Zekâ ve Hizmetler
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 14 Şubat 2019
Salı
Bir kimsenin IQ’sünün 75-80 olması onun insanlık haysiyet ve şerefine asla bir halel getirmez. Ahlâklı, namuslu, faziletli bir vatandaş ise, zekâsının pek parlak olmaması büyük bir sakınca ve nakîse teşkil etmez. Ancak toplumda bazı hizmetler vardır ki, onları yapacak kimselerin zekâlarının 100’ün altında olmaması gerekir. Bu hizmetlerin bazılarını sayayım:
1. Din hizmetleri, islâmî faaliyetler. IQ derecesi 75 olan bir Müslümanın İslâm temsilciliğine soyunmasından, dinî hizmet ve faaliyetler yapmaya yeltenmesinden daha büyük bir facia olamaz. Böyle adamlar hizmet yapmazlar, hezimet üretirler. Nasıl herkes uzman doktor olamıyorsa, kurmay zabit olamıyorsa; her Müslüman da İslâm temsilcisi olamaz, başarılı islâmî faaliyet yapamaz.
Cami nedir? Cami hem bir mekandır, hem de bir kavram ve kurumdur. Zeka özürlüler cami denilince sadece kubbeli beton bir binayı, onun çok yüksek ve bol şerefeli minaresini, hoparlörleri, içinin tezyinatını, halılarını, mermer ve çinilerini, yaldızlarını düşünür. Cami toplanılan yer demektir, camiye beş vakit namazda cemaat lazımdır. Camide mihrap, minber, kürsü vardır; cami, açık bir İslâm okulu ve üniversitesidir. Camide halka vaaz u nasihat edilmesi gerekir. Camide cuma günleri çok tesirli hutbeler okunmalıdır. Caminin cezb edici tarafları olmalıdır. Özürlü zekalar bunları anlamaz, düşünmez. Türkiye’de on binlerce cami var, lakin cemaat her geçen gün azalıyor. Cami hizmetlerinin kalitesi düşüyor. Gençlik ve münevver tabakalar camiden kopuyor, uzaklaşıyor, soğuyor. Deficient zekalar için bunların önemi yoktur. Önemli olan cami şadırvanı, cami helası, cami meşrutası, cami hoparlörü, cami kaloriferi, caminin ışıldak, zırıldak ve fırıldaklarıdır, her vesile ile cami kapısında para toplamaktır.
2. Eğitim hizmetleri. Bir millet yaşamak, bir ülke ayakta durmak istiyorsa eğitimcilerin, öğretmenlerin mutlaka ve mutlaka zeki ve yüksek karakterli olması gerekir. Binaenaleyh öğretmenlik ve eğitimcilik mesleği son derece cazip hale getirilmelidir ki, bilgisayar mühendisi, hukukçu, doktor, işletmeci olmak yerine; yeterli sayıda zeki, kabiliyetli, vasıflı, üstün genç eğitimciliği seçsin.
3. Politika. Politika büyük ve keskin zekâ isteyen bir faaliyet dalıdır. Özürlü, bön, ufuksuz, kültürsüz, ahlâksız kimseler politikaya soyunurlarsa o memleketin, o halkın, o devletin vay haline. Bizdeki partiler aşiret gibidir, genel başkanları da feodal derebeylere benzer. Genel başkanlık koltuğuna bir oturdular mı, yerlerinden oynatılmaları mümkün değildir. Böyle genel başkanlar veya aşiret ağaları zeki, haysiyetli, hür vicdanlı kişilerden nefret ederler ve onları parti teşkilatı içinde yükseltmezler, tasfiye ederler. Onlar kendilerine yüzde yüz itaat eden, oylarını genel başkanın istediği şekilde veren sallabaş milletvekilleri ve particiler ister. Bu satırları yazarken haysiyetli, kendi menfaatinden önce ülkenin, halkın, devletin menfaatini ve iyiliğini düşünen politikacıları ve particileri kasd etmiyorum. Onları tenzih ederim.
