«Aşıların tehlikeleri» kelimelerinin İngilizce, Fransızca, Almancalarıyla internetten arayın, karşınıza belki de milyonlarca veri çıkacaktır. Bunların bir ikisini okuyunca, kafanızdaki birtakım peşin hükümler yıkıldığını göreceksiniz.

Kimyevî ilaçlarda olduğu gibi aşıların ardında da milyarlarca dolarlık menfaatler vardır.

Birtakım ilaç firmaları ve fabrikaları aşılarla büyük kazançlar elde etmektedir.

Aşıların faydaları var mıdır? Zararları nelerdir? Her hastalığın aşısı var mıdır? Bazı aşılar kaş yapayım derken göz çıkartmakta mıdır? Aşıdan ölen çocuklar ve büyükler vardır?

Bendenizin fikri şudur: Bir aşının etkili ve faydalı olduğu yüzde yüz biliniyorsa, tecrübe edilmişse, yaptırılmasında zaruret varsa yaptırılsın. Bilgi yeterli değilse, zaruret yoksa yaptırılmasın.

Bir işte milyarlarca dolarlık bir menfaat varsa, zararlı da olsa onu önlemek çok zordur.

Kaç sene oldu… Dış dünyadan Türkiyeye korkunç bir salgın hastalık geliyor yaygarası kopartmışlar ve bütçeden muazzam paralar ödeyerek aşı satın almışlardı. Sonra ne olmuştu? Bilenler bilmeyenlere anlatsın…

Tıbbın iki yüzü vardır: Birisinde hastalara hasta olarak bakılır. Öteki yüzde hasta değil, müşteri vardır. İşte bu müşteri yüzü birçok kötülüğe yol açar.

Tıbbın yüzde ellisini faydalı görür, kabul ederim. Öbür, “müşteri” yüzünden bucak bucak kaçarım.

Fotoğraf çektirir gibi emar mı nedir onun çektirilmesinden hiç mi hiç hoşlanmam.

Gerekiyorsa, zaruret varsa elbette ilaç kullanırım ama ilaç kullanırken, bırakın yoğurdu üfleyerek yemek, dondurmayı bile üfleyerek tüketirim.

Hastahaneye yürüyerek gidip, sedye veya ambülansla çıkmak istemem.

Dünyada, ortodoks tıp kilisesinin yanında, yirmi çeşit başka tıb ekolü vardır. Onlardan da yararlanırım.

Kur’ânın şifa olduğuna kesin olarak inanır ve (mesela) tedavi maksat ve niyetiyle Fâtiha okunup üflenmesinin faydalı ve tesirli olduğunu bilirim.

Soğuk algınlığı ve gribe karşı lavanta çayının ve yağının çok etkili olduğunu tecrübe ile öğrenmişimdir.

Yarı kıymetli taşlar, kristaller nice hastalıkları iyi etmektedir.

Bazı şifalı bitkilerin yağlarını sadece koklamak bile faydalı olmaktadır.

Hakikî kepekli buğday ekmeği hem gıda, hem şifadır.

İyi, canlı, doğal su hem susuzluğu giderir, hem şifa bahş eder.

Katışıksız doğal bal şifa üstü şifadır. Günde bir tatlı kaşığından fazla yememeli. Fazla yenirse şifa olmaktan çıkar, zehirler ve dertlendirir.

Ölüm dışında bütün, tekrar ediyorum bütün hastalıkların şifası vardır. Aramalı, bulmalı, kullanmalı.

Devamlı olarak beyaz, bembeyaz, en beyaz ekmek yiyenler uzun vadeli intihar etmiş olur.

Devamlı olarak lüks, ağır yemek yiyenlerin sonu gut hastalığına ve daha nice illete yakalanmaktır.

Müslüman haftada bir şu mönüyü yemelidir: (1) Tereyağlı tarhana çorbası… (2) Sebzeli harçlı nohutlu esmer bulgur pilavı… (3) Salata veya cacık… (4) Siyah erik kurusu hoşafı… Sâlih, kanaatkâr, faziletli Müslüman için bu bir ziyafettir. Besmeleyle başlasın, bitince elhamdülillah desin ve Allaha şükr etsin. Beğenmeyene, dudak bükene çok acırım ve notunu kırarım. (Cacığın üzerine en az beş baharat (Kuru nane… Kuru kekik… Reyhan… Zahter… Çörek otu) dökülecek, biraz sarımsak konulacak ve sızma zeytinyağı gezdirilecek…)

Bugünkü tıp endüstrisine ve ilaç sanayiine bol miktarda hasta lazımdır. Hastaların sayısı ne kadar artarsa tıp ve ilaç tacirleri o kadar memnun, mesrur ve mes’ud olur.

