Cumartesi

 

Mayıs’ta Özbekistan’a bir haftalık bir seyahat yaptığımı yazmıştım. İnşaallah gördüklerimi, intibalarımı müstakil bir yazıda size arz edeceğim. Bugün Özbekistan ile ilgili sadece bir husus üzerinde durmak istiyorum.

Taşkent, Buhara, Semerkant, Şehr-i Sebz gibi yerleri gezdim, çarşılara pazarlara gittim, camilere, türbelere uğradım, çok çeşitli insanlar gördüm. Bir haftada kesin hüküm verilmez ama kanaatimce o ülkenin Müslüman halkının yüzde doksanı sağlamdır, yüzde onu bozulmuştur.

Bizdeki bozulma ise çok daha genel ve vahimdir. Yetmiş küsur yıllık bir Marksist-Bolşevik hakimiyeti, korkunç baskılara, eziyetlere, zulümlere rağmen onları bozamamıştır.

Bozulma ne demektir?

Bozulma millî kimliğini, inançlarını, ahlâk ve faziletini, millî kültürünü, kişiliğini yitirmek, yabancılaşmak; bilgi, aksiyon ve estetik boyutlarda dejenere olmak demektir

Özbekistan’da bizdeki kadar etnik köken çeşitliliği yoktur. Hakim unsur Özbek Türkleridir. Yüzde 7.5 Rus varmış. Tacik, Kazak, Karakalpak, pek az sayıda Yahudi, belki bizde olduğu gibi bir miktar crypto-Yahudi… Bizdeki altmış ayrı etnik köken çeşitliliği ile kıyaslanacak olursa onlardaki çeşitlilik pek basit, pek sadedir.

Özbekler yüzde doksan itibarıyla akıllı, ahlâklı, karakterli, çalışkan, çilekeş, azimli, hünerli, marifetli, sabırlı insanlar. Bu sıfat ve hasletler onları kısa zamanda selamete çıkartır.

Başşehir Taşkent nüfusunun yüzde kırkından fazlasının Rus olduğunu söylediler. Halkın büyük bir kısmı ayda otuz kırk dolar ile geçinmeye çalışırken birtakım bozukların, nomenklatura çocuklarının geceleri zevk ü sefa içinde yaşadıkları dikkatli gözlerden kaçmıyor.

Özbekistan halkındaki bozukluk yüzde 10 da, peki bizdeki yüzde acaba kaçtır? Bence, maalesef yüzde 90’dır. İsterseniz ticaret ve iş hayatı ahlâkından başlayalım:

Bonoların vadesinde ödenmemesi, çeklerin karşılıksız çıkması, verilen sözlerin tutulmaması millî ve yaygın bir spor haline gelmiştir.

Ticaret ve iş hayatı karşılıklı güven üzerine dayanır. Böyle bir güven olmazsa iktisat çöker. Bizde bu güven, bu güveni sağlayan ahlâk ve karakter kalmamıştır.

Turizm turizm diyoruz, bazı resmî şahsiyetler “Turizmimiz gelişiyor” şeklinde pembe beyanlarda bulunuyor, yem boruları çalıyor. Durum öyle midir?

Sultanahmet’te çok lüks, çok kaliteli bir turistik otelin kültürlü ve tecrübeli müdürü ile konuşuyorum: “Gelen turistlerin kalitesi çok düştü… Eskiden yüksek tabakaya mensup, çok görgülü ve çok kültürlü turistler geliyordu. Şimdi kalite feci şekilde düştü… Tâbir câizse ayak takımı turistler geliyor…”
diyor.

Turizmdeki bu kalite gerilemesinin, çöküşün sebebi nedir acaba?

Vaktiyle yaz aylarında akın akın Sarıyer’e gelen, orada ev tutan, çuvalla para bırakan Arap turistleri artık niçin gelmiyor acaba? İklim mi değişti, Boğaz mı değişti?.. Maalesef onları biz kaçırdık. Herkesi suçlamam ama birtakım ahlâksız, karaktersiz, soyguncu, yırtıcı, canavar adamlar Arap turistlerini yolunacak kaz sandılar ve bir sürü uygunsuz davranış sergileyerek, ülkemiz için altın madeni olan o kişileri nefret ettirdiler.

