Yepyeni Bir Osmanlıcılık
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 27 Aralık 2018
Cuma
Osmanlı devletini
ile yıktılar.
bir yenilik hareketiydi. Keza
Laf olarak, slogan olarak… Bu
ile bağlantılı olduğunu sanıyorum. Peki nerede çıkıyor, nereden geliyor bu Osmanlıcılık? Bizim içimizden mi çıkıyor, yoksa ithal malı mı?
Sakın bu yeni Osmanlıcılık Tel Aviv’de, Washington’da, diğer Siyonist ve Haçlı merkezlerinde imal edilip bizde pazarlanmasın? Kulağı delik olan, kendilerinde biraz sezgi bulunan Müslümanlar; Siyonistlerin, Haçlıların, emperyalistlerin, sömürgecilerin İslâm dünyasının başına evcil, bağımlı, fantoş bir Halife getirmek istediklerini, bunun için kademe kademe hayata geçirilecek bir plan yaptıklarını duymuşlardır.
Müslümanlar uyanıyorlar, önünde sonunda bir Halife seçecekler, birleşmek isteyeceklerdir. Biz onlardan önce davranalım, bize bağımlı bir Halife seçelim, bu Halife onların birleşmeleri için değil, BOP’un öngördüğü gibi parçalanmalarını, Balkanlaşmalarını sağlasın…
İsrail’e, ABD’ye, Vatican’a bağlı bir Halife taraftarları, beni Hilafet’e karşı olmakla suçlayacaklardır.
Bir İmam isterim ama, fantoş bir İmam değil.
1. İtikaden, ilmen, ahlâken bu makama ve riyasete ehil ve layık olacaktır.
2. İtikadı Kur’ân’a, Sünnet’e, icmâ-i ümmete uygun
bir itikad olacaktır.
3. Hür olacaktır, İslâm düşmanlarına bağlı ve bağımlı olmayacaktır.
4. İmamı Mâverdî’nin
adlı kitabında belirttiği ve sıraladığı şartlar kendisinde bulunacaktır.
Bir reformcu Halife olamaz. Bir Diyalogçu Halife olamaz. Bir bid’at veya dalâlet fırkası mensubu Halife olamaz. Yepyeni Osmanlıcılık, Jön Müslümanlar, Fantoş Halife gibi konularda fazla yazılamaz, teferruata (ayrıntılara) girilemez.
Müslümanlar dikkatli ve uyanık olmalıdır. Müslümanlar Siyonizmin, emperyalizmin, Haçlıların, sömürgecilerin tuzaklarına düşmemelidir. İbn Sebe’ boş durmuyor. Biz Müslümanlar Papa seçilmesine karışmıyorsak, Hahambaşı şu veya bu kişi olsun demiyor ve bu konuda baskı yapmıyorsak, onlar da bizim din işlerimize karışmamalıdır.
Yine
ve
konusunda bir bardak suda fırtına kopartıyorlar. Bu fırtına öyle kendi kendine çıkmış değildir. Planlıdır, programlıdır, fitne ve fesada yöneliktir.
Darwinizm bir teoridir, doğru olduğu ispat edilememiştir. Darwinizmin bilimsel bir gerçek olduğunu iddia etmek dürüstlüğe yakışmaz. Ben bir Müslüman olarak, bilimsel olmayan, sadece bir teori olan, iflas etmiş olan Darwinizme din gibi inanmaya mecbur değilim. Darwinizme inanan dinden çıkar.
Darwinizm denilen yanlış, bozuk, sapık, bilim dışı teoriyi sadece Müslümanlar değil, Allah’a inanan diğer din mensupları da reddediyor. Darwinizm, bilim ve sağduyu dışı bir ideoloji haline gelmiştir. Ateistler Darwinizmi kullanarak genç nesilleri dinsiz, imansız yetiştirmek istiyor.
Okullardaki biyoloji derslerinde,
şeklinde sözler söylenebilir ama bunun doğru olduğu hiçbir zaman iddia edilemez.
Doğruluğu ispat edilememiş, aksine yanlış olduğu ispat edilmiş bir teoriyi, bir ideolojiyi niçin bu millete kabul ettirmek istiyorlar? Bu işin eğitimle, ilimle, doğrulukla ilgisi yoktur. Genç nesilleri Müslümanlıktan çıkartmak, ateist yapmak için çalışıyorlar. Buna hakları var mı? Yok yok yok…
Evrim teorisini din gibi savunanlar, liselerde mescid açılmasına ve isteyen öğrencilerin namaz kılmasına dehşetli şekilde karşı çıkıyor. Niçin?
Şu gerçekleri unutmayalım:
Evrim bir teoridir. Hiçbir zaman ispatlanmamıştır. Evrim, İslâm dininin yaratılış inancına karşıdır. Evrim konusundaki tartışma ve fırtınalar iyi niyete dayanmıyor. İslâm düşmanlarının kışkırtmasıyla oluyor. Bir Müslüman evrime, Darwinizme inanamaz. İnanırsa dinden çıkar, kafir ve mürted olur.
Din ilerlemeye engel değildir. Hindistan’da on binlerce puta tapan Mecusîler bile atom bombası yaptı, güçlü üniversiteler kurdu, ilim ve fenlerde ilerledi. Türkiye’nin ilimlerde, fenlerde, iktisat ve ticarette, tarımda, otomotiv sanayinde geri kalmasının suçu ve sorumluluğu agresif ve harbî İslâm düşmanlarındadır.
Son çeyrek asırda, evrim teorisinin ipliğini pazara Türkiye Müslümanları çıkartmıştır.
Millî Eğitim Bakanı, yasak bir tür tavsiye idi diyerek geçiştirmiş…
Orada,
Bakan onların da cami yerine okula gelmesini istemiş. Bu da, insan haklarına aykırı bir istek.
Okul civarındaki bir camide namazı kılıp gelmek bir saati almaz.
Bu dönüş alkışlanmaya ve tebrik edilmeye layıktır.
Bizde üniversitelerdeki ve okullardaki başörtüsü yasağı devam ediyor. Bunlar demokrasiye, medeniyete, adalete, eşitliğe, din ve vicdan hürriyetine aykırı yasaklardır.
Hiç kimse Türkiye’nin İngiltere’den daha demokrat ve daha medenî olduğunu iddia etmesin. Orada, Müslüman bir ebeveyn (ana baba) arzu ederlerse 7 yaşındaki kızlarını bile İngiliz okuluna başı örtülü olarak gönderebiliyor. Kimse karışmıyor, hatta buna dikkat eden bile olmuyor.
Okulların açık olduğu aylarda yaptığım Suriye gezilerinde orada da mektebe giden küçük kızların bazısının örtülü olduğunu görmüştüm.
Türkiye’deki başörtüsü yasağı adalete, insafa, temel insan haklarına, eşitlik prensibine, millî barış ve mutabakata, aklıselime (sağduyuya), vicdana aykırıdır.
Sayın Cumhurbaşkanımızın, Sayın Başbakanımızın, nice sayın bakanımızın, sayın milletvekillerinin nicesinin, nice büyük bürokratın hanımları başörtülüdür ama ülkemizdeki bu zulmü, bu tabuyu, bu yasağı kaldırmaya güçleri yetmiyor. Nasıl kalkacak bilmem ama, bir gün gelecek bu yasak kalkacaktır. Buna hiç kimsenin şüphesi olmasın. 14 Mart 2009