Yüz Güçlü Eleman
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Mart 2019
Perşembe
On kadar, çağdaş dünya standartları seviyesinde vasıflı, güçlü, üstün medyacı. On kadar, yine dünya çapında büyük hukuk mimarı. On kadar büyük pedagog ve eğitimci. Bir o kadar uluslararası çapta mimar. On kadar büyük modacı. On büyük düşünür ve edip. On kadar siyaset kültürünün en yüksek seviyesine çıkmış, politika satrancını herkesten iyi oynayan siyasetçi… Daha birkaç hayatî konu ve sahada bir kaç on kişi daha… On senelik bir tahsil müddeti içinde bir kişiye bir trilyon lira harcanmış olsa, yekûn yüz trilyon kadar bir meblâğ tutardı.
Müslümanlar son otuz sene içinde böyle yüz kadar vasıflı adam yetiştirmiş olsalardı şimdiye kadar kurtulmuş olurlardı. Sadece yüz kişi elbette yeterli olmazdı ama onlar arkalarından binleri, on binleri, yüz binleri, milyonları sürüklemesini bilirler ve başarırlar, alt kadroları hazırlarlardı.
Müslüman kesim son otuz yıl içinde Hâfız mektepleri, Kur’ân kursları, İmam-Hatip okulları, Yüksek İslâm Enstitüleri, İlahiyat Fakülteleri için yüz trilyon değil, belki de katrilyonlar harcadı, fakat hedeflerine ulaşamadı. Çünkü tarihin hiçbir devrinde olmadığı gibi bu devirde de hafızlarla, hocalarla, ilahiyatçılarla, dindar kişilerle dünya hakimiyeti kurulamaz, iktidar olunamaz.
Derleme, toplama kadrolarla bir yere varılamaz. Birinci ligde oynamak istiyorsanız, birinci sınıf bir oyun ortaya koymak istiyorsanız, mutlaka ve mutlaka en iyi oyuncuları seçecek; birinci sınıf, vasıflı, güçlü, üstün bir takım kuracaksınız. “Bizimkiler, kardeşler, yandaşlar, yoldaşlar, ihvan, bizdenler…” Peki bunların kalitesi, ihtisas dereceleri, bilgileri, kültürleri, mârifetleri, hünerleri ne kadardır?
Bugünün parasıyla bir trilyona bir eleman yetiştirmek… Dolarla iki milyon dolar eder. Dünyanın en iyi liselerinden birinde okutulacak. En az beş lisan öğrenecek. Osmanlıca, edebî-yazılı Türkçeyi mükemmelen bilecek. Ahlâk ve karakter terbiyesi almış olacak. Nefsini dizginlemiş bulunacak. Sanat ve estetik tarafı güçlü olacak. Şehir kültürüne ve görgüsüne malik olacak. Konvansiyonel eğitimin yanı sıra paralel ve alternatif eğitim görerek gerekli bütün vasıfları elde edecek. Yetişmemiş, yetersiz, genel seviyenin bile altında kalmış kabak gibi elemanlarla bir şey yapılamaz.
60’lı yıllarda dindar dostlarımdan bir zata, mevcut dinî eğitimin çok yetersiz olduğunu söylediğim zaman, bana şu cevabı vermişti:
Yarım yamalak elemanlarla hedefe varmanın mümkün olmadığını acaba o eski dostum görüp anladı mı?
Sanıyorlar ki, bir kişi onların efendisine, reisine, hazretine tâbi olur, eteğini tutar, kendini ona, gassalin elindeki meyyit gibi tamamen teslim ederse mesele halledilmiş olur. Hayır, mesele o kadar basit ve kolay değildir. Kuru kuruya Müslüman olmakla iş bitmez.
İşte medya işlerimiz. Bir türlü, karşıtlarımızı bu sahada yenemiyor, onların önüne geçemiyoruz. Barolar niçin Müslümanların kontrolünde değil?
Güçlü ve üstün bir basının yok, yine güçlü ve üstün televizyon kanalların yok, karşıtlarınınkinden daha güçlü yayın müesseselerine sahip değilsin, iyi kağıda dört renkli basılmış nefis sanat dergileri çıkartamıyorsun, bütün mücadele ve müsabaka dallarında rakiplerinin gerisinde bulunuyorsun ve ülkeye hakim olmak, kumandayı ele almak istiyorsun. Mümkün müdür, böyle bir şey?
Ciddî, efradını câmi ve ağyarını mâni bir plan ve program yok. Stratejik araştırmalar yapacak bir enstitü yok. Yeterli sayıda kurmay eleman yok. Sonra da olmayacak dualara âmin diyorsunuz.
Halk tabakasının aklı ve kültürü belki bu anlattığım şeyleri anlamaya, idrak etmeye yetmeyebilir. Peki okumuş, aydın geçinen, kendilerini allâme-i cihan sanan bazı Müslüman aydınların bu konuda mâzereti var mıdır?
Bir yandan kendimiz yüksek elemanlar yetiştirirken, öte yandan da karşı cepheden ve dış dünyadan güçlü, üstün, vasıflı beyinler ithal etmemiz gerekirdi.
Osmanlılar Müslüman olan kabiliyetli esirleri yetiştirmemiş, devşirme metoduyla en zeki, en kabiliyetli reâya çocuklarını din ü devlet hizmetine koymamış olsalardı o büyük imparatorluğu, o devlet-i ebed-müddeti ayakta tutabilirler miydi?
Müslümanlar ilk asırlardaki o harika fütuhatı, o yüksek medeniyeti nasıl gerçekleştirdiler?
Onca başarıyı, fetihleri, parlak medeniyet eserlerini
Her baron, her cemaat
deyip duruyor. Yaptıkları meydanda.
Müslüman kadınların mücevherlerini, altın bileziklerini topladılar, büyük ve güçlü bir
de ne oldu?
Dindar halkın yardımlarıyla kurulan bazı gazete ve televizyonların hal-i pür melâlini hep birlikte seyrediyoruz.
Nice baron var ki, kendilerini hâce-i evvel, akl-ı evvel sanıyor. Âyinesi işmiş kişinin, lâfa bakılmaz, esere bakılırmış. 31 Aralık 1999