Pazar

Vak’a Balıkesir’de geçmiş. Vatandaşın biri bir bankaya salı günü öğleden sonra üç buçukta 500 milyar lira yatırmış, çarşamba sabahı parayı almış, yirmi beş milyar reposu ile birlikte… Günde yüzde beş, yılda yüzde 1700 faiz. Bir günden az bir zaman içinde tam yirmi beş milyar lira kazanç… Bir trilyon yatırmış olsaydı, 50 milyar alacaktı.

Böyle bir kazancın ahlâka, hukuka, vicdana, akl-ı selime (sağduyu), insafa sığar tarafı var mıdır? Türkiye’yi hangi kafalar, hangi kafasızlar bu hale getirmiştir?

Faiz, faiz, faiz… Faiz memleketi ne hale getirdi görüyorsunuz. Riba ile, tefecilikle hiçbir ülke ve toplum âbâd olmaz.

Ankara’da bir herif yüzde on komisyon alıyormuş. Bu herif kimdir, hangi mevkide bulunmaktadır? Yazar mıyım hiç! Yazayım, beni mahkemeye versin, sürüm sürüm sürüneyim ve bir de tazminat ödeyeyim.

Herifin yüzde on komisyon aldığı tevâtür beyyinesi ile sâbittir. Onu, bulunduğu mevkiyi bilen ve tanıyan herkes aynı şeyi söylüyor. Sadece kendi yandaşlarına biraz tenzilat yapıyormuş. Yüzde on yerine yüzde sekiz alıyormuş, öyle ya kardeşlik var…

Bu memleketi kötü politikacılar batırdılar, bitirdiler. Şu ülkeye dört-beş yüz bin memur yeterli iken iki milyondan fazla memur aldılar. Yıllarca buğdaya, köylülerden oy alabilmek için dünya piyasalarının üzerinde fiyat verdiler. Zonguldak havzası kömür ocaklarına, yine oy karşılığında 13 bin fazla işçi aldılar. Böylece binlerce, on binlerce uygunsuz iş ettiler, sonunda memleket bu hale geldi.

Şu anda durum çok kötü ve Ankara’daki herif hâlâ yüzde on almaya devam ediyor. Birkaç trilyon kazansa “Artık bu kadar yeter” deyip haram kazanç devşirmeyi bırakacak mı? Bırakır mı hiç? Geberinceye kadar yolsuzluk yapmaya devam edecektir. Alışmış kudurmuştan betermiş.

Memleketin, milletin durumu çok kötü ama lüks otomobil, lüks mesken, lüks eşya, lüks tüketim piyasası çok iyi. Fiyatı ucuz arabalara rağbet edilmiyor; en pahalı, en lüks, en israflı otomobiller kapış kapış satılıyor. İstanbul’un etrafı özerk villa prenslikleriyle doldu. Sınırları var, sınır kapıları var. Gümrükten geçer gibi giriliyor içlerine. Buralardaki her villâ milyonlarca dolara satılıyor. Bir koruma, hizmetkâr ordusuyla güveni sağlanıyor, hizmetleri görülüyor. Türkiye’nin mutlu azınlığı halktan koptu, kendi gettolarına çekildi.

On milyonlarca fakir ve sıkıntılı halk ne yapacağını şaşırmış vaziyette. Geçinemiyorlar, kıvranıp duruyorlar. Zengin, varlıklı tabaka da şaşırmış. Onlar da, büyük kazançlarını nasıl yiyecekleri konusunda sıkıntı çekiyor. Yıllarca önce Etiler’de bir marketten çikolata alacaktım, baktım raflardaki bütün markalar Avrupa markası. Tezgahtara “Yerli çikolata yok mu?” diye sordum. Gözlerime bakarak, “Bizde yerli çikolata satılmaz” demişti.

Küçükpazar caddesindeki Unkapanı’na doğru gidiyordum. İki yol ağzında bir lokanta fiyatları iyice düşürmüştü. Kurufasulya, pilav, ekmek sadece 600 bin liraymış. Varlıklı tabakadan biri orada asla yemek yemez. Lüks otellerde, restoranlarda otuz milyona yemek yeniyormuş, ithal edilmiş nâdide şaraplar içilirse yekûn daha da büyüyormuş. Türkiye tezatlar ülkesi.

Cumartesi akşamları Ortaköy, Boğaz taraflarında yollar tıkanıyor; oralardaki diskoteklere lüks otomobilleriyle gelen mutlu azınlık çocukları yüzünden.

