Yıldırım Telgraf
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 11 Aralık 2018
Çok kirli ve çirkin bir satranç oynanıyor… İki taraf da yanlış oynuyor… Doğruluğa, dürüstlüğe, ahlaka, erdeme, bilgeliğe aykırı hamleler yapılıyor… Dinî cemaatlerin ve sektlerin siyasete karışmaları doğru değildir… Seçimle işbaşına gelen bir zatın
memlekete felaket getirir… Riyaset ihtiraslarının gemlenmesi lazımdır…
Merhum Adnan Menderes 1950’lerin sonlarında satrancı çok kötü oynamıştı… Ben yüzde yüz haklıyım, karşıtım yüzde yüz haksızdır düşünce ve inancı bâtıldır… Cumhuriyet rejimi fazilet üzerine kuruludur… Faziletin olmadığı bir Cumhuriyetin sadece adı Cumhuriyettir…
Birileri iktidarı olgun bir armut olarak görüyor ve ağacı silkelerse kucağına düşeceğini sanıyor…
Bu pis ve kirli satrancın sonunda
ve büyük facialar yaşanabilir… Siyasî ihtiraslar gözleri kör, kulakları sağır eder, vicdanları dumura uğratır…
Bilge, sâlih ve güvenilir kimselere danışmadan iş yapan nâdim/pişman olur…
Riyasete talip olanın işi zorlaşır, başı belâdan kurtulmaz… İhlasa, Allah rızasını kazanma niyetine dayanmayan bütün siyasî faaliyetler hederdir…
Yüksek insanlar kendilerini dev aynasında görmemelidir…
keşfi açık muttaqi ve temiz kimselere istihare yaptırmalıdır… Türkiyeyi olgun bir armut gibi
akıllarını başlarına toplasınlar, bu armudu onlara yedirmezler…
bu devlete çok pahalıya mal olmuştur…
Allahın takdirine rıza göstermek gerekir… Mütevekkil olmak gerekir… Keskin sirke küpüne zarar verir…
Eskiden padişahlar alayla geçerken devletin münadileri “Padişahım senden büyük Allah var” diye bağırırlarmış…
Bu dünya Sultan Süleyman’a bile kalmadı, kimseye kalmaz…Sultan İkinci Bayezid, ya tek padişah ben olayım, yahut devlet ikiye ayrılsın, birinin başına ben geçeyim diyen kardeşi Cem’e, “Sana tahsisat vereyim, Osmanlı mülkü dışındaki Kudüs’e yerleş, orada yaşa” teklifinde bulunmuştu ama Cem sultan kabul etmemişti…
Hep ben diyenler hiç olurlar…
Ey kirli satranç oynayanlar, akıllarınızı başınıza toplayınız!.. Ey Makyavel!..
Hırsızlık ne kadar yaygın hale geldi… Ceza Kanunu var, polis var, mahkemeler var, hapishaneler var… Bunlar hırsızlığı önleyebiliyor mu? Hayır önleyemiyor.
Yurt dışından fahişe getiriliyor… Ahlâksızlık gırtlağa kadar… Kanunlar, kolluk kuvvetleri, mahkemeler bunlara engel olabiliyor mu?
Avrupa’nın en büyük Adliye sarayını inşa ettik. Bir ordu kadar savcı, hakim var. Yine de suçlar artıyor, dosyalar artıyor.
Bendeniz yıllar boyunca çok ağır ceza mahkemelerine gidip gelmişimdir.
Davalar uzuyor uzuyor uzuyor…
Türkiyenin hukuk sistemi, sosyal bünyeye, millî kimlik ve kültüre uygun değildir.
Yeni Ceza Kanununda zina suç değil. Adam gece evine geliyor, karısını aşığı ile yatakta çıplak olarak basıyor. Aklı başından gidiyor, bıçağı kaptığı gibi… Sonra ne oluyor?
Üç fakir çocuk birkaç dilim baklava çalıp yiyor. Tatlıcı ben onları affettim diyor ama devlet ve hukuk affetmiyor…
Son otuz yıl içinde bu ülke, bu devlet, bu halk finans spekülasyonlarıyla, yapay enflasyonla, banka alavere dalavereleriyle yüz milyarlarca dolar dolandırıldı. Hukuk onları cezalandırmıyor.
Suç işleyenlere yeterli ceza verilemiyor. Bazen hiç ceza verilmiyor. Bursa’da otomobille otobüs durağına dalıp beş kişiyi korkunç şekilde öldüren katil on ay hapis yattıktan sonra serbest bırakılmadı mı?
Suçlulara verilen cezalar caydırıcı olmaktan uzak. Peki bu hukuk krizinin çare ve çözümü yok mudur? Vardır… Nedir… İslam’dır… Peki, İslam uygulanabilir mi? İki sebeple uygulanamaz.
Ne olacak bu memleketin, bu halkın, bu devletin hali… Böyle giderse büyük sarsıntı ve çöküş olur. Hukuk ve adalet konusunun hiç şakası yoktur.
Yazarımız Mehmed Şevket Eygi Bey’in dünkü yazısında “sekte” kelimesi “sekteye” olarak çıkmıştır. Düzeltir, yazarımızdan ve okuyucularımızdan özür dileriz. 14 Ağustos 2012