Yemen Notları (1)
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 06 Ocak 2019
Perşembe
Yıl 1918, Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmış, Arap dünyasındaki vilayetlerini bu arada Yemen’i kaybetmiş… Yıl 2006, TürkHava Yolları Yemen Cumhuriyeti’nin başşehri Sana’a’ya muntazam seferlere başlıyor. İlk seferde Ulaştırma Bakanımız Binali Yıldırım, THYGenel Müdürü Doç. Dr. Temel Kotil, 25 milletvekilimiz, medya mensupları bulundu. Bendeniz de bu heyetin içindeydim. Kısa notlar hâlinde iki günlük seyahatte gördüklerimi, birtakım görüş ve düşüncelerimi muhterem okuyucularıma arz edeceğim.
Osmanlı İmparatorluğu parçalandıktan ve Hilafet kaldırıldıktan sonra Türkiye ile Yemen, Moğolistan ile Paraguay kadar birbirlerine yabancı, uzak, ilgisiz kaldılar. Bunun sebebi neydi?
Ortada henüz somut bir belge yok ama
birtakım maddeler vardı. Haçlı ve emperyalist güçlere, taahhütlerde bulunulmuştu.
1. Türkiye, İslâm dünyasıyla ilgisini kesecek.
2. Türkiye, eski vilâyetleriyle ticarî, kültürel, turistik münasebetlerini asgariye indirecek.
3. Türkiye, Türk dünyasıyla ilgilenmeyecek.
4. Hilâfet kaldırılacak.
Ve saire ve saire… Türk Hava Yolları’nı, Yemen’e başlattığı muntazam (haftada iki kere) uçak seferleri için tebrik ediyorum. Çok hayırlı bir başlangıç olmuştur; çok da geç kalmış olduğumuz hususunun da üzerinde durmak gerek…
Osmanlı İmparatorluğu bir cihan devletiydi, bir barış (pax) sistemiydi. Bu devlete sömürgeci, işgalci, emperyalist demek hiçbir Müslümana yakışmaz ve şeref kazandırmaz. Arap dünyasındaki Mişel Eflâk, Anton Saade ve benzeri kişiler devlet-i ebed-müddetimiz için ne derlerse desinler; Müslüman Araplara böyle konuşmaları yakıştırmam.
İstanbul-Sana’a uçak yolculuğu dört saatten fazla sürüyor. Gece saat sekizden sonra kalktık, gece yarısından sonra Yemen başkentine indik.
Yemen’de ilk dikkatimi çeken özellik, sabah namazı ezanından önceki vakitte bütün minarelerden hoparlörlerle şehre Kur’ân tilâveti, kaside, va’z u nasihat dinletilmesiydi.
İki buçuk saatlik bir uykudan sonra kahvaltı ettik, otomobillerle Sana’a civarındaki
tarihî şehrine gittik; etrafı yüksekliklerle çevrili bir yerdi. Eski evlerden müteşekkil, tarihî bir yerleşim bölgesi. Burada eski Yemen imamlarının bir kaya üzerine bina edilmiş köşkü veya sarayı bulunuyor. Görülmeye, gezilmeye değer bir yer; etrafta eski binalar, bağlar bahçeler var. Sarayın merdivenlerinden inerken gözüm aşağıda iki kubbeli, dört bacalı bir binaya takıldı, iplerde peştamallar kurutuluyordu.
diye sordum.
Yemen’de eski Türk hamamları hâlâ çalışıyor.
Sarayın bahçesinde Yemen’de ikamet eden birkaç vatandaşımızla ayaküstü görüştük, bu ülkede Fethullah Efendi’nin açtırttığı üç kolejde çalışıyorlarmış.
Eskiden Hadar vadisinde çeşit çeşit meyve yetişirmiş. Bahçelerdeki meyve ağaçlarını sökmüşler, yerlerine kat ağaçları dikmişler. İki metre yükseklikteki
Kat yaprakları hayli pahalıya satılıyor, kadınları bilmem ama erkeklerin hepsi kullanıyor.
Fıkıhta “belva-yı âmm” diye bir şey vardır,
Son yıllarda kat ağaçları insan sağlığına zarar veren sunî gübrelerle büyütüldüğü için ülkede kanser vakaları çok artmış. Kat çiğneyenler, çiğnedikleri yaprakları avurtlarında saklıyorlar ve bu yüzden yüzlerinin bir tarafı şiş görünüyor.
