Yüzde Yüz Gerçek Demokrasinin Şartları
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Ocak 2019
Cumartesi
Bazılarının iddia ettiği gibi bu memleket halkının yüzde 99’u veya 98’i Müslüman olmasa bile, bizde
Biz Müslümanlar Hazret-i Muhammed’in Allah katından getirdiği din ve şeriatın insanlara ebedî mutluluk kazandıracağına ve dünyada güvenli ve haysiyetli bir hayat sürmeye vesile olacağına inanırız.
Ateistler, İslâm karşıtları bizim bu inançlarımıza katılmazlar. Onların bir kısmı din olgusunu kabul eder ve dinle savaşmaz, dine ve dindarlara karşı agresif (saldırgan) tavır almaz. Bir kısmı ise azınlıkta olmalarına rağmen dindarları iç-düşman, tehlike ve tehdit olarak görür ve saldırır.
Bir ülkede tam ve gerçek bir din, inanç, dinine göre yaşamak hürriyeti varsa orada gerçek bir demokratik sistem olabilir. Bunlar yoksa demokrasinin ancak adı olur, kendisi olmaz. Sovyetler Birliği yıkılmadan önce sürü sepet
vardı. Bunların demokratikliği de, cumhuriyet oluşları da gerçek değildi. Çünkü onlar ideolojik sistemlerdi. Onlarda din, inanç, inandığı gibi yaşamak hakkı ve hürriyeti yoktu. Onlarda çoğulculuk yoktu. Onlarda, farklı ve aykırı düşünmeye izin verilmezdi.
(1) İdeolojik olmayacak. Resmî ideoloji sultası bulunmayacak.
(2) Hukukun üstünlüğü prensibini kabul etmiş olacak. Son sözü hukuk söyleyecek.
(3) Hukuku âdil olacak.
(4) Siyasî sistem ile halk iradesi arasında paralellik, uyum, mutabakat olacak.
(5) Evrensel insan haklarına ve hürriyetlerine saygılı ve bağlı olacak. (Sadece saygılı olmak yetmez, aynı zamanda bağlı olması gerekir.)
(6) Millî kültüre ve kimliğe ters düşmeyecek, onlarla uyumlu olacak.
(7) Yazılı-edebî lisana ve tarihe saygılı olacak, onları manipüle etmeyecek, bozmayacak, çarpıtmayacak.
(8) Halk iradesinin, millî kimlik ve kültürün üzerinde
, gizli, zorba, dediğim dedik, realpolitikçi iradeler bulunmayacak.
Yirminci yüzyıl, bir
asrı idi. Artık birkaç istisna dışında yeryüzünde ideolojik sistemli devlet kalmamıştır. Almanya’da Nazizm, İtalya’da Faşizm, İspanya’da Frankizm, Portekiz’de Salazarizm, Rusya’da Marksizm-Leninizm… mâzide kalmıştır, tarih olmuştur. Resmî ideoloji ile demokrasi bağdaşmaz, bir arada yürümez.
Şayet bir ülkede hukukun, adaletin, millî kimliğin, millî iradenin, millî kültürün, millî tarihin, millî menfaatlerin üzerinde sorumsuz, dokunulamaz, tartışılamaz, kendisinden hesap sorulamaz, ne yaparsa doğru yapar bir ideoloji varsa o memleket karanlıklar içinde yüzüyor demektir. Kızıl Çin, Mao zamanında resmî ideoloji baskısı ve zorbalığı altında eziliyordu. Küçücük Tayvan, Kıt’a Çin’den çok daha başarılı, çok daha üretken, çok daha canlı idi. Çin’in rahatlaması, ticarî ve iktisadî bir dev olması, resmî ideoloji, Maoizm cenderesinin gevşemesinden sonra gerçekleşmiştir.
Müslüman bir ülkede İslâm ile demokrasi bağdaşabilir, uyum içinde olabilir.
Halkın büyük ve ezici çoğunluğu Müslüman olduğu için halk iradesi, demokrasi, İslâm birlikte olabilir.
Günü geçmiş, miadını doldurmuş, fosilleşmiş ideolojiler bir devlete, bir ülkeye, bir halka ağır bir yük, vahim bir köstek teşkil eder. İş o raddelere gelebilir ki, resmî ideoloji yüzünden batma, parçalanma, çözülme, yıkılma tehlikesi belirir.
