Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanı… Sayın Başbakan… Sayın Bakanlar…Sayın Milletvekilleri… Diğer sayın ilgili ve sorumlu büyük bürokratlar…

Radikal gazetesinde “Bir ilçenin fişini çektiler” başlığıyla 26 Mart 2005’te yayınlanan haberin özetini dikkatlerinize sunmak istiyorum:

Doğubeyazıt ilçesi 100 bin nüfuslu bir şehrimiz. İşsizlik, sefalet ve yoksulluk orada kol geziyor. En büyük geçim kaynağı, İran’la Gürbulak sınır kapısından yapılan küçük ticaret. Yoksul vatandaşlar günübirlik komşu İran’a gidiyorlar, oradan ucuz mal alıyor ve geri dönüp bunları satarak birazcık ekmek parası çıkartıyorlar. Yazık ki, Temmuz 2004 tarihinde bu sınır ticaretine kısıtlama getirilmiş, haftada iki güne indirilmiş. Üstelik, yayan geçiş de yasaklanmış, sadece motorlu vasıta ile geçilebiliyormuş, bir otomobile beş kişiden fazla binmek de yasakmış. Haftada iki gün çıkış aslında bir günmüş. Çünkü, bir gün tek rakamlı plakalara, diğer gün çift rakamlı plakalara izin veriyorlarmış.

Radikal muhabiri Hatice Yaşar, sınır ticareti yapan yoksul Türkiyeli, 50 yaşındaki Zeynep Yaşar’ı şöyle anlatıyor ve konuşturuyor:

“Dokuz çocuklu Zeynep Yaşar, bir araba bekliyor, karşıya geçecek mi, geçemeyecek mi bilmiyor. Kocası 16 yıldır kayıpmış. “Karşıdan ekmek, yağ, sigara getirip onları burada satarak çocuklarımı geçindiriyorum. Bu işten 15-20 lira kazanıyorum, 5 lirasını giriş-çıkış için ödüyorum. Dilenmeyi gururuma yediremediğim için buraya geliyorum. İş göstersinler yapayım. Bir kerhane açsınlar da gidip çalışalım. Artık bıktık. Açlıktan ölelim mi?” diyor.” Doğubeyazıtlı çaresiz kadının yukarıdaki sözleri benim suratımda bir tokat gibi şakladı.

Türkiye’nin sayın devlet büyükleri üzerinde ne tesir yapar bilmiyorum. Türkiye ve İran, birbirine komşu iki ülke. Doğubeyazıt fakirleri karşı tarafa niçin gidip geliyorlar? Çünkü orada her şey ucuzdur. Geçen sene yaptığım İran seyahatinde benzinin litresinin orada 300 bin lira (30 kuruş) olduğunu görmüştüm.

İran’da bir aile ayda 100-120 dolara geçinebiliyormuş. Orada her şey, bizdekine göre çok ucuz. Ekmek ucuz, yağ ucuz, et ucuz, pirinç ucuz, kiralar ucuz, çarşı pazar ucuz…

İsfahan çarşısından elde işlenmiş çok sanatlı madeni bir tepsi almıştım. Fiyatı 12 Euro idi. Bizde, öyle bir tepsiyi kesinlikle o fiyata alamazsınız.

Türkiye’de niçin İran’daki gibi ucuzluk yok? Türkiye’de niçin ortahalli bir aile ayda 100-120 dolara geçinemiyor?

Bu sorulara aklımın erdiği kadar cevap vermeye çalışacağım:

1. Türkiye’de korkunç bir gelir dağılımı adaletsizliği hüküm sürmektedir. Ülkemizin genel kazancı 70 milyona yeter ama, bu kazancın çok büyük bir kısmını küçük bir azınlık almakta, geriye kalan miktar halkın büyük çoğunluğuna yetişmemektedir.

2. Ülkemiz, kötü idare yüzünden yüz milyarlarca lira iç ve dış borca batırılmıştır. Devletimiz yılda kırk (40) milyar dolar faiz ödemektedir. Günü gelen ve hattâ geçen faizleri ödemek için yeni borçlar alınmaktadır.

3. Türk sanayii darbe üzerine darbe yemektedir. Bu yüzden de yeni fabrikalar, atölyeler, iş yerleri açılamamaktadır.

4. Bizde vergiler çok ağırdır.

5. İşçilerden alınan sigortalar ve vergiler çok ağırdır.