Müslüman kesimden de bazıları zıvanadan çıkmış vaziyette. Öylesine lüks, israflı, sorumsuz bir hayat sürüyorlar. Bu derelerin suyu nereden geliyor?

İslâm ahlâkında ve hukukunda borçlu, vâdesi gelince borcunu öder. İslâm’da borç ödemek farzdır. Mâkul ve meşru bir mâzeret dolayısıyla ödeyemediyse, alacaklıya durumu anlatır, mehil ister. Verirse ne âlâ, vermezse evini satar, bir mülkünü satar ve borcunu yine öder. Şimdi bu ahlâk ve hassasiyet var mı? Herifin biri alacaklısına ne demiş biliyor musunuz? “Allah bana versin, ben de sana o zaman öderim…” Zavallı sürüngen! Bazı hayatî gerçekleri bir kere söylemek ve anlatmakla iş bitmez. Kafalara ve gönüllere iyice yerleşinceye kadar bunları tekrar etmek gerekir. Riba meselesi de böyledir. Kur’ân’da “Ribacılar Allah ve Resûlü’ne savaş ilân etmişlerdir” meâlinde buyurulmuktadır. Hiçbir ülke, riba ile kalkınmaz, hiçbir toplum riba ile refah ve felâh bulmaz. Ribanın sonu felâkettir. Bunu herkes kafasına koysun ve ribadan uzak dursun. Bir de, açıkca riba olmayan, fakat şüpheli, karışık, kirli, bulaşık, şâibeli para ve ticaret işleri vardır ki, akıllı insanlar onlardan da uzak dururlar.

Riba ile zengin olanların âkibetleri çok kötü olacaktır. Allah’ın sillesinin ne zaman ve nasıl geleceği belli olmaz. Bütün haram paralar da böyledir… “Biz haram paralarla çok zengin olduk, karunî ve efsânevî servetler edindik, bir şeycik de olmadı, âfiyetle yiyip duruyoruz” diyenlere “Ne olduğunuzu değil, ne olacağınızı düşünün” cevabını veririm. Trafik kazalarında ölmek, sakat kalmak var; onulmaz hastalıklara yakalanmak var; bin türlü belâ var. Cezasız kalmayacaksınız.

Bu memlekette akıl almaz derecede çok kara, kirli, pis, haram para vardır. Memleket sanki talan edilmiştir. Ormanlar, çalılıklar, araziler yağma edilmiştir. Arazi mafyası yıllardan beri ormanları, çalılıkları yakıp duruyor. Bankaların altlarını oyup içlerini boşaltmak gangsterliği almış yürümüştür. Çok yüksek mevkideki bir devlet adamı bu gangsterlerden biri için “Benim canım ciğerim” diyebilmiştir. Hayalî ihracat, uyuşturucu ticaret ve trafiği, silah kaçakçılığı, rüşvet, kokuşma, gümrüklerdeki yolsuzluklar ve daha bin çeşit gayr-i meşru, gayr-i kanunî yolla elde edilmiş cehennem ateşi paralar. Bu kara, kirli, haram para pisliği temizlenmedikçe memleket iflâh olmaz, bu millet rahat bulmaz, bu devlet güç kazanmaz. Şimdi bazılarını en fazla rahatsız eden söz, “Nereden buldun?” cümlesidir. Evet nereden buldun? Babadan, dededen, aileden kalma helâl miras mı? Ticaret mi yaptın? Bir şey mi ürettin? İthalat, ihracat, nakliyat, inşaat mı yaptın?.. Evet söyle ey uğursuz, bunca parayı, serveti, sâmânı nereden buldun?

Kara, kirli, pis, haram, bulaşık işler ve kazançlar her ülkede var. Var ama oralarda bunun bir sınırı var; yüzde beşi geçmez. Devlet, siyasî iktidarlar, hukuk, adalet onlarla mücadele eder. Bizde yangın bacayı sarmıştır, kötülüklerin nisbeti yüzde doksana gelmiştir. Bunun sonu yıkılıştır, batıştır, bitiştir.

İşlerden yüzde on alarak korkunç servetler vuran adam kimdir? Hangi gruba mensuptur? Hayalî irtica tehdit ve tehlikesi konusunda yaygara kopartan büyük medya mensupları bu konuyu bir araştırsalar da, gereken yayını yapsalar iyi olmaz mı? 08 Ocak 2001