Din büyüğü, iman ettiği dini, insanlara tebliğ etmiş olan Peygambere uyan kimsedir. Kur’ân,
buyuruyor. Peygamberi örnek almayan, Peygamberi taklid etmeyen, O’nun getirdiği şeriata uymayan, O’nun ahlâkıyla ahlâklanmayan, O’nun sünnetine yapışmayan kimse kesinlikle din büyüğü olamaz.
Peygamber, bazen eline imkân geçtiği halde, bütün ömrü boyuncu buğday ekmeği ile eti doyasıya yememiştir. O gönüllü olarak fakirliği seçmiştir. Peygamber, parayı hiç sevmemiştir. Para biriktirmemiştir, öldüğünde terekesi içinde para (altın gümüş) çıkmamıştır.
Parayı çok seven adamlar nasıl din büyüğü olabilirler? Dini imanı para olan kişileri din büyüğü sananlar büyük ahmak ve eblehlerdir. Peygamber gelmiş, geçmiş, gelecek bütün insanların en büyüğü, seyyidi idi ama bununla öğünmemiş, iftihar etmemiştir. Benlik delisi adamlar din büyüğü olabilir mi?
Peygamber yüzde yüz taklid edilemez.
Ahlâkı, huyları, yaşayışı, davranışları, karakteri Peygambere tamamen zıt olan kişi din büyüğü değil, sahtekâr ve alçağın tekidir. Kişide ne kadar benlik varsa, o derece İslâm’dan uzaktır. Ben ben ben… Allah, benliğinin belâsını versin!
Peygamber kuru hasır üzerinde yatıyordu da, hasırın izleri mübarek vücudunda iz bırakıyordu. Aşırı lüks, aşırı konfor, gösteriş, şatafat, debdebe, şaşaa, ihtişam, gösteriş içinde Nemrud ve Firavun gibi hayat sürenler kendilerini İslâm büyüğü olarak tanıtmasınlar. Onlar küçük insanlardır.
Peygamber bazen günlerce aç kalırdı. Peygamber zerre kadar dünya nimetlerine, dünya servetlerine dönük değildi. Dünyaperest, altınperest, dolarperest, europerest, paraperest, malperest kişilerin büyüklüğü ismden ve resmden ibarettir. Kur’ân para istiflemeyi (kenz yapmayı) yasaklamış, haram kılmıştır. Âyette para istifleyicileri âhirette acıklı bir azapla
Peygamber, bulduğunu muhtaç Müslümanlara dağıtmıştır. Sevgili torunu Hazret-i Hasan (Radıyallahu anh) çocukluğunda bir gün zekât hurmaları yığınından bir hurma alıp ağzına attığında, kendisini gören Peygamber o hurmayı torununun ağzından çıkartmıştır.
Müslüman halka din büyüğü nasıl olur, onun başlıca sıfatları, ahlâkı, karakteri nelerdir, bunları iyice öğretmek gerekir. İslâm hem bir müjdedir, hem de bir uyarı. Müjdelenen izzete, saâdete, kurtuluşa erebilmek için Peygambere uymak gerekir.
Müslümanları bu konuda hangi kurum, kimler uyaracaktır? Gerçek din büyüklerine, Peygamberin izinden gidenlere, sahiden hizmet edenlere hürmet ediyor, ellerinden öpüyor, dualarını bekliyoruz. Sahte din büyükleri ise bizden berî olsunlar…
Felaketler, musibetler, belâlar, afetler kırmızı mühürlü davetiye ile geliyorum demez. Ansızın gelip çatarlar. Günümüzde ise nice felâketin kapımıza yaklaştığına dair alâmetler zuhur etmiştir. Sadece tam günü ve saati belli değildir. Peygamber “Sadaka
(iyilik, hayır hasenat)
buyuruyor. Gaflet etmeyelim. Elimizden geldiği kadar muhtaçlara, fakirlere, sıkıntı içinde kıvrananlara yardım edelim. Asıl sigorta bunlardır Felâket, belâ, musibet geldikten sora “Ah keşke sadaka vermiş, hayır işlemiş olsaydım…” diye hayıflanmanın bir kıymeti olmaz. Kişiye, yediğinden dolayı sevap yazılmaz. Hattâ, aşırı yiyorsa, lüks yiyorsa, israf ediyorsa günah yazılır. Lakin başkasına (Allah rızası için) yedirirsen sevap kazanırsın, ilâhî rızaya nail olursun.
(profesyonel dilencilere değil)
11 Şubat 2007