Zâlimler Cezasız Kalmaz
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Şubat 2019
Perşembe
İnsanlığın geçmişini, bugünkü halini ve geleceğini anlamak, sezmek, tahmin etmek için sadece zekâ yeterli değildir. Japon asıllı Amerikalı Fukuyama, Sovyetler Birliği dağıldıktan, Marksist ideoloji iflas ettikten sonra ne demişti? “Tarih bitti… İnsanlık ve dünya bir barış, huzur ve mutluluk çağına girdi…” Dediklerinin tam aksi çıktı. Fukuyama hiç şüphe yok ki, parlak bir zekaya, iyi bir tahsile sahipti ama zekâsının yanında aynı miktarda akla, hikmete, sezgiye, eski tabirle hadsî boyuta malik değildi.
Bugün, Fukuyama kadar zekası olmayan birtakım politikacılar ortaya ucuz senaryolar koyuyor, geleceğe dair basit ve gülünç fikirler ileri sürüyorlar. 1914’te, Osmanlı devletinin Birinci Dünya Savaşı’na girmesi arefesinde de, neler söylenmişti.
Bundan asırlarca önce bazı hükümdarlar savaşlara girmeden önce müneccimlere, kâhinlere danışır, onların fikirlerini alırmış. Bu devrin strateji uzmanları, büyük düşünürleri, gerçeği ve geleceği gören akıl sahipleri eski müneccim ve kahinlerin yerlerini tutuyor. Acaba, büyük kararlar verilmeden önce bunlara danışılıyor mu?
Efendim, çaresi yok, Amerika’yı desteklemek zorundayız… Gerçekten başka çare yok mudur? Uzmanlar bu konuda ne diyor?
Türkiye halkı, yakın tarihte, hiçbir konuda bu kadar birlik olmamıştı. Halkımız savaş istemiyor. Halkımız, devletimizin ABD’yi desteklemesini istemiyor. Halkımız, hiçbir haklı sebep ve gerekçe olmadan komşumuz ve din kardeşimiz Irak’a saldırılmasını istemiyor. Halkımız, İsrail’in güvenliği için büyük sayıda sivilin, çocuğun, Müslümanın nâ-hak yere öldürülmesini istemiyor. Halkımız Irak’ın bölünmesini istemiyor. Halkımız güney komşumuzun işgal edilmesini ve askeri bir işgal rejimi ile idare edilmesini istemiyor. Halkımız, evdeki hesaplar çarşıya uymadığı taktirde ülkemizin de ateş içine atılmasını ve halkımızın perişan olmasını istemiyor.
Evet Türkiye halkı yüzde doksan beş savaş istemiyor, Amerika’ya destek verilmesini istemiyor.
Meclis madem ki, milletin meclisidir, böyle önemli ve hayatî bir konuda yapılacak müzakerelerin, tartışmaların açık celsede yapılması gerekmez mi? Bazıları halktan neyi saklamak istiyor?
Birtakım Müslümanlara, İslâmcılara ne oldu?.. Onlar daha yakın bir zamana kadar Amerika’ya, İsrail’e ateş püskürüyordu. Şimdi, o eski söylediklerinin tam tersini yapıyorlar. Bu değişikliğin sırrı nedir? Son birkaç yıl içinde kapalı kapıların ardında, gizli toplantılarda birtakım Yahudilerle neler konuşulmuş, ne gibi sözler verilmiştir?
Tarihte Bonapart’lar vardır, Bonapartizm vardır. Türkiye’de bonapartist bir düzen mi kurulmak isteniyor?
Parti disipliniymiş… Eyvallah. Elbette siyasî bir partinin iç nizamı, disiplini olacaktır ama o nizam ve disiplinin üzerinde devletin, ülkenin, milletin yüce menfaatleri vardır.Hem milletvekilleri, seçildikten sonra bütün ülkenin, bütün halkın vekili olurlar.
Efendim biz takiye yapıyoruz. Amerikalıları ve Yahudileri kullanıyoruz, âlet ediyoruz, asıl gayemiz ve hedefimiz dâvamıza hizmet etmektir… Peki siz takiye yapıyorsunuz da Amerikalılar ve Yahudiler yapmıyor mu? Onlar sizden daha zekidir. İş zekaya kalırsa, bu şeytanî satrancı siz kaybedersiniz.
