Yirmialtı Ay Hapse Çarptırılan Onbeş Yaşındaki Öğrenci Kız
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
Cuma
30 KASIM 2000 tarihli ve
başlıklı yazımda
diye bir cümle sarfetmiştim. İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılığı bu yazımı Ceza Kanunu’nun 312’nci maddesine aykırı bulmuş, yukarıdaki cümleyi de suç unsurlarından biri olarak görmüş. Açılan dâvâ sürüyor.
Karabük vilayetinin Eskipazar ilçesinde bir okul açılışına katılan
ve hakkında açılan dâvâlar sonunda 26 ay hapse mahkûm edilen
tartaklanarak yaka paça yakalanıp kırk günden fazla tutuklu bulundurulmasında hukuka, kanunlara, adalete, devletimizin imza koymuş olduğu uluslararası sözleşmelere ters düşen taraflar vardır. Bunları maddeler halinde beyan ediyorum:
(1) TBMM tarafından bir kanun ile onaylanan
Anayasamızın 90’ıncı maddesi gereğince uyulması zorunlu bir iç hukuk normu haline gelmiştir.
hükmü yer almaktadır. Bu sebeple Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin hükümleri, doğrudan iç hukuk normu olarak uyulması ve uygulanması gereken niteliktedir.
(2) Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin başlangıç kısmında da belirtildiği üzere çocuğa özel bir ilgi gösterme gerekliliği vardır ve bu durum birçok uluslararası sözleşme ile güvence altına alınmış, taraf devletlere yükümlülükler getirilmiştir. İmza koyan devletler bunlara uymayı taahhüt etmişlerdir. Nitekim Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin başlangıç kısmında bu hususa temas edilmekte ve 1’inci maddeye göre
denilmektedir. Bakanı pankartla protesto eden N.D.’nin hukuken çocuk olduğunda şüphe yoktur.
(3) Sözleşmenin 13’üncü maddesinin 1’inci fıkrasına göre
(4) 14’üncü maddenin 1’inci fıkrasında ise
denilmektedir.
(5) Eskipazarlı N.D.’nin
suçlanmasına rağmen, gazetelerde çıkan fotoğraflarda
gözönünde tutulacak olursa, sözleşmenin aşağıdaki maddesi ile telifi mümkün olmayan bir muameleye mâruz kaldığı kabul edilecektir. Çocuk Hakları Sözleşmesi madde 37/b,
şvurulacak bir önlem olarak düşünülüp, uygun olabilecek en kısa süre ile sınırlı tutulacaktır. c) Özgürlüğünden yoksun bırakılan her çocuk, kısa zamanda yasal ve uygun olan diğer yardımlardan yararlanma hakkına sahip olacağı gibi, özgürlüğünden yoksun bırakılmasının yasaya aykırılığını bir mahkeme veya diğer yetkili bağımsız ve tarafsız makam önünde iddia etme ve böylesi bir işlemle ilgili olarak, ivedi karar verilmesini isteme hakkına da sahip olacaktır.”
(6) Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 40’ncı maddesi uzundur ve çok önemlidir. Yer müsait olmadığı için tamamını veremiyor, iki hüküm alıyorum:
(7) Sözleşmenin 3’üncü maddesinin 1’inci fıkrasında
hükmü yer almaktadır.
(8) Bu sözleşme gereği ülkemizde
çıkartılmış ise de, geçici 1’inci maddesi gereği
hükmüne rağmen, bütün yurtta çocuk mahkemeleri kuruluşu hâlâ tamamlanmamıştır. N.D. adlı onbeş yaşındaki kızın muhakemesinin bir çocuk mahkemesinde yapılması, bu kanuna göre gerekli iken, böyle yapılmamış
‘ne sevkedilmiştir. Sırf bu durum bile hukuka aykırı bir durum olduğunu göstermeye yeter. Kanun uygulanmış olsaydı, 20’nci maddesi gereğince durumu sosyal hizmet uzmanlarının uzman pedagog ve psikologların incelemesi, konu hakkında ihtisasa dayanan ilmî raporlar vermeleri, çocuk bir suç işlemiş olsa bile farklı tedbirler uygulanarak çocukluk niteliğine uygun bir muameleye tâbi tutulması gerekirdi. Halbuki N.D.
sert, haşin, amansız bir şekilde kolluk kuvvetleri tarafından yakalanmış, tutuklanmış kırk günden fazla tutuklu bulundurulmuş, duruşmaya kelepçeli getirilmiş; bir çocuk mahkemesinde değil, büyükleri yargılayan bir mahkemede muhakeme edilmiş ve
Dosya Yargıtay’a gönderilmiş bulunmaktadır. Gerek yurt içinde, gerekse yurt dışında kamuoyu oluşturularak N.D. isimli onbeş yaşındaki kızın muhakemesinin bir çocuk mahkemesi tarafından tekrar rüyet edilmesi sağlanabilir.
N.D.’nin başörtülü dindar bir kız olmasının kendisinin evrensel insan hak ve hürriyetlerinden, Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin tanıdığı haklardan yararlanmaması için bir bahane ve sebep sayılmayacağı her vicdanlı ve demokrat zihniyetli insanın kabul edeceği bir gerçektir.
Okur-yazar bir vatandaş, bir gazeteci olarak bu mesele üzerinde duracağım. Konuyla ilgili Türkçe ve İngilizce iki kitap hazırlayıp yayınlamayı düşünüyorum.
Türkiye’deki çareler tükendiği takdirde konu tabiatıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götürülecektir. 16 Haziran 2001