Perşembe

 

Yazılacak çok şeyler var. Bunlardan biri, Alemdaroğlu’nun İstanbul Üniversitesi’ne yeniden rektör seçilmesi. Bu konuda aylardan beri çok derin, çok karışık kulisler yapıldı. Başörtüsü muhalifi militan profesörü bazı Müslümanlar destekledi. Milliyetçi ve Türkçü kesimden de nice kişiler ve ekipler Alemdaroğlu’nun zaferi için cansiperâne çalıştı. Biri çıksa, bu konuda bir dosya hazırlayıp olup bitenleri millete duyursa ne iyi olur. Büyük bir dinî cemaate mensup bir profesör Alemdaroğlu’nu niçin desteklemiştir? Hangi gizli görüşler bu zatın yeniden rektör seçilmesini istemiştir? İstanbul Üniversitesi idaresinin ilk hedefi başörtülü Müslüman kız öğrencilere yüksek tahsil yaptırtmamaktır. Üniversitede olup bitenlerden Atatürkçü ve laik bazı profesörler, aydınlar, medya organları bile rahatsız ve şikayetçidir.

Beyinsizlik

TÜRKİYE’nin çok büyük bir bedeni var. Beden derken ülkeyi ve halkı kasdediyorum. Ancak böyle bir bedenin sahip olması gereken baş ve beyin ülkemizde son derece küçük ve yetersizdir. Bir ülke, beyniyle ilerler, yücelir, güçlenir. Beyni yetersiz ve kalitesiz ise, bugün bizde olduğu gibi geriler, sarsılır, çöker. Bizde fert olarak kaliteli beyinler var ama onlar istisnadır, kuralı bozmuyorlar. Türkiye’nin politik beyni yetersizdir. İdareci ve bürokrat beyni yetersizdir. Eğitim ve üniversite beyni yine yetersizdir. İlmî araştırma, kültür, sanat, mimarlık, hukuk tefekkürü… velhasıl her sahada yetersiz beyin takımlarına sahibiz. Arada bir, futbol takımlarımız dünya çapında galibiyetler kazanıyor diye seviniyoruz. Bunlar boş sevinçlerdir. Biz kendi lisanının gramerini, lügatini, mükemmel bir edebiyat tarihini bile yazamayan bir toplumuz. Tarihimiz de on onbeş ciltlik bir külliyat şeklinde ortaya konmamıştır. Çetin Altan’ın dediği gibi şifahî bir toplumuz, yazılı kültür sahasında çok geriyiz. Ülkemizin, milletimizin, devletimizin birinci meselesi vasıflı, güçlü, üstün beyin meselesidir. Doğru dürüst çalışan kaç kafa kaldıysa bu konuya eğilmeli, çare ve çözüm üretmeli, teklifler getirmelidir. Beyin ithali mümkün müdür? Mümkünse ve kabilse hemen o yola başvurulmalıdır. Bu beyinsizlikle istikbalimiz ve âkıbetimiz parlak görünmüyor. Başörtüsü yasağı saçmalıkları, Türkçe Ezan ve Kur’an tartışmaları, şarkıcı Tarkan heyecanları, kısır politika dedikoduları Kıyamet’e kadar bu minval üzere sürmez. Gün gelir, gökkubbe cümbür cemaat hepimizin üzerine çöker.