İstanbul’da turistlere halı satan hayli iş yeri var. Sultanahmet civarı böyle dükkânlarla kaynıyor. Yine hepsini suçlamıyorum ama halı konusunda da çok yanlış işler yapılmıştır. Benim iki yüz dolara satın alabileceğim bir halı turiste bin dolara satılmıştır. Honutçuluk denilen kötü bir iş yapılıyor. Bir turisti ikna edip dükkâna getiren ve ona halı sattıran aracıya yüzde otuz, yüzde kırk komisyon veriliyor…

Turizmde önemli olan kalitedir.

Antalya’ya bazen bir günde şu kadar uçak iniyor, şu kadar bin turist geliyormuş… Peki bunların kalitesi, sınıfı nedir? Bize genellikle en düşük gelirli ucuz turistler turlarla geliyor. Bu kalitedeki turist sayısında patlama olması ülkeye fazla kazanç getirmez.

Türkiye 1908’den beri bozulmaya mâruz bir ülkedir. Aradan bir asıra yakın zaman geçmiştir. Millet başlangıçta direnmiş, zamanla gevşemiştir. Hırsızlık son derece yaygın hale gelmiştir:

– Her zaman yazıyorum, Eminönü’nden Topkapı istikametine giden tramvaylarda beş dakikada bir Türkçe ve İngilizce “Sayın yolcular hırsıza dikkat…” anonsları yapılıyor.

– Önemli, hayati, milli bir müesseseye katılan gençlere bir torba veriliyormuş, “Paranızı, kıymetli eşyanızı bu torbaya koyunuz ve boynunuza asınız. Helaya giderken bile boynunuzda asılı kalsın…” deniyormuş.

– İstanbul’un kalabalık yerlerinde kapkaççılık ve hırsızlık vak’aları yaygın hale gelmiştir. Bunların önü bir türlü kesilemiyor. Burada yazamam ama halk arasında, esnaf arasında bu işin çok teşkilatlı olduğuna, hırsız ve kapkaççıların korunduğuna, hatta bazılarının onlarla ortak olduğuna dair yaygın bir söylenti vardır. Bunlara inanmak zordur. Lakin “Şüyuu vukuundan beter” (Söylenip dillere düşmesi, gerçekten olmasından daha kötü) diye bir tabir vardır…

– Hırsızlık o kadar yaygın bir hale geldi ki, bazı camilerde şu mealde çirkin ve iğrenç yaftalar görülüyor: “Aziz Müslüman! Pabucuna dikkat et!”

Ülkemizde bozukluğun, pisliğin, yokluğun menbaı bazı büyük gazete ve televizyonlardır. Yalan dolan, seks, jakoben din düşmanlığı, rezilane gece eğlenceleri haberleri, mankenler, şarkıcılar, futbolcular, asparagas haberler… Büyük gazeteleri ve televizyonları kullanarak yüz milyonlarca dolarlık vurgunlar…

Öğretmenler için “Genç nesiller sizin eserinizdir…” lâfı edilmiştir. İsterseniz sizinle şöyle bir tecrübe yapalım. Bir İstanbul lisesinin boşalma saatinde o civarda dolaşalım. Okulda takım elbiseli, kravatlı olan çocuklar, kapıdan çıkar çıkmaz gömlek yakalarını açıyor, bir iki düğmesini çözüyor, kravatı gevşetiyor, gömleğin eteklerini pantolondan dışarıya çıkartıyor. Bazısı ağzına bir sigara alıyor. Üç beş kişilik gruplar halinde gayet laubali, gayet ciddiyetsiz bir şekilde ha ho hi diye yüksek sesle gülüşerek, bağırıp çağırarak yürümeye başlıyor. Manzaraları ülkenin geleceği bakımından hiç de iç açıcı değil. Bu çocuklar okul kapısından çıkar çıkmaz niçin apaşlaşıyor? Okullarda onlara bilginin ve kültürün yanında görgü, yüksek karakter, ahlâk, fazilet aşılanmıyor mu?

Netice-i kelâm olarak derim ki:

Bizde büyük bir bozulma olmuştur. Bu bozulma iç ve dış düşmanlarımız tarafından kasıtlı olarak yapılmıştır. Türkiyeliler bilgiye, ahlâka, fazilete, ilme, irfana, yüksek karaktere, görgüye, kendi millî kimlik ve kişiliklerine, hikmete (bilgelik) dönmedikçe bugünkü gibi esaret, zillet, sömürülmek, hakları yenmek gibi olumsuzluklar içinde çırpınıp ve sürünüp duracaklardır! 22 Haziran 2003