Zavallı Türkiye
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 17 Şubat 2019
Çarşamba
Bizim bütün gayretlerimiz ülkeyi böldürtmemek içindir diyorlar. Ülkeyi uçurumun kenarına getiren onların yanlış siyasetleri, kötü idareleri, bozuk ideolojileridir.
Türkiye kimliğinin temel unsuru olan İslâm’la kıyasıya mücadele ediyorlar. Bunu da devlet adına yaptıklarını söylüyorlar. Devletimizi böyle bir şeyden tenzih ederiz. Devletimiz, ülkesinin ve halkının hâkim dini ile savaşmaz.
Türkiye’de İslâm’la savaşan kesinlikle devlet değildir. Kendilerini devletle özdeşleştiren bazı egemen zümrelerdir. Devlet başkadır, onlar başka.
Devlet, halk ve ülke olarak Türkiye için en zararlı şey mânasız, saçma, akıl dışı bir din–yönetim savaşıdır.
Devlet adını kullanarak hiçbir gücün din ile savaşmaya hakkı yoktur. Bırakınız vatandaşlar din, inanç, vicdan, inandığı gibi yaşamak konusunda tam mânasıyla hür, serbest olsunlar. Böyle bir şeyden devlete de, ülkeye de, halka da bir zarar gelmez.
Türk halkının İngiltere, Amerika, Kanada, Batı Avrupa ülkeleri Müslümanları kadar hür olmak hakkı yok mudur?
Birileri bu soruya “yoktur” cevabını veriyor. Niçin yokmuş? Türkiyeliler niçin o ülkelerdeki din ve inanç hürriyetine lâyık değillermiş?
En geniş mânada din ve inanç hürriyetinin olmadığı bir yerde gerçek demokrasi de yoktur.
İnsan hakları deyip duruyorlar. İnsan haklarının birinci maddesi din ve inanç hürriyeti değil midir?
Ben bir Müslüman olarak kendi öz vatanımda niçin Farmasonlar kadar hür, korkusuz, güven içinde yaşamayacakmışım?
Ben kendi vatanımda niçin Sabataycılar kadar hür, serazad, korkusuz bir hayat süremeyecekmişim?
Dünyanın hangi ileri, medenî, hukuklu, demokrat ülkesinde insanlar inançları, dinî kanaatleri yüzünden baskıya mâruz kalıyor, mahkemeye veriliyor, hapse atılıyor?
Hiçbir medenî ülkede dinî inançlar tartışılmaz. Alimler, düşünürler seviyesi yüksek kitaplar yazarak bu konularda fikir ve görüşlerini beyan ederler, tenkit yapabilirler ama politikacılar, bürokratlar, yöneticiler, medyacılar kesinlikle dine ve dindarlara karışamaz.
Amerikan anayasasının 1789 tarihli zeylinde
“Senato din konusunda kanun yapamaz” denilmektedir. Devlet dine karışamaz, birileri devleti kullanarak din ile savaşamaz.
Hiçbir medenî ve ileri ülkenin büyük medyası uluorta dine saldırmamaktadır.
İdeolojiler, sistemler, metodlar, fikirler, görüşler, tezler tartışılabilir ama din tartışma dışıdır. Başkalarının dinine saldıranlar zahirde medenî gibi görünseler de vahşi, bedevî, saygısız, terbiyesiz kimselerdir.
Dinî konularda ihtisası (uzmanlığı), yeterli kültürü olmayanların din konusuna karışmaları en hafif tâbirle edepsizliktir, densizliktir, kendini bilmezliktir.
Birtakım politikacılar, medyacılar din konusunda hem savcılık, hem hâkimlik, hem de cellatlık taslıyor. Onların bu davranışları korkunç ve iğrenç bir ilkelliktir.
Alnı secdeye varmaz bir herif çıkıyor, Müslümanlar ibadetlerini Arapça Kur’an ve dualarla değil, Türkçe tercümelerle yapmalıdır diyor. Hangi hakla Müslümanların din işlerine karışıyor?
Eskiden kadın memurların pantolon giymesi yasaktı, sonra bu yasak kaldırıldı. Müslüman memurelerin ve öğrencilerin başlarını örtme yasağı ise inatla sürdürülüyor. Gerçek bir demokraside, hukukun üstünlüğü sisteminde din, vicdan, inanç hürriyetine aykırı kanun ve nizamların değiştirilmesi gerekmez mi? Dünyanın bütün medenî ülkelerinde dindar Müslüman kız öğrenciler örtülü olarak üniversitelere gidebiliyorlar da Türkiye’de niçin gidemiyorlar?
Statükoyu korumakta inat ediyorlar. Türkiye’nin batması pahasına din–yönetim kavgasını sürdürüyorlar.
İnatçı statükocular ülkelerini, halklarını, devletlerini gerçekten sevmiş olsalardı; korumak ve yüceltmek isteselerdi bu inadı sürdürmezlerdi.
Türkiye soyuluyor, Türkiye talan ediliyor, Türkiye bin çeşit hıyanete uğruyor. Din ile, dindarla savaşanlar niçin soygunla, talanla, hıyanetle gereği gibi mücadele etmiyor?
Nice soyguncu ve vatan haini zamanaşımı ile paçasını kurtardı; nicesi af ile aklandı paklandı; nicesi de Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin pençesinden alınıp başka mahkemelere verildi.
Vaktiyle büyük şehirlerimizden birini talan eden mâlum, mâhut, ünlü bir Talancı, haram yollarla elde ettiği milyonlarca dolarlık kara para ile şimdi keyf çatıyor. Onun başını kimse ağrıtmıyor.
Ömürleri boyunca ticaret ve sanayi gibi bir iş yapmamış olan birtakım adamlar şimdi milyonlarca dolarlık köşklerde yalılarda oturuyor. Onların kara, haram, necis, kirli, şaibeli servetlerinin hesabını soran yok.
İrtica en büyük tehlike ve tehditmiş… Peki, yekûnu 150 milyar dolara ulaşan kara para Türkiye için bir tehdit ve tehlike değil mi?
Ayda otuz, kırk, elli bin dolar maaş alan, eski Hint mihraceleri gibi tantanalı ve şaşaalı lüks hayatlar süren medya baronları benim dinime, imanıma, vicdanıma saldırıyor ama onlara dur diyen biri çıkmıyor. Onlar bozuk yönetimin rantını yiyorlar. En büyük korkuları da gelirlerine kesat gelmesidir.
Dünyanın hiçbir ileri, medenî, hukuklu, insan haklarına saygılı ülkesinde sofuluk, tutuculuk, entegrist dindar olmak suç değildir. Amerika’da, 18’inci asırdaki gibi bir hayat süren, elektriği, motorlu vasıta ve cihazları bölgelerine sokmayan Amişlere devlet karışıyor mu? New York’ta kendilerine mahsus kıyafetlerle dolaşan kara şapkalı, sakallı, zülüflü Hassidik yahudilere karışan var mı?
İngiltere’de, bırakınız üniversiteye başörtülü gitmeye, dindar ailelerin küçücük kızları ilkokula bile başları örtülü olarak gidiyor da onlara kimse karışmıyor. Zavallı Türkiye! 14 Şubat 2002