Sana’a şehrinde insanın dikkatini çeken en önemli özellik Yemen’e mahsus geleneksel mimarî üslûbunun korunmuş ve yaşatılmış olmasıdır. Eski-yeni bütün binalarda pencerelerin üzerinde
şeklinde vitraylar bulunuyor. Yemen mimarîsini çok beğendim ve sevdim, keşke Türkiye’mizde de geleneksel, millî mimarimiz böyle korunmuş olsaydı.
Yemen halkı iki türlü giyiniyor:
Orada kıyafet konusunda bizdeki gibi sertlik, fanatizm, zorlama yok. Güneşten korunmak için başıma geçirdiğim Çek Cumhuriyeti malı kırmızı serpuşu gören bazıları,
diye sordular.
Yemen’de kadınlar tesettüre riayet ediyor. Siyah ve zarif çarşaflar giyiyorlar, bazılarının yüzleri tamamen peçeyle örtülü, bazılarının ise sadece gözleri açık; yüzlerinin diğer tarafları yine kapalı. Ben dindar bir Müslüman, geleneksel millî kültürümüze bağlı bir Türk olarak Yemen kadınlarının bu kıyafetlerini hor görmek bir tarafa, çok beğendim. Rahmetli Üstad Necip Fazıl, Hacdan döndükten sonra Suudî Arabistan hanımlarının çarşaflarını medh eden bir yazı kaleme almıştı.Yemen hanımlarını görmüş olsa, onları daha fazla överdi.
Bir estet gözüyle bakılırsa Yemen kadınlarının kıyafetlerinin son derece güzel, zarif ve vakarlı olduğu kabul edilir. Yakup Kadri’nin (Karaosmanoğlu) 1915’de yayınladığı
başlıklı nefis bir yazısı vardır. Türk nesrinin güzel örneklerindendir.
Tabiî şu hususu da belirtmek gerekir ki, İmparatorluğun son zamanlarındaki çarşaflarla bugünküleri birbirine karıştırmamak gerekir.
Yemen’in okul ve üniversitelerinde başörtüsü, tesettür krizi ve sıkıntısı yok. Küçük kızlar okullara başları örtülü olarak gidiyor. Üniversite öğrencileri ve kadın öğretim üyeleri de öyle.
Sana’a’da,
Kapısında padişahı öven ve ona dua eden bir kitabe vardı. Sultan Abdülhamid zamanında yaptırılmış Sanat Mektebi’nin kitabesi Türkçeydi. Onda da Sultan Abdülhamid’e dua ediliyordu. Bu bina şimdi
olarak kullanılıyor. Vaktimiz az olduğu için çok gezemedik. İçeride resim çekmek yasakmış, kafilemizde bulunan
(Kerkük Türkmenlerindendir) Arapça bildiği için, tercümelerini yapıp göndermek şartıyla onun bazı kitabe ve mezar taşlarının fotoğraflarını almasına izin verdiler.
Sana’a Askerî Müzesi Müdürü, Aras Bey’e anlatmış, geçen sene Türkiye’den bu müzeyi gezip görmek üzere bir grup Türk bürokratı vazifeli olarak gelmiş. Yemenli müdür-kumandan, taaccüp ederek (garipseyerek)
diye anlatmış.
Yemen İmamlığı, 1924’e kadar İstanbul’daki Halifeyi tanımış, onu Müslümanların başı olarak kabul etmiş.
Bendeniz bir ülkeye veya şehre gidip de oradan, hatıra olmak üzere el sanatı ürünleri almadan dönmem. Sana’a’da da, ilk fırsatta eski şehirdeki tarihî çarşıya koştum.
Bu gibi avizeler aydınlatmaktan çok süs olarak kullanılıyor. Çarşıda el dokuması Yemen kumaşı bulamadım, Hindistan’dan gelen birkaç örtü aldım.
Maalesef eski kitap satan dükkânlara uğrayacak vaktim olmadı, Türkiye’de yüksek tahsil yapmış ve hâlâ Yemen arşiv dairesinde çalışan bir zat
dedi.