6. Türk tarımı ve hayvancılığı kasıtlı olarak çökertilmiştir.

7. Çok ithalat yapıyoruz, aynı miktarda ihracat yapamıyoruz.

8. Ekmeklik buğdayımızın, yemeklik yağımızın ve pirincimizin, etimizin ve balığımızın bir kısmını dışarıdan getirtiyoruz.

9. Türk ekonomisi birkaç yüz çok zengin, çok kalantor, çok varlıklı, çok egoist şahsın, ailenin, holdingin hesabına çalışmaktadır.

10. Son yirmi beş yılda, ülkemizde 200 milyar dolardan fazla kara para birikimi olduğu israrla söylenmektedir.

11. Rüşvet, irtikâp, ihtilâs, kokuşma korkunç boyutlara ulaşmıştır.

12. Bankalar soyulmuş ve bunların faturası devlete, millete, ülkeye çıkartılmıştır.

13. Haram yiyicilik genelleşmiş ve artmıştır.

14. Zengin tabaka korkunç bir sorumsuzluk içinde vur patlasın çal oynasın, gel keyfim gel bir hayat sürmektedir. İsraf, sefahat, içki, fuhuş yaygınlaşmıştır.

15. Kanaat, tutumlu yaşamak felsefesi ve ahlâkı baltalanmış, halk yığınları israfa, saçıp savurmaya yönlendirilmiştir.

16. Türkiye, sermaye olarak kullanması gereken trilyonlarca doları lüks otomobillere, lüks meskenlere, lüks yazlıklara, lüks mutfak ve banyo dairelerine, lüks giyim kuşama, lüks hayata harcamıştır.

Daha yazılacak çok şeyler var ama bu saydıklarım bile bizdeki olumsuzlukları anlatmaya yeter de artar. Birtakım çok bilmişler beni, bu yazımla Türkiye aleyhinde bulunmak, İran propagandası yapmakla suçlayabilirler. Halt etmesinler! Ben ülkemi, halkımı, devletimi; hırsızlardan, yiyicilerden, kokuşmuşlardan, bin kere daha fazla seven bir kimseyim. Onlar Türkiye’yi sevmiş olsalardı bir sürü pisliğe ve hırsızlığa batmazlardı.

Evet soruyorum:

* İran’da her şey ucuz da bizde niçin pahalıdır?

* Ülkemizde niçin bet bereket kalmamıştır?

* Doğubeyazıt’taki dokuz çocuklu Zeynep kadın niçin İran’a geçip oradan birkaç kilo eşya alıp burada satmak zorunda kalıyor?

* Sınır ticareti kısıtlandığı için niçin “Açlıktan geberelim mi?.. Bari bir kerhane açsınlar da orada çalışalım…” diye feryat etmek zorunda bırakılmıştır bu kadıncağız?

Halkın bir kısmı böylesine sürünürken, tuzukurular lüks içinde, zevk ve sefa içinde yaşıyor. Yüz bin dolarlık lüks otomobiller… Milyon dolarlık lüks villalar ve yazlıklar… Bir kişinin birkaç yüz milyona yiyip içtiği lüks restoranlar…Lüks şampanyalar… Lüks fahişeler… Lüks gezip tozmalar… Bizdeki tuzukuların mezarları bile lükstür. Lüks kabristanlarda iki metrelik bir mezar yeri on milyara satılıyormuş…

Bin dolarlık, iki bin dolarlık lüks elbiseler, birkaç yüz milyonluk lüks ayakkabılar…

Ülkemizdeki mutlu ve putlu azınlığın lüksünün faturasını şu fakir halk ödüyor.

Doğubeyazıt’ta niçin yoğun bir ziraat ve hayvancılık yapılmıyor?

Doğubeyazıt’ta niçin yeni işyerleri, atölyeler, fabrikalar açılmıyor?

Orada niçin ev işletmeleri kurulmuyor?

Rusya’nın Krasnador şehrinde yaşayan bir dostum anlattı. Orada karşılaştığı Ermeniler kendisine şöyle demişler:

-Doğu Anadolu bizimdir. Sizin hükümetiniz orada hiç yatırım yapıyor mu? Niçin?.. Gelecekte orası bize geçecek… Doğubeyazıtlı dokuz çocuklu fakir kadının feryadını, büyüklerimize bu sütunlardan tekrarlıyorum.

(Radikal gazetesini ve muhabir Hatice Yaşar hanımı bu enteresan haber dolayısıyla tebrik ediyorum.) 01 Nisan 2005