Cuma

Bazı bakanlar, hükümet toplantıda iken cep telefonlarını açık “unutuyorlar” ve konuşmaları bu açık cihazlardan dinleyebilen borsacılar, spekülatörler öğrendikleri bilgilerle birtakım “işler” çeviriyormuş. Bu şekilde haber sızmalarını önlemek maksadıyla bakanlar kurulu salonuna, cep telefonlarını çalışmaz hale getiren bir cihaz konulmuş.

Özel bankalar sapır sapır dökülüyor, en son beş banka daha battı. Özeller bittikten sonra, devlet bankaları da tasfiye edilecek ve bankacılık sektörü de IMF’ye ve yabancılara verilecektir.

Bazıları IMF’ye kızıyor. Ben kızmıyorum. Birtakım resmî, sorumlu şahıslara, kurumlara kızıyorum. Türkiye’yi bu hale IMF getirmemiştir. İşin evveliyatı vardır.

Kimlere, nelere kızmak gerekir?

Önce sisteme, düzene kızmak gerekir.

Sonra, resmî ideoloji denilen heyûlâya kızmak icap eder.

İktidarı ile, muhalefeti ile politikacılara kızılmalıdır.

Beşinci olarak medyaya kızılmalıdır.

Altıncı: Bir kısım büyük bürokratlar.

Yedinci: Yine bir kısım büyük iş adamları.

Sekizincisi: İsmini vermeyeceğim, veremeyeceğim çok önemli bir kurumu kendi şahsî inançlarına ve inançsızlıklarına âlet eden bazı yüksek ve güçlü kişilere kızmak gerekir.

Devlete kızmıyorum. Kızılacak olan devlet değil, rejim, sistem, düzen, ideolojidir. Devlet ile bunları birbirilerinden ayırt etmek lazımdır.

Bazı ciddiyetsiz ve sorumsuz kişiler orduya kızıyor. Ordu da, devlet gibidir. Bir general, bir grup subay yanlış bir söz söyledi, hatâlı bir iş yaptı diye orduya cephe almak gerekmez. Ordu milletin, ülkenin, devletin ordusudur, ordu bozuk sistemin, resmi ideolojinin ordusu değildir.

Devlet ve ordu hepimizindir, korumamız gerekir. Bunlar yıkılırsa, zayıflatılırsa Türkiye çöker, enkazın altında cümbür cemaat kalırız.

Bir vatandaş olarak, bir Türkiyeli olarak kızdığım, tenkit ettiğim bazı şahısları zikredeceğim:

Süleyman Demirel’e kızıyorum. Hani bir iki yıl önce bir fotoğraf çektirmişti. Birkaç yakın dostu, hanımlar, çocuklar. Cavit Çağlar ve Kamuran Çörtük de hâzirûn içinde yer alıyordu. Demirel onlar için “Bunlar benim canlarım ciğerlerim” demişti. Canlardan biri şimdi cezaevinde, diğerinin bankası battı, faturası millete ve ülkeye çıktı. Cumhurbaşkanlığı zamanında Demirel cenapları ne işler yapmadı ki. Kur’an’da 300 küsur âyet vardır ki, şimdi hükümleri kalmamıştır çünkü onların yerine laik kanunlar yapılmıştır demişti.

Ecevit’e hem kızıyorum, hem de haline üzülüyorum. Yaşlandı, çok rahatsız, artık politikayı bırakması gerekiyor ama bıraktırmıyorlar.

Ecevit’in yakınlarından bir kişiye çok kızıyorum. Bütün olumsuzluklar, uğursuzluklar, yanlışlıklar onun işidir.

En fazla kızdığım ve lanet ettiğim kimseler din sömürüsü, mukaddesat bezirganlığı yapanlardır. Aslında Türkiye’yi bugünkü felaket uçurumuna dolaylı olarak onlar düşürmüştür. Bunların dinleri imanları paradır, nefistir, maddî menfaattir, şöhrettir. Kahrolasıcalar.

Sahte Türkçülere ve milliyetçilere de kızıyorum.

Tabii, medyadaki militan dinsizlere, saldırgan İslam düşmanlarına, demagoglara, arivistlere, soytarılara da kızıyorum.

Türkiye’yi bu hale getiren zümreler içinde militan Sabataycıları da saymak gerekir. Onlar da lanete, nefrete, öfkeye layıktır.

Kızıp köpürmekle iş bitmiyor. Kimleri desteklemek gerekir?

Desteklenecek şahıs ve gruplarda ilk aranacak şey hırsızlık yapmamaları; gayr-i meşru kara, kirli, necis servetlere sahip olmamalarıdır. Bugün Türkiye’yi kurtarmak iddiasıyla ortaya çıkan öyle kişiler vardır ki, şahsî servetleri, zimmetlerindeki para milyarlarca dolarla ölçülmektedir. Bu parayı nasıl kazanmışlardır?

Serveti helal olmayan kimseden bu millete, bu ülkeye, bu devlete hayır gelmez. Haram para ateştir, ateşe götürür, yakar.

Emanetleri ehillerine vermeyen şahıslarda ve zümrelerde de hayır yoktur.

“Bu devirde hizmet edebilmek için çok para lazımdır, biz de mecburen haram, gayr-i meşru yollarla büyük paralar elde edip hizmetlerimizi bunlarla yürütüyoruz” diyenlerde de hayır yoktur.

Yalan söyleyenlerde, halkı aldatanlarda da hayır yoktur.

Vaad edip, sonra o vaadlerini unutanlarda da hayır yoktur.

Milletvekilinin büyük sorumluluğu, vebali vardır. Ayda birkaç milyar liralık maaş için, birtakım avantalar için, kıyak emeklilik için asıl hizmetini ihmal eden adamlarda hayır olur mu?

İnanç ve görüşlerimiz farklı da olsa, aşağıdaki şartlara uyan kimseleri tutarım:

1. Mal ve servet beyanı belli olacak; zimmetinde haram, kirli, kara, necis, şüpheli, şaibeli mal ve para bulunmayacak.

2. Kendisi neye inanırsa inansın ülkesinin, halkının dinine, inançlarına, temel hak ve hürriyetlerine saygılı ve riayetkâr olacak.

3. Vatansever olacak. Yani halk, ülke ve devlet olarak Türkiye’yi sevecek, yüceltecek, koruyacak; onlara doğrudan veya dolaylı olarak zarar vermeyecek.

Parti genel başkanlarının (aşiret ağalarının) emirlerine ve direktiflerine zombiler gibi, robotlar gibi, uyurgezerler gibi itaat eden, Melis’te birer oy otomatı gibi hareket eden politikacılardan ve milletvekillerinden nefret ediyorum.

Haksızlıklar karşısında susan politikacılara, medyacılara, aydınlara, okuryazarlara, sorumlulara da lanet ve nefret…

Makyavelistlere, riyakarlara, münafıklara, hırsızlara, soygunculara, haramilere, talancılara, yalancılara, hortumlayıcılara, saçı bitmedik yetim hakkı yiyenlere sonsuz teessüfler, lanetler, nefretler olsun.

Zavallı Türkiye, zavallı millet, bu günleri de mi görecektin…14 Temmuz 2001