Yıkım ve Çöküş
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Mart 2019
Pazar
Epeydir uğramamıştım, bugün de yemeği Yaşar Usta’nın Beyazıt Dibekli Camii civarındaki lokantasında yiyeyim dedim. Dükkana girdim ki, yemek tezgahı bomboş. Lokanta sahibi “Beyaz Saray Kitapçılar çarşısı buradan Laleli’ye taşındıktan sonra müşterimiz çok azaldı, artık turist de gelmiyor, dükkanı kapatıyoruz” dedi. Şimdiye kadar on binlerce mark ziyanı olmuş.
Divanyolu Caddesi’ndeki Vitamin Lokantası da kapandı. Çemberlitaş’ta üç katlı güzel bir lokanta açılmıştı, o da hayli zarar ettikten sonra kepenk indirdi.
Esnaf kan ağlıyor. Kimsenin ağzını bıçak açmıyor. Bu güne kadar eskiden kalan paralarını harcayıp ayakta durdular, bundan sonra ne yapacaklar? Fabrikaların, atölyelerin, tekstil ve konfeksiyon sanayiinin durumu berbat. Otellerde müşteri yok. Memleket ekonomisi rölantide çalışıyor, bu kriz böyle sürerse büyük çöküntü olabilir.
Tuzu kuru olanlar yok mu? Elbette var. Lâkin onlar küçük egemen bir azınlıktır.
Tarım ve tahıl memleketi olan Türkiye’nin buğdayı bile artık kendi ekmeğine yetişmiyor. Hayvancılığımız öldürüldü, dışarıdan et ithal ediliyor. Pirinç, fasulye, mercimek, nohut gibi yiyecek maddeleri dışarıdan getiriliyor. Kim getiriyor? Dev bir Amerikan firması. Ülkeye domuz eti ithal edenlerin keyifleri yerinde.
Ülkemiz her geçen gün biraz daha sömürgeleşiyor. Zamanımızda sömürgecilik, emperyalizm, fütuhat, işgal ordularla, silahlarla yapılmıyor. Finansla, ekonomiyle, ticaretle yapılıyor.
Türkiye Pax Judaica dairesi içinde yerini aldı. İsrail’le ticarî ilişkiler geliştirilecek, yılda iki milyar dolarlık bir hacme kavuşturulacakmış. Peki ülkemiz niçin komşusu ve din kardeşi Irak ile ticaret yapmıyor? Ambargo varmış. Ambargonun bize ne faydası var?
Amerikan Fast Food Mağazaları her yerde açıldı; müşterileri çok, kârları fazla.
Vergiler ağır ve ezici, sistem çalışana, rizikoya girene, üretim yapana, hizmet verene nefes aldırmıyor.
Rüşvet ve kokuşma sektörünün kârı kisbi yerinde. Onlar vergi falan ödemiyor. Silâh ve uyuşturucu kaçakçıları büyük servetler vuruyor. Milletvekilleri de zam yaptılar. Bundan önce yapılan zammı Anayasa Mahkemesi iptal etmişti. Lâkin kararın gerekçeli metni Resmî Gazete’de ilan edilmediği için iptal edilmesine rağmen milletvekilleri ve emekli milletvekilleri zamları muntazaman almışlar. Afiyet olsun mu, olmasın mı?
Küçük bir azınlık çok kazanıyor, büyük vuruyor ve hızlı yaşıyor. Lüks lokantalarda içkili yemek adam başına yirmi milyonmuş. Milyonlarca dolara villalar, yalılar, lüks daireler satılıyor. Yüksek ve lüks fahişelerin geceliği fakir bir ailenin bir yıllık gelirine eşitmiş.
Böyle bir ortamda ne güzel islâmî propaganda yapılır değil mi? Maalesef bazı İslâmcılar, sahte dindarlar bunu bile yapamıyor. Çünkü onlar bozuk düzenle anlaşmışlardır. Çünkü onlar İslâm dâvâsını ve Müslümanları satmışlardır. Onların dini imanı paradır. Onların putları vardır, nefs-i emmârelerine âdeta taparlar.
Statükocular, bütün hesaplarını ve stratejilerini sistemi, ideolojiyi ayakta tutmak, pâyidar kılmak maksadına yönlendirmiştir. Bu düzen, bu sistem, bu ideoloji bin yıl daha yaşasın diyorlar. Yaşar mı?
Şimdi devleti, milleti, ülkeyi kurtarmak zamanıdır. Kaç kişi bunu düşünüyor?