Fenerbahçe Camii

Fenerbahçe semti nezih ve mümtaz bir yerleşim yeridir. Âb u havası latiftir, evleri ve yolları güzeldir. Zengin, seçkin, yüksek tabakanın ikamet ettiği bir mahalledir. Bu semtin, dev binalar arasında kalmış olmakla beraber mimarî bakımdan güzel, ziynetli ve tertemiz bir camii vardır. Bu camiin kaliteli ve yüksek bir cemaati de bulunmaktadır. İşte bu Fenerbahçe Cami-i Şerifinin pek yakınında, Devlet Demiryollarının yazlık tesisinin küçük odalarında otuz yedi Çeçen ailesi kalmaktadır. Onlar bizim din kardeşlerimiz ve misafirlerimizdir. Nüfusu en kalabalık aile 13 kişidir. Şu soğuk kış günlerinde çok sıkıntılı bir hayat sürüyorlar. Odalarda soba borusu deliği yok, olsa da soba ve yakıt alacak paraları yok. İçlerinde yeni doğmuş çocuklar, hastalar bulunuyor. Gün geliyor ki, hayırseverlerin verdiği kuru gıdaları pişirecek tüpgaz bulamıyorlar. Kendilerine saygı ve sevgi beslediğim Fenerbahçe Camii idarecileri ve cemaati bu mağdur, mazlum kardeşlerimize yardım ellerini uzatırlarsa, çok hayırlı bir iş yapmış, dua almış, sevap kazanmış olurlar. İşin siyasî tarafı yoktur. O Çeçenlerin arasında terörist aramak, öküz altında buzağı aramak kadar saçmadır. Bayrama iki gün kaldı, onlara biraz zekat ve fitre verilse ne iyi olur. Bu paralar üç kişilik bir komite eliyle, doğrudan doğruya mülteci ailelerin reislerine verilmelidir. Kalabalık aileye biraz daha fazla, bir iki kişilik ailelere ondan biraz daha az… Rusya devleti, Çeçen mülteciler konusunda bize baskı yapıyor ama Türkiye, bağımsız ve haysiyetli bir devlettir. Siyasî baskılar yüzünden insanî hizmet ve yardımları yapmaktan geri durmaz. (Yardımların nasıl dağıtılacağı hususunda her hangi bir tereddüt olursa bana sorulabilir. Ramazan başında bir miktar zekat ve yardım parasını oraya giderek dağıttım. Gazeteye telefon numarası bırakılırsa ararım. Şu hususu da belirteyim ki, bu konu bir iane toplama işi değildir. Zekat ve fitre verme, hayır yapma işidir.)

“Biz insan değil miyiz?”

Maddî sıkıntı çeken bir aile, lisede okuyan çocuklarına pahalı bir cep telefonu almış. Üç çocukları daha varmış, halleri perişanmış. Karınlarını doyurmakta, ısınmakta bile zorluk çekiyorlarmış. Komşulardan birisi, kendisine telefon alınan liselinin annesine, “Bu sıkıntı içinde masraf edip, borca girip niçin çocuğa telefon aldınız?” deyince, kadın kaşlarını çatmış, suratını asmış ve:

“– Biz insan değil miyiz?..” cevabını vermiş.

A kadıncağız, insanlık cep telefonuyla, kocaman ekranlı lüks televizyonla, gösterişle, otomobille, müzeyyen meskenle olmaz. İnsanlık ilimle, irfanla, kültürle, sanatla, ahlâkla, faziletle, insanlara yararlı olmakla, doğruluk ve dürüstlükle olur.

Para, zenginlik, lüks, konfor, tüketim tutkusu Türkiye’yi mahv etti. Bugünkü krizin en büyük sebebi köşeyi dönme felsefesidir. Bizim toplumumuz kanaat ve ayağını yorganına göre uzatmak faziletleriyle ayakta duruyordu. Habîs ve sapık bir zihniyet zenginliği en büyük ideal olarak tanıttı. Düşünmedik ki, bir toplumda herkes zengin olamaz. Zenginlerin yanında orta halliler de olur, fakirler de olur. Bir ülkenin bütün halkını yüzde yüz zengin etmek, erişilmesi imkansız bir ütopyadan ibarettir. Önemli olan toplumda sosyal adaletin, yardımlaşmanın, gelir dağılımı adaletinin mevcut olmasıdır.

Para, lüks, konfor, gösteriş, israf, saçıp savurma, caka satma, fert başına üç bin dolar düşen bir ülkede, otuz bin dolar gelirli ülkelerin hayat standartlarına göre hayat sürme ham hayali bizi bugünkü bataklığa sürükledi. Din, iman, ahlâk ve faziletle mücadele edenler şimdi kriz, soygun, talan, hırsızlık fırtınaları biçiyor.

İslâm dini kanaati, iktisadı, tevazuu emrediyor ama Müslümanlar da para cinnetinden, köşeyi dönme çılgınlığından nasiplerini aldılar. Kendilerini dindar sanan bir sürü beyinsiz para kazanmaktan, zengin olmaktan başka bir şey düşünmüyor.

Akıllı insanlar ille de zengin olmayı değil, başkalarına muhtaç olmayacak kadar gelire sahip olmayı düşünür. Para ve zenginlik şehveti helak edici bir azgınlıktan başka bir şey değildir. Ticaret, sanayi ve hizmet işleriyle uğraşıp da Allah’ın kendilerini zengin kıldığı kimseler, o zenginliklerin asıl sahibi ve mâliki değil, birer emanetçisidir. 14 Aralık 2001