SalıAnkara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde “okuyamayan” öğrenciler yükselen çığlıklarını kocaman bir faks metniyle kulaklarımıza sokuyorlar. Anayasa ve yasalara rağmen inanç hürriyetleri kısıtlanan, eğitim hakları ellerinden alınan bu gözbebeği kızlarımız özetle diyorlarki, “Geçen yıldan bu yıla hiçbir yasal değişiklik yapılmadığı halde ne oldu da bizler bu ikinci yarıyılın başlamasıyla bilikte okulumuzun bahçesine dahi alınmaz olduk?”

Devlet yönettiklerini zanneden, gerçekte ise milletin inançlarıyla harbetmekten öte hiçbir şey yapamayan aciz insanlar bu soruya cevap verirler mi bilmiyoruz ama, biz bir başka şeye dikkat çekmek istiyoruz!

Fener Rum Patriği önceki gün ABD’ye uçtu. Devlet Başkanı’nın özel davetiyle, gönderdiği özel uçakla giden patrik, havaalanında “neden gidiyorsunuz?” sorusuna, “çalışmalarımızı takdir ettikleri belli. Bizim dinler arası diyaloğa verdiğimiz önemi konuşacağız sanırım..” gibi bir cevap veriyor. Türkiye’nin büyük kentlerinde inançlarından dolayı insanların yaşam alanlarını her gün biraz daha daraltmaya çalışanlar acaba, “Bu iki hıristiyan başbaşa verip hangi diyaloğu konuşacaklar?” diye bir sorunun cevabını aramayı düşünürler mi? Sanmıyoruz!

Düşünselerdi; Makedon Cumhurbaşkanı Boris Trajkovski’yle Bush’un Oval Ofis’te yanyana diz çöküp dua edişlerini de hatırlar, böyle bir şeyin laikliği yıkmadığını idrak ederlerdi. Ya da, ABD Adalet Bakanı John Ashcroft’ın bakanlığındaki çalışanlarla haftalık “ayin” törenleri düzenlemesinin laik düzeni yıkmayacağını anlayabilirlerdi.. Veya, ABD’nin en ünlü katoliklerinden Mike Gerson’ın başkan tarafından konuşmalarını yazmakla görevlendirilmesinin ABD rejimi için tehdit oluşturmadığını farkedebilirlerdi..

Hayır; Türkiye’deki bazı masonik mihraklar bunlarla hiç ilgilenmezler. Onların görevi 65 milyon insanı birbirine kardeş kılan en önemli unsurun, yani İslâm Dini’nin “tehdit” oluşturduğuna başta Türk askeri olmak üzere devlet yönetiminde sözü geçen herkesi inandırmaya çalışmaktır.

Niçin? Çünkü bunu başarabilirlerse İslâm dünyasının en önemli, en etkin gücü olan Türkiye’mizde bir devlet-millet çatışması; değilse bile, uyuşmazlığı hep gündemde olacaktır.

“Böyle bir gerilimden onların ne kârı olacak” sorusunu cevaplamamız için geçen hafta Türkiye’yi turlayan Soros’un sözlerini hatırlamakta fayda var.

Türkiye’yi vaktiyle 70 Cent’e muhtaç eden Demirel’in, “Şimdi 1 Cent’e muhtacız” dediği günlerde CIA’nın para babası olan Soros yol gösteriyordu: “Sizin en önemli ihracat ürününüz ordunuz!” Vaktiyle bunun benzerini bize karşı İsrail gündeme getirmişti; “Sizin tarım teknolojisine bizim de suya ihtiyacımız var” diye.

Bu dehşet yaklaşım karşısında bakın kimsenin kılı kıpırdıyor mu? Adamlar dörtbir yandan üzerimize çullanıyor, kanunlarımıza müdahale ediyor, GAP bölgesinde, İstanbul’un önemli merkezlerinde, Orta Anadolu’da Nevşehir havalisinde harıl harıl mülk ediniyor, parlamentolarından harıl, harıl Türkiye aleyhine kararlar çıkartıyorlar..

Ve hiç eğip bükmeden, gözümüzün içine baka baka, “İşgale niyetlendiğimiz toprakları en iyi Türk askeri tanır. Bizim buna, sizin paraya ihtiyacınız var. Mesele çok açık değil mi?” diyorlar.

Genelkurmay kalkıp bu aşağılayıcı mantığa cevap verse “ordu siyaset yapıyor” deriz! İyi de bütün işi gücü bırakıp, açlığa mahkum ettikleri bir milletin inancıyla boğuşan sivillerden birisi çıkıp da “Türk ordusunun -vatan sevgisi imandandır- düşüncesiyle beslendiğini, satılık bir ihraç malı olmadığını” söylemeyecek mi?

Başörtüsü yasağının artık sokakta uygulanacağının sinyallerini veren Milli Eğitim Bakanının, O’nun üstündeki bir başbakanla, üç yardımcısının bu konuda söyleyecekleri hiçbir şey yok mu?

Ankara gerçekten dünyada ne olup bittiğinden habersiz; “kurban yasağını, başörtüsü yasağını, gümüş yüzük yasağını uygulayabilirsek ya AB’ye gireriz, ya ABD tarafından aferin alırız” diye mi düşünüyor? 06 Mart 2002