Meclis’in gizli ve kapalı celsesinde de zabıt tutulacak; Resmî Gazete’de yayınlanmayacak ama saklanacak ve ileride neşr edilecektir. Diplomatlar gizli görüşmeler yaparken, onların da zabıtları tutuluyor, arşivlere konuluyor, aradan yeterli bir zaman geçtikten sonra tarihçilerin mütalaasına izin veriliyor. Ancak, anlaşıldığı kadarıyla, son birkaç yıl içinde Türkiye içinde, dış ülkelerde, Washington’da, Tel Aviv’de bazı gizli, esrarlı, kapalı görüşmeler yapılmış ve bunların zabıtları tutulmamıştır.Türk politikacılarının yabancı bir başkentte, yabancı devlet adamlarıyla gizli görüşme yaparken yanlarında oradaki elçilik veya konsolosluk mensuplarından birinin veya birkaçının da bulunması gerekli olduğu halde bu kurallara da riayet edilmemiştir. Zabıt tutulmuyor, elçi veya konsolos çağırılmıyor ve Washington’da bir otel odasında Yahudi Amerikalı diplomat ve bürokratlarla konuşuluyor. Ne konuşuluyor? Belli değil!
Amerika bize para verecekmiş…Karagözlerimiz için değil, Irak savaşında kendisini desteklememiz, ordularının ve silahlarının ülkemize çıkmasına imkân tanımamız için verecektir. Türkiye dışarıdan saldırıya maruz kalmamış, yabancı ve düşman bir devletin askerî kuvvetleri sınırlarımızı zorlayıp vatanımızı işgale başlamamış. Peki, bu gibi şartlar yoksa ABD ordusunun ve silahlarının ülkemizde ne iş var?
Irak’la bizim gibi komşu olmayan, dini Müslüman olmayan, yaklaşan savaş onları bizim kadar ilgilendirmeyen nice ülkede milyonlarca halk toplandı; yürüyüşler, mitingler yaparak savaşı protesto etti. Biz onların hepsinden fazla bu işle ilgiliyiz, nüfusumuz da maşaallah yetmiş milyon fakat bizde kayda değer bir halk hareketi olmadı. Halkımız maalesef sindirilmiş, ezilmiş, tepkisiz hale getirilmiştir. Lakin büsbütün de tepkisiz değildir. On milyonlarca Türkiyeli şu anda kan ağlamaktadır. Bu halk; infiallerini, öfkesini, tepkisini içine atmaktadır. Birtakım kimselerin de en fazla korkması gereken budur. Zira günün birinde patlar. Ne zaman, nasıl patlar, sonra ne olur?..
Akıllı devlet adamları ülkelerini, halklarını eşek arısı kovanlarından uzak tutarlar. Kuzey Irak şu anda böyle bir kovandır. Son derece dağlıktır, oradaki halk silahlıdır, bize düşman ordular ve gerilla teşkilatı vardır.
Tahminim şudur ki, işler sarpa sarınca hürriyetler askıya alınacak ve medya gemlenecektir. Ondan sonra bu okuduğunuz yazı gibi yazılar yazmak imkanı ortadan kalkacaktır.
İstikbale ait birkaç senaryo ve tahmin bulunuyor. Birincisi ve en hafifi şudur: Savaş birkaç haftada bitirilir. Irak, ABD tarafından işgal edilir, bir Amerikan generali oraya genel sömürge valisi tayin edilir. Aldığımız birkaç milyar dolar bize kar kalır…
İkinci ihtimal: Savaş çabuk bitmez, yangın büyür, ateş bacayı sarar, etrafa, bize de sıçrar. Ondan sonra ne olur? Ne siz sorun, ne ben söyleyeyim…
Üçüncü ihtimal: Felaket daha da büyük olur; nükleer bombalar ve füzeler patlatılır, kimyevî ve biyolojik silahlar kullanılır, büyük sayıda insan ölür, koskoca bir İslâm ülkesi harap türab olur, milyonlarca halk yere serilir. Bundan yedi yüz küsur yıl önce vahşi Hülagû orduları Bağdad’ı tahrip edip halkını kılınçtan geçirdikleri çağda bugünkü gibi medya ve iletişim yoktu. Irak’ta cereyan edecek savaş ve facialar günü gününe, saati saatine milyarlarca insana gösterilecektir.
Lanet diye bir şey vardır. Allah’ın lanetine uğramak çok korkunç, çok feci bir felakettir. Allah zalimleri sevmez. Allah kan dökücüleri sevmez. Zalimlere ve zulümlerine yardımcı olanlar da zalimdir. Onların hepsine bu dünyada ve ahirete ceza ve azap gelir.
İnsanların gazabından kurtulmak belki mümkündür ama Allah’ın gazabından ve azabından kurtulmak mümkün değildir. Bazıları, kendi şahsî ikballeri ve menfaatleri için yaptıklarının elbette hesabını verecek, cezasını çekecektir. 28 Şubat 2003