Türkiye’nin bugünkü berbat hale gelmesinde, uzun müddetten beri sürüp duran yüksek enflasyonun büyük tesiri olmuştur. Müzmin ve yüksek enflasyon sadece finansı, iktisadı, ticareti çökertmez, ne kadar siyasî ve sosyal kurum varsa hepsini çökertir.
Ülkemizde iyi bir düzen, iyi bir eğitim, Japonya’daki, Güney Kore’deki, Singapur’daki, Taiwan’daki gibi halkıyla ve millî kimliğiyle barışık bir zihniyetin hakimiyeti olsaydı biz de harikalar meydana getirebilirdik.
İstanbul ve Ankara caddeleri Güney Kore üretimi otomobillerle dolu. Acaba Seul’de Türkiye yapımı bir tek otomobil var mıdır? Kesinlikle yoktur. Onlar kendi millî-yerli mükemmel otomobillerini yaptılar ve başta ABD olmak üzere dünyanın bütün gelişmiş, zengin, teknolojisi ve sanayii güçlü ülkelerinde sattılar. Biz ise otomotiv sahasında, yabancı patentli kötü arabalar üreterek nal toplamaya devam ediyoruz.
Türk Lirası’nı bugünkü hale hangi hain zihniyet getirmiştir?
Türkiye bir ara dünyanın sayılı tahıl ambarlarından biriydi. Şimdi ise kendi ekmeğimizin buğdayını dışarıdan getiriyoruz. Hangi vatan hainleri bu yıkıma sebep olmuştur?
Hayvancılığımızı hangi namussuzlar bitirmiştir?
Şu koskoca ülkede niçin yeteri kadar pirinç, fasulye, nohut, mercimek yetişmiyor?
Memleketi, milleti, devleti perişan ettiler. Altından kalkılması imkânsız iç ve dış borçlara soktular. Faizi, rantı, repoyu, çalışmadan yaşamayı teşvik ve himaye ettiler; helâl kazancı, emeği, ticareti, üretimi baltaladılar.
İki namussuz kesim ülkemizi bu hale getirdi. Birinciler, din düşmanı, saldırgan ve militan kâfirlerdir. İkinciler ise, İslâm’a hizmet ediyoruz, Müslümanları kurtaracağız diye ortaya çıkıp da din sömürücülüğü yapan arivist, demagog, soytarı, soysuz, alçak haşarattır. Türkiye devlet, millet ve ülke olarak bu iki muzır kesimden kurtulmadıkça selâmet sahiline çıkamayacaktır.
Şimdi her iş bitmiş de Süleyman Demirel’in başta kalması için çareler, çözümler, formüller araştırılıyor. Bugünkü sistem öylesine bitmiş, tükenmiştir ki Demirel giderse bütün dengeler bozulacak, dananın kuyruğu kopacak, her şey altüst olacaktır. Peki Demirel’den sonra ne olacaktır? Hazretin yaşı kemale erdi, bir gün ceza (karşılık, hesap kitap) alemine yürüdüğü zaman ne yapacağız? Türkiye bu zatın yerini dolduracak adamdan mahrum mudur?
Türkiye’deki en büyük fitne ve fesat ocağı bir kısım medyadır. Dünyanın hiçbir medenî, ileri, oturmuş, ciddî ülkesinde büyük gazeteler, büyük televizyonlar milletin dinine saldırmaz, dindar vatandaşlara hakaret etmez, onları gerici olmakla suçlamaz. ABD’de, İngiltere’de, Avrupa ülkelerinde başörtülü Müslüman kızlar üniversitelere serbestçe girip okuyabilir. İngiltere’de ilkokula giden Müslüman kızların başörtüsüne bile karışılmaz. Bizde medya başörtüsünü gericilik, siyasal İslâm gibi gösterir ve hukuka, ahlâka, mantığa, vicdana, iz’ana, millî menfaatlere aykırı olarak saldırıp durur.
Şu güzelim memleketi bu hale köylüler, işçiler, küçük esnaf, ev kadınları getirmemiştir. Bu ülkede ne kötülük olduysa sahte aydınların, dün Marksist, bugün Kemalist geçinen adamların, dini imanı para olanların, şahsî menfaat ve ikballeri için her haltı yiyen, her hiyaneti irtikab eden sözde okumuşların işidir.
Memleketin, halkın, devletin haline bakıp da kahrolmamak mümkün mü? Yaralar sarılacak, düze çıkılacakmış. Hangi ilimle, hangi irfanla, hangi iradeyle, hangi ahlâkla? 27 Şubat 2000