4. Büyük bürokratlar. Onların da en az 100 IQ’lü, haysiyetli, yüksek karakterli, ahlâk ve fazilet sahibi, idealist kimeler olması gerekir. Salla başını al maaşını. ..Böyle adamlardan, böyle zihniyetten hayır gelmez. Recep Yazıcıoğlu haysiyetli bir vali olduğu için merkeze alındı.
Buraya kadar IQ derecesi düşük özürlülerden yahut yetersizlerden bahsettim. İşin başka bir cephesi daha var. O da dégénéré süpérieur denilen zeki, fakat kötü, alçak, sapık, rezil heriflerdir. Maalesef ülkemizin her kesiminde, her konu ve sahada böyleleri de vardır. Bunların bazen zekası 130’un üzerindedir. Lakin tıynetleri bozuktur. Doğum öncesi veya doğum sonrası ârızalı insanlardır. Zekalarını hayr, iyilik, doğruluk, güzellik yollarında kullanmazlar. Onlar bu devletin, bu milletin, bu ülkenin düşmanlarıdır. Kompleksli, hasta kimselerdir. En kutsal inançları ve değerleri kirletirler; kendi şahsî ihtiraslarını ve benlik şehvetlerini tatmin için her kötülüğü, her mel’aneti çekinmeden, vicdanları sızlamadan, korkmadan icra ederler. Osmanlı devletini böyle adamlar batırdı. Cumhuriyetimizi böyle adamlar darbeledi.
Sadece yüksek zekâ yeterli değildir. Onun yanında ahlâk ve yüksek karakter gerekir, idealist olmak gerekir. Çalışkan, azimli, sabırlı, mürüvvetli, âlicenab olmak gerekir.
Serasker Hüseyin Avni Paşa Gelendostlu bir eşekçinin oğluydu. İstanbul’a okumaya gitmiş, sonunda yükselmiş ve serasker, sadrazam olmuştu. Sultan Abdülaziz Han onun veliyyinimeti idi. Onu yüksek makamlara o çıkartmış, zengin etmiş, yalılar, mülkler vermişti. Hüseyin Avni ne yaptı? Velinimetini tahttan indirtti, sonra da öldürttü.
Bizim yakın tarihimiz bir takım dejenere süperiyörlerin işledikleri cinayetler, irtikab ettikleri hıyanetler ile doludur. Allah böylelerine fırsat vermesin.
Birtakım zeki, fakat ahlâkları ve faziletleri yetersiz adamların İslâm dâvâsına verdikleri zararları, biraz firaseti olan Müslüman görüyor, anlıyor.
Bu devirde hem zeki, hem ahlâklı, hem yüksek karakterli, hem son derece doğru, idealist adam kolay kolay yetişmez. Böyle adamların yetişmesi için kâmil mürşidlerin, hakikî şeyhlerin onları terbiye etmiş olmaları gerekir. Adam çok zeki, zâhiren dindar, fakat bâtın bakımından bir irtibatı, intisabı yok. Bu adam günün birinde bir canavar haline gelebilir. Riyaset hırsı ve sevgisi cinsel şehvetten üçyüz altmış beş kere daha şiddetliymiş. Ahlâklı, karakterli, idealist, nefslerini dizginlemiş adamlar bilirler ki, riyaset ateşten bir gömlektir. Hazret-i Ömer vurulup ölüm yatağına düşünce ashabın büyükleri ona “Oğlun faziletli bir kimsedir, yerine halife olarak onu bırak” dediklerinde, büyük ve âdil halife “Bir evden bir cenaze yeter” cevabını vermişti.
İsterik fahişeler gibi başkanlığa, şana, şerefe, üne, alkışa, tantanaya mübtela olan adamın IQ’su 140 da olsa onun ciğeri beş para etmez, ondan ne İslâm’a, ne Müslümanlara, ne de Türkiye’ye bir fayda gelir. .. Böyle hürefa-i nâ-şerifenin peşlerinden giden ahmaklar, bilmeyerek kendi dinlerini ve mülklerini yıkmış olurlar. 18 Eylül 2002