Yılbaşı Rezaletleri
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 27 Aralık 2018
Perşembe
1970’li yılların sonlarında, haftalık olarak yayınladığım
de,
adlı Ermeni vatandaşımızın
makalesini yayınlamıştım. Kendisi düşünür bir Türkiyeliydi, değerli kitaplar yazmıştır.
Evet Yılbaşı eğlenceleri sadece İslâm dini tarafından değil, aynı zamanda Yahudilik ve Hıristiyanlık tarafından da kötülenir, asla hoş görülmez. Hiçbir dindar Yahudi ve dindar Hıristiyan (kendi dinlerince dindar…) böyle günahları meşru eğlence olarak kabul etmez.
Hal böyle iken, birtakım ateist gazetecilerin ve gazetelerin
tenkit etmeleri hem vicdana, hem de din hürriyetine aykırı bir gayretkeşliktir. Yüce İslâm dini, içkiyi yasak etmiştir. Müftülük elbette
tenkit edip halkımızı uyaracaktı.
Müftülük
elbette tenkit edecekti.
(savurganlığı),
Müftülük de
tenkit ederek vazifesini yapmıştır.
Bazı büyük Belediyelerin o gece sabaha kadar sarhoşları taşımak için ek otobüs seferleri koymasını protesto ediyorum.
Yılbaşı eğlencelerini ve azgınlıklarını kötülemek ve protesto etmek için Müslüman olmak gerekmez.
Milyonlarca vatandaş sefalet içinde… İşsizler ordusu çığ gibi büyüyor… Şu kış günlerinde ekmek ve yakacak sıkıntısı çekenler var… Büyük bir krizin ayak sesleri duyuluyor… Ortadoğu’da, alevleri bizi de yakacak bir savaş kopabilir… Ve
Balıkesir Müftülüğü’nü tebrik ediyorum. Teşekkürler, minnetler…
Yazıklar olsun onlara. Kimisi ayda on binlerce lira maaş alıyor ve şu milletin haline hiç acımıyor. Ahlâksızlığın, azgınlığın, günahın, fısk ve fücurun sonu iyi olmaz. Dünyada rezillik, ahirette rezillik…
Benim muhterem kardeşim… Siz kimliğinizi vermiyorsunuz ama Şiî olduğunuz anlaşılıyor. Bendeniz ise Sünnî bir Müslümanım.
Biz Sünnîler, Ashab-ı Kiramın (radiyallahu anhüm ecmaîn) dinî konularda, Peygamberin dâvetini gelecek kuşaklara aktarma işinde âdil olduklarını kabul ederiz. Sizler ise Ashabın, küçük bir zümre dışında âdil olduğunu kabul etmezsiniz.
Biz Sünnîler bundan 1400 yıl önce Ashab arasında zuhur eden fitneler konusunda
Elimizdeki veriler onları muhakeme edecek derecede ve seviyede olmadığı için bunların hallini (çözümünü) Yüce Allah’a, Mahkeme-i Rûz-i Cezaya bırakırız.
Sevgili Peygamberimiz’in kayınpederi olan, O’na damat olan, O’nun için canla başla savaşan, mallarını mülklerini O’nun yolunda feda eden sahabenin hatırasına dil uzatmayız.
Ben bir Sünnî gazeteci olarak Şiîlerle Sünnîler arasındaki bu gibi ihtilafları tartışmam.
Kaldı ki siz ne isminizi veriyorsunuz, ne de kimliğinizi belirtiyorsunuz. Hoca mısınız? Hiçbir şey belli değil. Rumuz: Sarı Çizmeli Mehmet Efendi…
İnternet âlemi şeytanlarla dolmuştur. Sünnîlerle Şiîleri birbirine düşürmek için harıl harıl çalışıyorlar. Bendeniz ismimle yazıyorum, Sünnîyim diyorum… Peki ya siz kimsiniz? Niçin mesajınızın başına veya sonuna isminizi, soyadınızı, tel. numaranızı yazmıyorsunuz? Ben sizin kesin olarak Şiî olduğunuzu bile bilmiyorum.
