Yazı ve Medeniyet
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 06 Ocak 2019
Cumartesi
Bundan üç, dört bin yıl önce Mezopotamya’da medenî toplumlar, güçlü devletler varmış.Bunlar kil (toprak) tabletler üzerine çivi yazısıyla yazılar yazarlarmış. Sonra bunları fırında pişirirlermiş. Dünya müzeleri bu gibi tabletlerle doludur. Medeniyet demek yazı demektir. Bundan üç, dört bin yıl önce elektrik yoktu, buhar gücü bilinmiyordu, bugünkü cihaz ve makineler icat edilmemişti. Lakin yazı olduğu için medeniyet vardı.
Zamanımızda bir toplum bütün modern aletleri, cihazları, makineleri, vasıtaları bol bol kullansa, fakat yazı bakımından geri olsa, o topluma tam medenî bir toplum denilemez.
Türkiye Müslümanlarında gerekenden ve haddinden fazla cep telefonu var. Büyük bir kısmında lüks otomobiller var. Evlerimiz elektrikli ve elektronik cihazlarla dolu. Otomobillerimiz mükemmel asfalt yolların üzerinden yağ gibi kayarak hızla gidiyor. Trenden önce, İstanbul’dan Ankara’ya on dört günde gidilirmiş. Şimdi uçakla 45 dakikada gidiliyor.
İnternet vasıtasıyla dünyanın öbür ucuna birkaç saniyede ulaşabiliyorsunuz. Büyük marketlerde, dünyanın her yerinden gelmiş tüketim malları sergileniyor.
Yazı yoksa bütün bunlar medenî olmaya yetmez. İşin başı yazıdır. Nasıl yazılar?..
Pazar günü tirajı yüksek bir gazete alıyorsunuz, çeşitli ekleriyle yüz sayfadan fazla. Karıştırıyorsunuz, içinde faydalı, değerli, kalıcı bir tek yazı yok. Böyle yazılarla da medeniyet olmaz.
Gelelim Türkiye’de çoğunluğu teşkil eden Müslümanların yazı ve basın durumuna. Maalesef son derece geriyiz bu sahada.
Ciddi dergilerimize bakınız, genellikle her biri, bir iki bin basıyor. Yetmiş iki milyonluk Türkiye’de en yüksek tirajlı İslâmî dergi sanırım haftada 20 bin basabiliyor. otuz sekiz buçuk milyon nüfuslu Polonya’da, haftalık Nie dergisi 780 bin tiraja sahip.
Maaşallah son yıllarda yayıncılık konusunda bir patlama görülüyor. Lakin tirajlar çok düşük. Müslüman halk okumuyor. Müslüman halkın evlerinde kütüphane odası veya büyük bir kitap dolabı yok. Müslüman halk aylık bütçesinin belli bir kısmını kitaba, kültüre, sanata ayırmıyor. Medenî ülkelere bakıyorsunuz, toplu taşıma vasıtalarında herkesin elinde bir kitap, okuyup duruyorlar. Bizde otobüste, metroda, banliyö treninde kitap okuyan binde bir bile değildir.
Elli küsur yıldan beri İslâmî kesimde birtakım dinî hizmet ve faaliyetler yapılıyor. Bunların çoğu şifahî hizmetlerdir. Fikirlerimizi, görüşlerimizi yazıya dökemiyoruz, yazılı davet yapamıyoruz.
Dev bir dernek veya vakıf, muazzam bir bütçesi var. Niçin her yıl birtakım değerli, faydalı, kalıcı kitaplar, kitapcıklar, broşürler çıkartmıyor?
Büyük bir caminin yardım derneği var, darphane gibi para kesiyorlar. Bir tek broşür bile yayınlamamışlar.
Benim yaşım müsait, elli senedir Müslüman kesimde binlerce, on binlerce belki de yüz binlerce konferans, konuşma, sohbet, açıkoturum ve saire yapıldığını biliyorum. Bunlar hep şifahî kültürdür, konuşulur, konuşulur, konuşulur ve neticede hiçbir şey kalmaz. Yahu, faydalı konuşmaların hiç olmazsa bir kısmını yazıyla sağlama bağlasak olmaz mı?
Müslümanlar kurtulmak ve öz vatanlarında hür ve izzetli bir hayat sürmek istiyorlarsa mutlaka medenî, şehirli ve yazılı Müslüman olmak zorundadırlar. Şifahî toplumlar haklarını, hürriyetlerini, haysiyetlerini, kimliklerini, kültürlerini koruyamazlar.
Rasgele yazıyla da olmaz. Büyük harfle yazıyorum:
Fazla bir değeri olmayan, ipe sapa gelmez yazıların kıymeti yoktur.
Bendeniz iyi bir konuşmacı değilim, buna rağmen sayısız teklifler alırım.
Şimdiye kadar
teklifiyle karşılaşmadım. Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle bir broşür hazırlamam istenmişti, ona da genel merkez razı olmamış, kaldı.
Bundan yüz elli sene önce yapılmış bir sohbeti bilmiyoruz. Yazıya dökülmüş ve basılmış olsaydı bilecektik.
Zamanımızda insanlar okuma alışkanlığını kaybettiler.
Birtakım büyük cemaatler, vakıflar, kuruluşlar niçin bu gibi hizmetleri yapmıyorlar? 23 Temmuz 2006