Cumartesi

 

Babasının yeterli aklı ve parası varsa, üçüncü şart olarak da çocuğunun zekâsı ve karakteri müsaitse, onu İngiltere’de Yusuf İslam’ın (Eski meşhur şarkıcı Cat Stevens) açmış olduğu kolejde okutmasını tavsiye ederim.

Bizde resmî veya özel lise ve kolej kalmamıştır. Peki bunca lise ve kolej ne oluyor? Onlar, kapılarında lise veya kolej oldukları yazılı bulunan birtakım binalardır.

Öncelikle rejim bizde eğitimi bitirmiş, lise ve kolejleri öldürmüştür. Bu eğitim kurumlarında doğru dürüst, yeteri kadar edebî ve yazılı Türkçe bile öğretilemiyor. Tarih, beşerî ve iktisadî coğrafya, sosyoloji, sanat tarihi ve kültürü, felsefe yâni psikoloji, mantık, ahlâk, metafizik, estetik de öğretilemiyor. Biraz fizik, kimya, cebir, geometri okutuluyor, onlar da yeterli şekilde tedris edilemediği için mezun olan gencimiz özel dershânelere giderek tekrar öğrenmeye çalışıyor.

Lise ve kolejlerde bitirme ve bakalorya imtihanları yoktur. Sınıfta kalmak yoktur. Ders kitapları rezalettir. Bir Fransız liselerinde okutulan tarih kitaplarına bakınız, bir de bizdeki kitap müsveddelerine, aradaki farkı -Fransızca bilmeseniz bile- anlarsınız.

İngiltere’de kolej açmış olan Yusuf İslam eskiden dünya çapında şöhreti olan; altın plak ödülleri kazanan bir kimseydi. Rumdu, Ortodokstu. Müslüman oldu, kendini dinî hizmetlere veri verdi, okul açtı.

Yusuf İslam’ın okulunda kaç Türk öğrenci okuyor bilmiyorum. Sanırım Türkiye’den gelme öğrencisi yoktur.

Tekrar ediyorum: Parası ve aklı yeterli olmak, bir de çocuğunun zekâsı ve karakteri uygun bulunmak şartıyla bu okula Türkiye’den öğrenci gönderilmelidir. Bu Türk çocukları için güçlü Türkçe ve edebiyat öğretmenlerinin de bulunması şarttır. Sadece İngilizce ile olmaz.

Müslümanlar bugün içinde bulundukları zilletten, esaretten, kötü durumdan vasıflı, güçlü, üstün adamlar yetiştirmedikçe kurtulamazlar.

Kur’ân kursunda okumuş hâfız olmuş, İmam-Hatip mezunuymuş, ilâhiyatçıymış, Ezher’de okumuşmuş… Bu gibi elemanlar bu devirde yeterli değildir. Müslümanların çok akıllı ve güçlü karaktere sahip yeterli miktardaki çocuklarını dünyanın en büyük kolejlerinde okutmaları gerekir. Bize, çağ seviyesinde medyacı, siyaset kültürü uzmanı, mimar, hukukçu, sanat tarihi ve kültürü sahasında en yüksek seviyeye çıkmış elemanlar lazımdır. Bunları şu anda kendi ülkemizde yetiştiremeyiz.

Şu hususu da belirteyim ki, zekâsı ve karakteri yetersiz çocuklar, değil Yusuf İslam’ın kolejinde, Eton’da okutulsalar bile faydası olmaz.

Biliyorum Müslümanların şimdi böyle dertleri yok. Futbol kulübü tutar gibi cemaat, hizip, fırka, grup tutuyorlar. En büyük bizim şeyhimiz ve veya baronumuz diyorlar. Günlük dedikodularla meşgul oluyorlar. Yâni fırsatları, imkânları, zamanları öldürmeye devam ediyorlar.

Lâiklik mi, Maiklik mi?

Lâiklik din ile devlet işlerinin ayrılması, dinin devlete, devletin dine karışmaması demektir.

1. Din ve devlet ayrıdır. Bundan dolayıdır ki, devletin, genel müdürlük seviyesinde bir Diyanet İşleri Başkanlığı vardır. Bu başkanı hükümet seçer, dilerse kolundan tutup atar.

2. Din ve devlet ayrıdır. Bundan dolayıdır ki, Türkiye Cumhuriyeti devletinin resmî devlet memuru sıfatlı yüz bin kadar imamı, müezzini, vâizi, müftüsü, din hocası bulunmaktadır. Bunların maaşları devlet bütçesinden ödenir.

3. Din ve devlet ayrıdır. Bu yüzden devletin beş yüzden fazla İmam-Hatip okulu, 17 İlâhiyat fakültesi mevcuttur.

4. Lâik devletin, Müslümanların din, inanç, inançlarına göre yaşamak hürriyetlerine karışmaya hakkı yoktur. Bu yüzden devlet, dinî inançları dolayısıyla başlarını örten kız öğrencileri üniversitelere sokmamaktadır, dindar memurların başlarını örtmelerine izin vermemektedir.

5. Lâik devlet ibadetlere karışmaz. Bu yüzdendir ki, bizim devletimiz Müslüman vatandaşların ibadet niyetiyle kesmiş oldukları kurbanların derilerine karışır, şuraya vereceksin, buraya vermeyeceksin diye baskı yapar.

6. Din ve devlet madem ki, ayrıdır, devletin din işlerine burnunu sokmaması gerekir. Bundan dolayıdır ki, bizde devlet dini, dindarları, din tatbikatını sıkı bir kontrol altında tutmakta, Müslümanlara nefes aldırtmamaktadır.

7. Lâiklik din ile devletin ayrı olması mânâsına geldiği içindir ki, bizde lâik devletin cumhurbaşkanı din konusunda rapor hazırlatmakta, Kur’ân’daki dünya işleriyle, hukukla, muamelâtla ilgili 230 âyetin pozitif hukuk kanunları karşısında hükümsüz olduğunu iddiaya cesaret edebilmektedir.

Aman ne lâiklik, ne lâiklik, sevsinler…

Temsilci Olamazlar

Zekâ katsayısı 70-80 olan geri zekâlıların, ahmakların da Müslüman olmaya hakları vardır. Lâkin onların İslâm temsilcisi ve sözcüsü olmalarına izin yoktur. Böyle bir şey din için de, Ümmet için de felâket olur.

Câhil, açgözlü, cimri, fanatik bir kişi Müslüman olabilir. Fakat böyle bir kişinin başkan olması, din adına konuşması, peşine birtakım câhillerin toplanıp onu reis ve rehber olarak kabul etmeleri dine ve dindarlara büyük zarar verir, islâmî hareketin çökmesine yol açar.

Allah islâh eylesin, birtakım kimseler parayı, taparcasına severler, nefs-i emmârelerini putlaştırırlar, ben derler biz demezler, kendi şahsî ikbal ve servetleri için her haltı yerler. Bunlar Müslüman olabilir, ancak kötü Müslüman olabilir. Böyle alçak, kötü, şerir, rezil herifler asla ve asla din temsilcisi, Ümmet sözcüsü olmamalıdır. 07 Kasım 1999