Yirmi Sıfata Sahip Olgun Müslüman İdareciler
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 06 Aralık 2018
Dünya işleri yarım Müslümanlarla, yarı mühtedilerle, çürük çarık sahte dindarlarla, dışı yeşil içi kızıl karpuz gibi adamlarla düzelmez.
eline verilmezse, onlar Ümmetin işlerini ehil ve güvenli kimselerle istişare ederek görmezse dünya bozulur, fesat ve fitneler çoğalır ve akıbet yıkım olur, çöküş olur, zillet ve izmihlal olur.
Yukarıdaki paragrafta
saydım. Meraklı kimselerin bunların mánâlarını muteber lügat kitaplarına bakarak öğrenmelerini rica ve tavsiye ederim.
Halkın tamamının böyle olması gerekmez. İdareciler böyle olacaktır.
İman ettim demekle iş bitmez. Kâmil Müslümanın ikinci gündem maddesi, sahih itikattan sonra namazın dosdoğru kılınmasıdır.
Namazın dosdoğru kılınması için, farz namazların
cemaatle kılınması gerekir.
Efendi, bu fakir bunu kendi kafamdan, kendi re’y ve hevam ile söylemiyorum. Resulullah
bizi uyarıyor. Ne buyurmuş? Dinle:
Resulullah Efendimiz hayatı boyunca farz namazları yalnız başına kılmamışlardır.
ve namazı dosdoğru cemaatle kılan Müslümanların mustaqim yani doğru ve dürüst olması gerekir. Yamuk Müslümanlarla dünya düzelmez, batar batar batar.
Yukarıda
dünyada dirlik düzenlik âsâyiş huzur Müslümanlık hakim olsun.
Haram yiyenler Müslüman değildir, onlar Müslüman karikatürü ve müsveddesidir.
İsraf Kur’anla, Sünnetle, icmâ ile haramdır, günahtır. Lüks hayat sürenler, israf edenler iyi Müslüman değil kötü fasık facir günahkar âsi Müslümanlardır. Onlardan köy olmaz, kasaba olmaz.
Kâmil Müslümanlar karılarını, kızlarını İslamın tesettür ve hicab hükümlerine göre yaşatmakla mükelleftir. Böyle yapmayanlar dünyayı ıslah edemez, ifsad eder.
Herkes Ömer Fâruk veya Ömer b. Abdülaziz olamaz ama idareciler onları örnek almaya, elden geldiği kadar onların yolundan gitmeye mecburdur.
Hiçbir Müslümanın İslamı sulandırmaya, içini boşaltmaya, light ve ılımlı hale getirmeye, Ehl-i Sünneti kaldırmaya hakkı ve salahiyeti yoktur. Böyle yapanlar haindir.
Yazıma nasıl başlamıştım?
Dünyanın ıslahı konusunun özeti budur. Bunun dışında islamî çare ve çözüm yoktur. Noksan, çürük, pişmemiş, müsrif Müslümanlarla hedefe varılmaz.
Adına Türkiye denilen çok büyük bir gemide seyahat ediyoruz. Geminin batmasını istemeyiz ama isteyenler de var. Onları engellemez, gemiyi batırmalarını önlemezsek, hepimiz denizin dibini boylarız.
Geminin lüks ve konforlu kısmındaki tuzu kuru mutlu ve neş’eli yolcular, geminin selameti konusunda çok uyanık olmazlar ve vazifelerini yapmazlarsa, gemi battığı takdirde onlar da kendilerini suyun içinde bulacaklardır.
Gemideki bazı Müslümanlar,
derlerse vazifelerinin bir kısmını yapmamış olurlar.
Geminin lüks ve birinci mevki kısmında keyifler yerinde, yeniliyor içiliyor, eğleniliyor, keyf çatılıyor. Ambarlardaki yolcuların durumu ise pek parlak değil. Karınları doymuyor, istirahatleri yetersiz.
Geminin bütçesi adaletli, hakkaniyetli şekilde dağıtılmadığına, harcanmadığına dair rivayetler var. Gemide çok dedikodu ve münakaşa yapılıyor, çekişmenin tepişmenin haddi hesabı yok.
Birileri kamaralara gizli mikrofonlar, kameralar, böcekler yerleştirerek yolcuların ve idarecilerin özel gizli hayatını tespit ediyor ve sonra bunları şantaj vasıtası yapıyor.
Gemide çok fısk u fücur var, çok günah işleniyor. Gemide çok fuhşiyyat=azgınlık, çok zina, çok riba, çok israf var.
Bunlar erzakı, peksimetleri, yiyecek maddelerini talan ediyor. Bunlarla kimse baş edemiyor.
Zaman zaman birileri bunların önünde hazır ol vaziyetinde reverans yapıyor.
Gemide büyük bir Sezar mâbedi var.
Çalgı sesleri, kahkahalar dalgaların ve rüzgarların sesini bastırıyor.
Gemide camiler var, onların minarelerinden avaz avaz ezan okunuyor ama namaza pek riayet yok.
Bir hâyuhuy, bir hengâme içinde menzil-i maksuduna gidiyor. 23 Mayıs 2015