Yemen millî kıyafetinin vazgeçilmez unsuru
denilen ve bele takılan hançerdir. Onlardan kafiledeki birçok zat hatıra olarak birer tane aldı, bendeniz almadım. 10 Şubat 2006, TürkHava Yolları Yemen Cumhuriyeti’nin başşehri Sana’a’ya muntazam seferlere başlıyor. İlk seferde Ulaştırma Bakanımız Binali Yıldırım, THYGenel Müdürü Doç. Dr. Temel Kotil, 25 milletvekilimiz, medya mensupları bulundu. Bendeniz de bu heyetin içindeydim. Kısa notlar hâlinde iki günlük seyahatte gördüklerimi, birtakım görüş ve düşüncelerimi muhterem okuyucularıma arz edeceğim.
Osmanlı İmparatorluğu parçalandıktan ve Hilafet kaldırıldıktan sonra Türkiye ile Yemen, Moğolistan ile Paraguay kadar birbirlerine yabancı, uzak, ilgisiz kaldılar. Bunun sebebi neydi?
Ortada henüz somut bir belge yok ama
birtakım maddeler vardı. Haçlı ve emperyalist güçlere, taahhütlerde bulunulmuştu.
1. Türkiye, İslâm dünyasıyla ilgisini kesecek.
2. Türkiye, eski vilâyetleriyle ticarî, kültürel, turistik münasebetlerini asgariye indirecek.
3. Türkiye, Türk dünyasıyla ilgilenmeyecek.
4. Hilâfet kaldırılacak.
Ve saire ve saire… Türk Hava Yolları’nı, Yemen’e başlattığı muntazam (haftada iki kere) uçak seferleri için tebrik ediyorum. Çok hayırlı bir başlangıç olmuştur; çok da geç kalmış olduğumuz hususunun da üzerinde durmak gerek…
Osmanlı İmparatorluğu bir cihan devletiydi, bir barış (pax) sistemiydi. Bu devlete sömürgeci, işgalci, emperyalist demek hiçbir Müslümana yakışmaz ve şeref kazandırmaz. Arap dünyasındaki Mişel Eflâk, Anton Saade ve benzeri kişiler devlet-i ebed-müddetimiz için ne derlerse desinler; Müslüman Araplara böyle konuşmaları yakıştırmam.
İstanbul-Sana’a uçak yolculuğu dört saatten fazla sürüyor. Gece saat sekizden sonra kalktık, gece yarısından sonra Yemen başkentine indik.
Yemen’de ilk dikkatimi çeken özellik, sabah namazı ezanından önceki vakitte bütün minarelerden hoparlörlerle şehre Kur’ân tilâveti, kaside, va’z u nasihat dinletilmesiydi.
İki buçuk saatlik bir uykudan sonra kahvaltı ettik, otomobillerle Sana’a civarındaki
tarihî şehrine gittik; etrafı yüksekliklerle çevrili bir yerdi. Eski evlerden müteşekkil, tarihî bir yerleşim bölgesi. Burada eski Yemen imamlarının bir kaya üzerine bina edilmiş köşkü veya sarayı bulunuyor. Görülmeye, gezilmeye değer bir yer; etrafta eski binalar, bağlar bahçeler var. Sarayın merdivenlerinden inerken gözüm aşağıda iki kubbeli, dört bacalı bir binaya takıldı, iplerde peştamallar kurutuluyordu.
diye sordum.
Yemen’de eski Türk hamamları hâlâ çalışıyor.
Sarayın bahçesinde Yemen’de ikamet eden birkaç vatandaşımızla ayaküstü görüştük, bu ülkede Fethullah Efendi’nin açtırttığı üç kolejde çalışıyorlarmış.
Eskiden Hadar vadisinde çeşit çeşit meyve yetişirmiş. Bahçelerdeki meyve ağaçlarını sökmüşler, yerlerine kat ağaçları dikmişler. İki metre yükseklikteki
Kat yaprakları hayli pahalıya satılıyor, kadınları bilmem ama erkeklerin hepsi kullanıyor.
Fıkıhta “belva-yı âmm” diye bir şey vardır,
Son yıllarda kat ağaçları insan sağlığına zarar veren sunî gübrelerle büyütüldüğü için ülkede kanser vakaları çok artmış. Kat çiğneyenler, çiğnedikleri yaprakları avurtlarında saklıyorlar ve bu yüzden yüzlerinin bir tarafı şiş görünüyor.
