devlet-i aliyye bu emperyal lisanla Viyana’yı iki defa kuşatmış, Akdeniz’i bir ara Türk gölü haline getirmiş, Polonya’da Hotin’i almış, Macaristan’ın Eğri şehrinde cami, medrese yaptırıp ezan-ı Muhammedî okutmuştur.

Zengin lisan gidince yüksek medeniyet ve yüksek kültür de gider. Karacaoğlan’ı asla hor görmem ama devleti, cihan devleti yapan o değildir,

Baki’dir, Fuzulî’dir, Şeyh Galib’tir.

Zengin Osmanlı Türkçesi Süleymaniye’dir, Selimiye’dir, Sultanahmet’tir.

Sade Türkçe Çankaya Köşkü’dür.

Edebî lisan ve millî yazı gidince eğitim de çöktü, sonunda iflas etti. Shakespeare’i okuyup anlayamayan bir İngiliz medenî bir İngiliz olamazsa; Fuzulî’yi, Ziya Paşa’yı emsalini okuyamayan da medenî bir Türk, medenî bir Türkiyeli olamaz.

Kişinin medeniliği lafla değil, lisanla, edebiyatla, sanatla, kültürle görgüyle olur.

Osmanlıca gidince, onunla birlikte toplumsal hafıza da gitti. Sanat, güzellik, estetik kültürü ve boyutu gitti. Millî yazı gidince millî mimarlık ve şehircilik çöktü.

Hüsn-i hat, alaturka musiki bilmeyen bir Norveçli, büyük mimar olabilir ama bunları bilmeyen, bunlara âşina olmayan, hattâ beteri var, bunlara düşman olan bir Türkiyeli asla büyük mimar olamaz.

Cin fikirli Yahudiler niçin kendi millî alfabelerini bırakıp Latin yazısına geçmediler?

Müslüman Türklere latincilik, ladincilik, laiklik nefesleri üfleyen

Moiz Kohen

Tekin Alp’ler Yahudi dindaş ve ırkdaşlarına niçin bunları üflemedi?

Cihan Peygamberi Muhammed Mustafa’nın

(Salat ve selam olsun ona)

, onun râşid halifelerinin, Ashabının, etbaının, Ehl-i Beytinin, Selef-i Sâlihînin, evliyaurrahmanın, Fatihlerin, Yavuzların, Kanunîlerin, Sultan Abdülhamid-i Sânilerin, Şeyh Şamillerin peşinden giden hiçbir Türkiyeli Müslüman Latinci, Lâdinci olamaz.

Kur’an yazısı köken itibarıyla Arap yazısıdır ama Türkler o yazıya o kadar hizmet etmişler, emek vermişlerdir ki millî yazı olmuştur.

Kur’ân Mekke’de ve Medine’de nâzil olmuş, Kahire’de okunmuş, İstanbul’da yazılmıştır.

İçimizdeki Latin ve Yahudi severlere soruyorum:

Müslüman Türklere Frenk yazısını hararetle tavsiye edip dururken, neden Yahudi dostlarınıza,

“bırakın şu kendi İbranî yazınızı da, Latin yazısına geçin, yazınızı yasaklayın, bak biz Ladinî yazı kopukluğu ile ne kadar ilerledik, Japonya’yı bile geride bıraktık”

diyemiyorsunuz?

• (İkinci yazı) Lâiklerin Sanat Eserleri Nelerdir?

Cinselliğe, müstehcen resimlere büyük önem ve yer veren çağdaş, lâik ve Kemalist medyamız niçin ahlâka, edebe, görgüye, nezakete, iffete, şerefe, vatanseverliğe ve hayâya önem vermiyor?

Gazeteler niçin haftada bir edebiyat, tarih, mimarlık gibi ciddî konuları manşetten vermiyor?

Gastronomi, yeme içme, mükellef kahvaltılar ve yemekler… İnsan sadece ekmekle yemekle mi yaşar? Bunların yanında kültür, sanat, edebiyat da gerekmez mi?

Cumhuriyet devrinde niçin güzel binalar, anıtlar yapılamadı? Hitlerin, Mussoli’nin bile mimarlık ve şehircilik şaheserleri var da Kemalizm’in niçin yok?

Osmanlı’nın çöküş ve batış yıllarında

Sultanahmet Cezaevi

yapılmış… Harika bir bina, şu anda dünyaca ünlü bir otel olarak hizmet veriyor… Cumhuriyet devrinde inşa edilen

Sağmalcılar Cezaevi

, boşaltıldıktan sonra yıktırıldı. Çünkü onda zerrece güzellik ve sanat yoktu.

Lâik, İslâm düşmanı dünya görüşü niçin teokratik Osmanlı devleti gibi dünya çapında sanat ve mimarlık eserleri veremedi?

Kemalistlerin bir Mimar Sinan’ı var mıdır? Bir Fuzulî’si, Itrî’si, Barbaros’u var mıdır?

Dinsizlerin kerametleri hep kendilerinden menkuldür. İstanbul’da turistlerin en fazla ziyaret ettiği bina Sultanahmet Camii’dir. Laiklerin niçin bir Sultanahmetleri yok?

Kanunî zamanında 150 bin asker ve yardımcı personelle, on binlerce at deve ve öküzle, 300 topla orta Avrupa’ya giden Osmanlı ordusu, yol boyunca bir tek tarlaya, bahçeye, bostana zarar vermeden ilerlermiş. Şimdi bu adalet, intizam, disiplin ve güvenlik var mı?

Türkiye’nin vasisi Sabataycıların, diğer kriptoların, çağdaşların, laiklerin eserleri nelerdir? Ne gibi lisan ve mimarlık anıtları yükseltmişlerdir?

Bu sorulara bizim erotik ve gastronomik bay ve bayanlarımız doğru dürüst cevap verebilirler mi? 13 Mart 2015