Yazsam Yer Yerinden Oynar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Aralık 2018
Fazla bir şey bilmiyorum, elimde isbat edici belgeler de yok, lâkin öyle şeyler duydum ki,
Söylemem yazmam, isim vermem mümkün değil. Bu suskunluğumun sebepleri var.
Her söylediğin doğru olmalı ama her doğruyu söylemek doğru olmaz.
Birtakım aykırı gerçekler medenî toplumlarda tartışmaya açılabilir. Bedevî şifahî toplumlarda ciddî ve efendice tartışma yapılamaz.
Hafızasını kayb etmiş bir topluma neyi nasıl anlatacaksınız?
On milyonlarca Türkiyeli
Türkçe hikâye kitapları okuyamıyor. Bu cahillikle gerçeklere ışık tutmak ne kadar zor.
Yirminci asrın ilk yarısında doğu Akdeniz bölgesinde
kurulmuş.
Bugünkü Türkiye’de
var… Ayrıca bir buçuk milyon da Kripto Hıristiyan…
Yetmiş altı milyon nüfusu olan Türkiyede
bilen kaç kişi çıkar? Eskiden Ermeni olan bu Yahudiler şimdi Müslüman postuna büründüler ve islamî hareketin içine sızdılar.
Pakraduniler hakkında bana Türkçe ciddî ve ilmî bir kitap veya araştırma makalesi gösterebilir misiniz? Gösteremezsiniz, çünkü yoktur. Bunca Müslüman profesör, araştırıcı, ziyalı kişi içinden niçin bir tanesi çıkıp, senelerce kütüphanelerde ve arşivlerde çalışıp böyle bir eser ortaya koymamıştır?
Yooo cenaplar hanımlar,
verip de eşek arısı yuvasına çomak sokamam.
Milyarlarca dolarla oynayan Müslüman veya İslamcı vakıflar, cemaatler, dernekler, sivil toplum kuruluşları yapsın bu işi. Yapsınlar da Ümmet-i Muhammed öğrensin diyeceğim ama Türkiyede Ümmet yok ki…
Teoride var ama realitede Ümmet yok, Millet-i İslamiye yok… Ne var? Binlerce hizip, fırka, İslamcılık var. Hepsi de birbirinden kopuk. Bunların bazısının reisleri senede bir kere bile bir yemek sofrasında bir araya gelip müzakere ve istişare etmez. Hepsi yüzde yüz bağımsızdır.
Müslümanların böyle bir mozaik haline gelmesini kimler istiyor?
Müslümanlar da onlara
diyor…
Böyle bir ortamda
ifşa etmek delilik olur. Müslüman postuna bürünmüş,
Şeytana külahı ters giydiren Pakraduniler…
Bir delikten çıkan akrep veya yılan tarafından bin kere sokulan gafil Müslümanlar.
Müslümanları. Bozuk ve sapık düzen ve sistemin haram rantlarına saldıran o biçim Müslümanlar.
Müslümanlar. Kur’anın yap dediklerini yapmayan, yapma dediklerini yapan Müslümanlar.
Herkes için söylemiyorum, bir kısmı için söylüyorum:
sergileyen beyinsiz Müslümanlar.
Bugünkü bozuk düzeni, eskisinden daha iyi sanan mantıksız Müslümanlar.
İslam’ın, sahih imandan sonra ikinci temeli, ana direği olan
ve şehvetlerine uymuş gafil Müslümanlar.
Müslümanlar. Böyleleri ne anlar
Biz doğru, sağlam, vasıflı, selim akıllı, sadık, vefalı, biatli, itaatli, takvalı, veralı, firasetli, fetanetli, mürüvvetli, fütüvvetli Müslümanlar olsaydık bu duruma düşer miydik? Bırakın Pakradunileri de önce yirmi otuz sayfalık doğru ilmihal bilgilerini öğrenelim ve içindeki bilgileri hayata uygulayalım.
Aylardan beri Türkiye’miz dedikodu fırtınaları içinde… Televizyon ekranlarından evlerin içine, ülke sathına dedikodu selleri akıyor… Dedikodular, polemikler, holiganlıklar… Sel mi, bunlar selden de öte, tufan haline geldi.