Sana’a şehrinde insanın dikkatini çeken en önemli özellik Yemen’e mahsus geleneksel mimarî üslûbunun korunmuş ve yaşatılmış olmasıdır. Eski-yeni bütün binalarda pencerelerin üzerinde
şeklinde vitraylar bulunuyor. Yemen mimarîsini çok beğendim ve sevdim, keşke Türkiye’mizde de geleneksel, millî mimarimiz böyle korunmuş olsaydı.
Yemen halkı iki türlü giyiniyor:
Orada kıyafet konusunda bizdeki gibi sertlik, fanatizm, zorlama yok. Güneşten korunmak için başıma geçirdiğim Çek Cumhuriyeti malı kırmızı serpuşu gören bazıları,
diye sordular.
Yemen’de kadınlar tesettüre riayet ediyor. Siyah ve zarif çarşaflar giyiyorlar, bazılarının yüzleri tamamen peçeyle örtülü, bazılarının ise sadece gözleri açık; yüzlerinin diğer tarafları yine kapalı. Ben dindar bir Müslüman, geleneksel millî kültürümüze bağlı bir Türk olarak Yemen kadınlarının bu kıyafetlerini hor görmek bir tarafa, çok beğendim. Rahmetli Üstad Necip Fazıl, Hacdan döndükten sonra Suudî Arabistan hanımlarının çarşaflarını medh eden bir yazı kaleme almıştı.Yemen hanımlarını görmüş olsa, onları daha fazla överdi.
Bir estet gözüyle bakılırsa Yemen kadınlarının kıyafetlerinin son derece güzel, zarif ve vakarlı olduğu kabul edilir. Yakup Kadri’nin (Karaosmanoğlu) 1915’de yayınladığı
başlıklı nefis bir yazısı vardır. Türk nesrinin güzel örneklerindendir.
Tabiî şu hususu da belirtmek gerekir ki, İmparatorluğun son zamanlarındaki çarşaflarla bugünküleri birbirine karıştırmamak gerekir.
Yemen’in okul ve üniversitelerinde başörtüsü, tesettür krizi ve sıkıntısı yok. Küçük kızlar okullara başları örtülü olarak gidiyor. Üniversite öğrencileri ve kadın öğretim üyeleri de öyle.
Sana’a’da,
Kapısında padişahı öven ve ona dua eden bir kitabe vardı. Sultan Abdülhamid zamanında yaptırılmış Sanat Mektebi’nin kitabesi Türkçeydi. Onda da Sultan Abdülhamid’e dua ediliyordu. Bu bina şimdi
olarak kullanılıyor. Vaktimiz az olduğu için çok gezemedik. İçeride resim çekmek yasakmış, kafilemizde bulunan
(Kerkük Türkmenlerindendir) Arapça bildiği için, tercümelerini yapıp göndermek şartıyla onun bazı kitabe ve mezar taşlarının fotoğraflarını almasına izin verdiler.
Sana’a Askerî Müzesi Müdürü, Aras Bey’e anlatmış, geçen sene Türkiye’den bu müzeyi gezip görmek üzere bir grup Türk bürokratı vazifeli olarak gelmiş. Yemenli müdür-kumandan, taaccüp ederek (garipseyerek)
diye anlatmış.
Yemen İmamlığı, 1924’e kadar İstanbul’daki Halifeyi tanımış, onu Müslümanların başı olarak kabul etmiş.
Bendeniz bir ülkeye veya şehre gidip de oradan, hatıra olmak üzere el sanatı ürünleri almadan dönmem. Sana’a’da da, ilk fırsatta eski şehirdeki tarihî çarşıya koştum.
Bu gibi avizeler aydınlatmaktan çok süs olarak kullanılıyor. Çarşıda el dokuması Yemen kumaşı bulamadım, Hindistan’dan gelen birkaç örtü aldım.
Maalesef eski kitap satan dükkânlara uğrayacak vaktim olmadı, Türkiye’de yüksek tahsil yapmış ve hâlâ Yemen arşiv dairesinde çalışan bir zat
dedi.
Yemen millî kıyafetinin vazgeçilmez unsuru
denilen ve bele takılan hançerdir. Onlardan kafiledeki birçok zat hatıra olarak birer tane aldı, bendeniz almadım. 10 Şubat 2006