Pazar

 

Marmara denizinin dibindeki zelzele çatlaklarından sızan radon gazı miktarında çoğalma varmış. Bu, deprem olacağının bir belirtisiymiş. İstanbul’da, birinin merkezi Bakırköy-Yeşilköy, diğerinin merkezi Tekirdağ sahili olmak üzere iki zelzele olması ihtimali büyükmüş. Bunların şiddeti 7 olursa bir buçuk dakika sürebilirmiş… İstanbul’da binlerce okul, resmî daire, hastahane, bina çürükmüş. Bunlar zelzelede yıkılırmış.

1999 depreminden bu yana dört yıl geçti. O günden bugüne “İstanbul’da deprem olur, deprem olacak” edebiyatı yapıldı ama ne tedbir alındı? Okul ve hastahane binalarını sağlamlaştırdık mı? Diğer resmî binaları incelettik mi? Onbinlerce han, apartıman, fabrika binasının durumu nedir?

İzmit, Gölcük, Yalova ve diğer şehirlerimizdeki acılardan, yıkımlardan, kayıplardan ibret alıp da toparlandık mı? Yine çürük çarık binalar yapıldı.Türkiye’de bina yapmak serbest değil. Yapmak için izin alacaksın, kullanıma açmak için ruhsat alacaksın. Binaların sağlam olması, zelzeleye dayanıklı olması için kağıt üzerinde bin türlü tedbir alınmış ama uygulamada bir sürü aksaklık ve ihanet görülüyor.

Müteahhit ihaleyi ucuza almış, ucuza mal etmesi ve para kazanması gerekiyor. Mümkün olduğu kadar az çimento ve demir harcansın, kolonlar ve kirişler ince olsun. Peki iş bittikten sonra devlet bunları nasıl kabul ediyor? Ah eski Osmanlı adaleti olacak ki, yıkılan okul, hastahane, resmî idare, han, apartıman binalarının enkazı önünde müteahhitleri ve bunlara ruhsat verenler asılsın…

Bingöl’deki son zelzele şiddetinde bir sarsıntı Japonya, ABD, öteki ileri ülkelerde olsaydı can kaybı olmayacaktı. Bizde ise yüzlerce kişi öldü, yüzlerce vatandaş yaralandı, betonarme binalar tuzla buz oldu.

Sultan Abdülaziz zamanında Suriye vilayetimizde Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasında çatışmalar çıkmış, can kaybı olmuştu. İstanbul’dan durumu incelemek üzere bir paşa gönderilmiş, vali suçlu bulunmuş ve muhakeme edilerek asılmıştı… Bazıları türban konusundaki hassasiyeti niçin zelzele, çürük binalar, kaybedilen canlar konusunda göstermiyor?

Bingöl faciasından sonra biraz heyecanlandık, medyada acıklı yazılar çıktı, konuşmalar yapıldı. Birkaç gün sonra bunlar tavsayacak ve eski hamam eski tas yan gelip yatacağız. 1999’dan sonra, zelzele konusunda tedirgin edici, huzur bozucu, uyarıcı feryatlı yazılar kaleme almıştım. Birtakım kimseler bunlara tepki göstermiş, “Bu adam huzur ve rahatımızı kaçırıyor…” diye tenkit etmişlerdi. Dört yıldan beri canımızı dişimize takarak çürük binaları sağlamlaştırmış, sağlamlaştırılamayacak kadar kötü olanlarını yıkmış olsaydık; akıl, ilim, hikmet, teknik ne gerektiriyorsa hepsini yapmış olsaydık iyi olmaz mıydı?

Bizim aklımız fikrimiz rantta, kazançta, avantadadır. Zelzele ihtimali ve tehlikesi mi var? Birtakım adamlar, kurumlar, deprem rantı peşine düşer. Son yıllarda onu da gördük.

İstanbul’da olacak büyük bir zelzeleyi düşünmek bile zor. Onbeş milyon nüfus. Her taraf kaçak, aflı, çürük çarık binalarla dolu. Okulların, hastanelerin, resmî binaların çoğu büyük bir sarsıntıya dayanamayacak kadar kötü. Ya Rabbi, sonumuz ne olur? Biz Türkiyeliler genellikle zekî insanlarız ama zekamız derecesinde ve nisbetinde aklımız yok. Bu yüzden de halk ve ülke olarak sürünüp duruyoruz.

Bingöl’den sonra Anadolu’nun başka bölgelerinde ve şehirlerinde de sarsıntı bekleniyormuş. Uzmanlar sıranın Hatay vilayetimizde olduğunu söylüyormuş. 1999’dan bu yana Türkiye beşik gibi sallanıyor. Dünyanın öteki ülkelerinde de zelzeleler arttı.

Zelzele konusunda dinî yorumlar yapanlara kimileri çok kızıyor. Bazı zelzele yazılarının Devlet Güvenlik Mahkemelerinde dava konusu olduğunu; birtakım yazarların, fikir adamlarının inanç ve görüşlerinden dolayı mahkûm edildiklerini gördük. Son dört yıl içinde İstanbul’da olabilecek bir zelzeleye karşı alınan birkaç maddelik tedbirler paketinde onbinlerce ceset torbasının hazır tutulması vardı.

Bu memleketi beyinsizlik kasıp kavuruyor.

Geçenlerde İzmit’e gitmiştim. Zelzelezedeler için yapılmış barakamsı meskenleri gördüm. Evleri yıkılanlar için yaptırılan mahalleler ve konutlar hakkında da çok rivayetler, fısıltılar vardı… İstanbul’a yapışmış kalmışız. Zemini sağlam bir yerde bahçe içinde tek katlı bir binada yaşamak en akıllıca iş ama parası ve maddî imkânı olanın aklı yok; aklı olanın da parası yok.

Belediye,İstanbul’un deprem haritasını çıkartmış. Hangi bölgelerin zemini sağlam, hangi bölgeler dolma toprak, bir sarsıntıda nereleri yıkılacak, nereleri sağlam kalacak?.. Ancak duyduğuma göre bu harita yayınlanmıyormuş. Çünkü halk paniğe düşebilirmiş. Bazı bölgelerde mülk ve arazi fiyatları çok artar, bazı bölgelerde ise düşermiş…

Bir ara “İstanbul’da deprem olmaz, müsterih uyuyunuz, keyfinize bakınız” diyenler vardı. Şimdi uzmanların tamamı “zelzele olacaktır” görüşünde ittifak etmiş vaziyettedir.

Tedbirsiz, çaresiz, çözümsüz, uyuşmuş, kanıksamış bir vaziyette bekliyoruz.

Türkiye’nin problemlerini çözmeye bizim aklımız kâfi gelmiyor. Bari Japonya’dan, İsviçre’den, Almanya’dan, başka medenî ve akıllı ülkelerden beş kadar zelzele ve şehircilik uzmanını davet edelim. Şehri gezip görsünler, eldeki verilere baksınlar ve bize bir rapor hazırlasınlar ve bilhassa deprem tehlikesine karşı yapılması gerekenleri çok açık, çok seçik, çok pratik bir şekilde madde madde beyan etsinler.

Zelzele konusunda devekuşu politikası ve tutumu yeter artık! 05 Mayıs 2003