Cuma

 

Milyonlarca Müslüman İslâm’a mensubiyeti, dinî hizmet ve faaliyetleri, islâmî hassasiyeti futbol klübü tutma seviyesine getirmiştir. “Benim takımım (cemaatim) en iyisidir… Benim hazretim en büyüktür… Bizim cemaatin gazetesi ve dergisi okunmalıdır… Hayır ve hasenat paraları bize verilmelidir… Müslümansan bizi desteklemeye mecbursun… Bizi desteklemeyen münafıktır, mason uşağıdır…”

Bu kafa ve zihniyetle, bu gibi fanatizm ve hooliganlıklarla, böyle metodlarla doğru dürüst islâmî hizmet ve faaliyet yapılamaz. Nitekim yapılamamaktadır.

Müslümanların birleşmesi gerektir. Bu kafayla birleşebilirler mi? Müslümanların siyasî hürriyetlerini elde etmeleri, kendi vatanlarında birinci sınıf vatandaşlar olarak yaşamaları gerekmektedir. Bugünkü kafayla bunu elde edebilirler mi? Müslümanların, ülkenin en güçlü medyasına, gazete ve dergilerine, televizyonlarına, yayınevlerine sahip olmaları gerekmektedir. Bugünkü kafayla bu mümkün müdür?

Müslümanların, bu ülkede dünyanın en iyi, vasıflı, üstün kolejlerini açmaları, özel eğitim sistemini kurmaları gerekmektedir. Beş vakit namazlarda camileri doldurmaları gerekmektedir. Müslümanların fikir, sanat, kültür, mimarlık, hukuk sahasında İslâm ve çağ seviyesinde olmaları gerekmektedir. Müslümanların güçlü bilgi bankaları, stratejik araştırma enstitüleri, araştırma merkezleri kurmaları gerekmektedir. Müslümanların tarım, endüstri, el sanatları, ticaret, üretim, esnaflık gibi sahalarda üstün ve verimli olmaları gerekmektedir. Bütün bu işler ve hizmetler bugünkü cemaatçilikle, fanatizmle, hooliganlıkla, zekâ özürlülükle, kırsal kesim zihniyetiyle başarılabilir mi?

İslâmî hizmetlerin akıl, fikir, ilim, irfan, ihtisas, hikmet, ahlâk ve fazilet ışığında ve rehberliğinde yürütülmesi gerekir. Bugün bunlar yeteri kadar var mıdır?

Uğursuz bir zümre dini bir rant, zenginlik, şöhret, alkış, benlik tatmini haline getirmiştir. Dedikodular, rivayetler, skandallar, pis kokular, vicdanları sızlatan işler…

Müslümanlar o hale gelmiştir ki, bir sürü kötülüğü, zulmü, haksızlığı seyretmekten başka bir iş yapamamaktadır.

Rakiplerini kötülemek, kendilerini öğmek, para toplamak, taraftar devşirmek konularında arslanlar gibi çalışan nice cemaatçi; birleşme, ihlas, istikamet, ahlâk, fazilet gibi konularda süt dökmüş kedi gibi pısırık kalıyor.

İslâmî kesimde bir yeniden yapılanma gerekiyor. Uygulamada, ahlâkta, fazilette, ilme ve irfana sarılmakta, birleşmekte, ahlâk ve fazilette gerçek İslâm’a dönmeliyiz. Kur’ana, Sünnet’e, geçmiş büyüklerin metodlarına dönmeliyiz.

Bugünkü fanatizmler, hooliganlıklar, çılgınlıklar, din sömürüsü, sahtekârlıklar, benlikler, din rantı yemeler ile bir yere varamayız.

Başörtüsü

Başörtüsü sırf Müslümanlığa mahsus bir şey değildir. Hıristiyanlar, Museviler, Mecusiler, başka din mensupları da başlarını örter. Rusya’da kiliseler başları örtülü ortodoks kadınlarla doludur. Yunanistan’da kırsal kesimde bülûğa eren kız çocuklarının başı örtülür. Güney İtalya’da, İspanya ve Portekiz’de siyah başörtülü kadınlar görürsünüz.

Başörtüsü Müslümanlar için ideolojik bir simge de değildir. Kur’anla, Sünnetle, icmâ-i ümmetle sâbit şer’î bir hükümdür tesettür.

Kadınlara resmî antetli vesikalar vererek fahişelik yapılmasına izin veren zihniyetin tesettürle mücadeleye hakkı yoktur.

Başörtülü hanımın resimlerini gördüm. Gayet şık ve zarif giyimliydi; onu protesto edenler çok utanılacak, çok ayıp, çok vahşî bir zihniyet sergilemiştir.

Atatürk Atatürk diyorlar. Atatürk’ün annesi, zevcesi Latife hanım, ablası tesettürlü değil miydi? Atatürk’ün şer’î tesettür lehinde beyanatı yok mudur?

Münkeri emr, mârufu nehy ediyorlar, bunun sonu iyi olmaz, gayretullaha dokunur, azab iner, ceza-i sezalarını çekerler.

Müslüman kesim gereken meşru tepkiyi gösterememiştir. Onlar da bu tepkisizliklerinin cezasını çekeceklerdir. Zaten çekip duruyorlar.

Belanın, musibetin nereden geleceği belli olmaz. Allah, bir kısım zalimlere başka zalimleri musallat eder. Salgın hastalıklar, savaşlar, iktisadî buhranlar, açlıklar, kıtlıklar, ihtilaller, iğtisaşlar, tedhiş hareketleri, zelzeleler, su baskınları birer ilahî tokat olarak iner.

Hiçbir beşerî güç Allah ile savaşamaz.

Türkiye Amerika’dan, İngiltere’den, Almanya’dan daha medenî, daha ileri, hukuka daha saygılı bir ülke değildir. O ülkelerde başörtüsüne, tesettüre nasıl müsamaha ediliyorsa, bizim batıcılar da etmeye mecburdur.

Tarihî ârızalar ilânihâye devam etmez. Tarihî ârızaların bir başlangıç, bir de bitiş tarihleri vardır.

Milletlerin hayatında ve tarihinde esas olan tarihî devamlılık ve meşruiyettir.

Türkiye Müslüman bir ülkedir, halkın ezici çoğunluğu İslâm dinine bağlıdır. Bu çoğunluğun din, inanç, inandığı gibi yaşamak hakkı ve hürriyeti asla çiğnenemez. Halkın bu temel haklarına tecavüz edenler, çoğunluğu sömürge yerlisi ve ikinci sınıf vatandaş olarak görenler sonunda rezil ü rüsvay olacaktır.

Bunların yaptığı laiklik maiklik değildir; zorbalıktır, din düşmanlığıdır, faşistliktir.

Önümüzdeki aylarda bazı vefatlar vuku bulacaktır. Bugün Müslümanların en tabiî haklarını ve hürriyetlerini inkâr edenler, âkıbetlerinin nasıl olacağını düşünseler iyi ederler.

İnkârcılardan hesap sorulmayacak diye bir şey yoktur. Onlar da hesaba çekilecektir ve yaptıkları zulümlerin cezasını ateşle azap görerek çekeceklerdir.

Allah imhal eder (mühlet verir), fakat ihmal etmez.

İnananlar doğruluktan, adaletten, ihlastan, sabırdan ayrılmasın. Zalimlerin zulmü cezasız kalmaz. 08 Mayıs 1999