Yanlış anlaşılmasın, iftira edilmesin, tıbbın tamamını inkâr etmiyorum, yüzde ellisini (şu hasta yerine müşteri diyenini) red, inkâr ve tenkit ediyorum. İyi, faydalı, merhametli, vicdanlı tarafı başımın tacı olsun.

(İkinci yazı) Ayağını Denk Al

Ortalık toz duman, sen ya farkında değilsin yahut önemsemiyorsun.

Halk birbirinden kopuk, kimisi birbirine düşman kamplara bölündü. Sen bunu umursamıyorsun.

Kültür seviyesi düştükçe düşüyor, bu düşük kültürle Türkiye ayakta durmaz. Senin gündeminde böyle bir madde ve konu yok.

Bu kafayla, bu zihniyetle, bu gidişle ülkemiz Suriye’ye, Irak’a, Mısır’a benzeyebilir. Sende böyle bir korku ve endişe göremiyorum.

Sen, bütün dikkatini (sende dikkat varsa) madalyonun ön yüzündeki günlük hayatın rutin işlerine vermişsin, arka yüzündeki dehşetli gidişata gözünü kapatmışsın.

Sen tarihin akışında büyük ârızalar, kazalar, kopukluklar olduğunu bilmezlikten geliyorsun.

Doğuda, güneydoğuda yer yerinden oynuyor, sen bunların haberlerini bile doğru dürüst öğrenmiyorsun.

Sen Müslüman geçiniyorsun, lakin dinini yaşamıyorsun.

Sen, bundan iki bin yıl kadar önce Vezüv yanardağının patlayıp Pompei ve Herculanım şehirlerini ahalisiyle birlikte yok ettiğini biliyorsun ama zamanımızda böyle bir şey olmaz sanıyorsun.

Sen, beyinsizin birinin (Hâşâ) “Bu gemiyi Allah bile batıramaz” dediği Titanic’in, ilk seferinde battığı, büyük sayıda yolcunun öldüğü gerçeğinden habersiz gibisin.

Sen Sodom Gomore’nin, Ad ve Semud kavminin nasıl helak edildiğini biliyor musun?

Sen, azan zalim fâsık fâcir âsi toplumların sonunun iyi olmayacağını algılayamıyorsun.

Sen, namazı yitiren ve şehvetlerine uyan Müslümanların çok ama çok kötü bir yolda olduklarının farkında değilsin.

Senin kafanda jakuzi çalkantıları var… Faiz dolar euro altın… Hangi hisse senetleri kazandırıyor… Korkunç bir gaflet içindesin.

İçindeki şeytan seninle, kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor.

Oto kafa… Cep kafa… Ekran kafa… Mide kafa…

O hale düşmüşsün ki, Müslüman olduğun halde, Ayasofya artık açılsın diye haykıramıyorsun.

Osmanlıca konusunda yer yerinden oynuyor, sen neredesin?

Geçen bayramda İstanbul’dan Bolu’ya on iki saatte gitmişsin, döndükten sonra ne bayram yaptık ne bayram demişsin.

Ölümler sana ders olmuyor. Geçenlerde Fatihteki bir cenazede tanıdıklarınla gülüşüp latife etmişsin.

Seni mahv edecek bir şey söyleyeyim mi?.. Evinden devamlı olarak bayat ekmek atılıyormuş çöpe. Umurunda değil ama ayaklarını denk al, ekmek adamı çarpar.

Ne demek mi, istiyorum:

Uyan uyan uyan!… Şuurlu Müslüman ol… Kazalara karşı tedbirli ol… İsraf azgınlığını bırak… Müslümanlarla kardeş ol… Madalyonun arka tarafına bak… Kesin emirleri yerine getir ve kesin yasaklardan uzak dur… İtikadını düzelt… Namaza dikkat et… Zekatını doğru dürüst ver… Tufandan halâs olmak için Kur’ân, Sünnet, Şeriat, ahlâk, fazilet, hikmet gemisine bir an önce kapağı at. 21.12.2014