Acaba ajan mısınız?.. Bendeniz hiçbir Şiî kardeşimin kendi camiası içindeki iç işlerine karışmam, tartışma ve müzakerelerinde taraf olmam. Lütfen sizler de biz Sünnîlerin iç işlerine karışmayınız. Türkiye’yi el altından Şiî yapmak hayallerinden vazgeçiniz… Pakistan’a bakınız. O kardeş ülkede ne fâcialar cereyan ediyor.
Irak’ta olup bitenleri bilmiyor değiliz… Bırakın Türkiye’de böyle şeyler olmasın. Sünnîlerle Şiîlerin mut’a konusunda anlaşmaları mümkün müdür? Bu gibi konuları tartışmamak gerekir. Sünnîlerin İslâm dinini anlayışları için
demek büyük bir provokasyondur.
Tunuslu bir zat Sünnîliği bırakmış, Şiî olmuş… Peki madalyonun arka tarafından Şiîlikten Sünnîliğe geçenler yok mudur? Vardır… O halde bu konuları gündemin başına koymak yanlıştır. Lütfen taqiyye ve kitmanı bırakınız ve isminizi, soyadınızı, mesleğinizi, tel. no.su bildirerek yazınız. Kısa olmak şartıyla bunları yayınlayayım.
Bunu yapamıyorsanız susun, fitne çıkmasın… Selam ve hürmetlerimle…
Bendeniz 1991’den beri bu sütunlarda yazıyorum. Yazılarıma imza koyuyorum. Onların maddî mânevî sorumluluğu bana aittir. Bir ehl-i sünnet Müslümanıyım. Ehl-i sünneti savunan yazılarım Sünnîlerin hoşuna gidebilir, başkalarının hoşuna gitmez.
Bir yanlış yaparsam, bunu düzeltenlere minnettar ve müteşekkir kalırım. Aşağıdaki şartlara riayet edilmek şartıyla uyarı ve düzeltme metinlerini yayınlamaktan memnuniyet duyarım (Kısa olacak… Gerekçeli olacak… Hakaret içermeyecek… Üçüncü şahısların hukukunu zedelemeyecek… Seviyeli olacak… İsim, adres ve tel. no.lu olacak…)
Aynı anda herkesi memnun ve hoşnut etmek mümkün değildir. Ahlâklı, faziletli, insaflı kimseler açık hüviyet vererek tenkit ve protesto ederler. Tenkit etmek başkadır, sövüp saymak başka… Terbiye, edep, insaf dairesinde elbette tenkit edilebilirim ama benim gibi bağımsız bir yazara
diye emir vermeye kimsenin selahiyeti yoktur.
Böyle şeyler emir siygasıyla değil, rica ve istirham üslubuyla istenir. Edeb bir tac imiş nur-i Hüda’dan… Müslümanlar birbirlerine karşı saygılı, şefkatli, merhametli, insaflı hareket etmelidir.
Bendeniz okur-yazar bir vatandaşım. Savcı değilim, hakim değilim, infaz memuru değilim, hele cellat hiç değilim. Bu yüzden tenkitlerim anonimdir. İsim ve kimlik vermem. Doğru olduğuna inanmadığım hiçbir şeyi yazmam.
Maddî menfaatim ve şahsî nüfuz ve prestijim için tek kelime yazmam. Yanılırsam samimî olarak yanılırım. Bazı yazılarımdan rahatsız ve tedirgin olan vatandaşlar var. Onlara selam ve hürmetlerimi sunar ve üzülmemeleri, öfkelenmemeleri için yazılarımı okumamalarını âcizane tavsiye ederim.
İlle de okuyacaklarsa, yukarıda beyan ettiğim şartlara riayet ederek Millî Gazete’ye mektup veya e-mail göndersinler, bu sütunlarda yayınlayayım. 02 Ocak 2009