Terazinin bir kefesine bu dedikodular, polemikler molemikler; öbür kefesine Kur’an ve iman ile ilgili en küçük bir hizmet konulsa hizmet kefesi ağır basar.
On milyonlarca Müslüman işini gücünü bırakmış, dedikodu dinlemekle meşgul. Ne üzücü bir durum…
Bizim en büyük endişemiz ve vazifemiz önce kendi imanımızı, sonra çoluk çocuğumuzun imanını, ondan sonra da gençliğin ve halkın imanını kurtarmak olmalı değil midir? Niçin bu konuda gaflete düşüyoruz?
Dünya dedikoduları, siyaset entrikaları, çekişmeler, tepişmeler gider ama İman, İslam, Kur’an, Sünnet, Şeriat hakikatleri ebedîdir, kalıcıdır. Niçin faniliklerle uğraşıyoruz da asıl önemli ve hayatî konuları ihmal ediyoruz?
Bizde hiç merhamet kalmadı mı ki, bir kısım gençliğin ve halkın imanını, ebedî saadetini kurtarmak için ciddî ve etkili hizmet ve çalışmalar yapmıyoruz?
Bundan yüz küsur sene önceki siyasî dedikodu ve entrikalardan geriye, tozlu tarih kitaplarındaki kimsenin ilgilenmediği bilgiler dışında ne kaldı?
Duyduğuma göre İstanbul’da her gün iki bin beş yüz kişi ölüyormuş. Bu ölenlerin ebedî mutluluğa ve selamete kavuşmaları için iman lazımdır. Kabre konulan mevtayı sorguya çeken melekler, güncel dedikoduları sormazlar; “Rabbin kim?… Dinin ne?.. Kitabın ne?.. Nebin kimdir?..” gibi sorular yöneltir.
Biz elbette iman veremeyiz, o Allahın işidir ama iman için çalışmak vazifemizdir. Doğru dürüst tebliğ etmeliyiz; İmana, İslama Kur’ana çağırmalıyız…
Nasihatsız kalan şu gençlere yazık değil mi?
Dinsiz yetişen on gence nasihat edilse belki biri imana gelebilir ama niçin nasihat etmiyoruz?
Elbette bir miktar İman, Kur’an hizmetleri yapılıyor ama bunlar yeterli midir?
Dünyadaki bütün nüfusları sekiz milyon kişi olan Yahova Şahitleri, Tarassut Kulesi adındaki dergilerini yüz küsur lisanda her ay kırk iki milyon nüsha basıp dağıtırken, bir buçuk milyarlık İslam alemi ne yapıyor? Bütün İslam alemine hitap eden, en az yirmi dilde yekun olarak on milyonlarca adet basılan bir davet, tebliğ, irşad, nasihat dergimiz var mıdır?
İslam dünyası petrolden her yıl trilyonlarca dolar kazanıyor ama iman hizmetleri çok zayıftır.
Şifahî kültür, bedevilik, `arabilik, hizipçilik, fırkacılık, tefrika, şuursuzluk belimizi büküyor, elimizi kolumuzu bağlıyor. Cemaat, hizip, fırka, grup, parça holiganlığı başımızda püsküllü belâ…
İman ve Kur’an hizmetlerine birileri cami hoparlörleri, paralı cami helaları, lüks ve ihtişamlı umre seyahatleri kadar önem vermiyor. Resulullah Efendimiz
buyurmuş ama dedikoduculara bunu anlatmak ne kadar zor.
Çok iyi biliyorum ki, Türkiye Müslümanları tek bir Ümmet çatısı altında birleşmezler ve râşid bir İmama biat ve itaat etmezlerse yeteri kadar, doğru dürüst, dört başı mamur hizmetler edemez. Şu anda Ümmet olmamak, râşid bir İmam bulup ona biat ve itaat etmemek konusunda sarsılmaz bir ittifak ve inat içindeyiz. Ne zamana kadar?.. Suriye ve Mısır Müslümanlarının durumuna düşünceye kadar… 25.05.2014