Cuma

 

Aziz ve kadim dostlarımdan Doktor Naif Bey hacdan döndü. Bendenize ve birkaç ehibbaya Cuma namazından sonra, Fatih’te Kadınlar Pazarındaki Gül Büryan Kebabı lokantasında bir ziyafet verdi. Namazı o civarda Çırçır çeşmesine yakın, Bizans kilisesinden çevrilmiş, minaresiz küçük camide (adını unuttum) kıldım. Beş on dakika Zeyrek semtini gezdim. Ya Rabbi tam bir facia, felaket, rezalet sergileniyordu! Sözde beş, on sene önce Zeyrek’i İmar faaliyeti yapılmıştı. Bir, iki eski evi tahtayla kaplamışlar, gerisi eski hamam eski tas. Yıkılmış, çökmüş binalar, yana yatmış yaşlı ve bîtap haneler, harap duvarlar ve arsalar, molozlar… Zeyrek, sur içi İstanbul’un en gözde, en mutena, en güzel yerlerinden biridir. Biz Müslüman Türkler nasıl olur da bu güzelim mekânı bu şekilde bırakabilir, ihmal edebiliriz? Bizde akıl, insaf, vicdan iz’an, medeniyet, mimarlık, şehircilik kalmadı mı?

Bizans zamanında Pantakrator kilisesi ismini taşıyan tarihî Zeyrek Camii binasının dış kısmı Hıristiyan dünyasından gelen yardımlarla mükemmel bir şekilde tamir edilmiş. Lakin caminin içi kelimenin tam manasıyla bir viranelik, bir pejmürdelik arz ediyor. Tabii ki, Haçlılar bu eski kilise binasının cami olarak kullanılan iç kısmının tamir, tefriş ve restorasyonu için bir kuruş vermezler. Bu iş Müslümanlara düşmektedir.Peki Müslümanlar niçin Zeyrek Camiinin içini en güzel, en sanatlı, en zevkli bir şekilde tamir ettirmiyorlar? Paraları mı yok?.. Para var ama maalesef akıl, vicdan, sorumluluk, kültür, sanat, medeniyet yok.

Diyelim ki, bir veya birkaç zengin firmayla anlaşıldı ve Zeyrek camisine, iç kısmının restorasyonu için gereken para bulundu. Yine iş bitmeyecek… Bu parayı yemek için bir takım ahlâksız, rezil, sefil, alçak, bayağı, sürüngen kişiler ve zümreler devreye girecekler, paranın büyük kısmı yenecek ve restorasyon doğru dürüst yapılmayacak. Bizdeki ezelî hastalıktır bu.

İmkânım olsa Müslüman kesimin kodaman, pabucu büyük, nüfuzlu, tesirli, anlı şanlı şahsiyetlerini yirmişer kişilik ekipler halinde Zeyrek semtine götürür, etrafı onlara gezdiririm. Ezan okununca namazı camide kılarız. Sonra mabedin yanındaki Zeyrekhanede bir çay içeriz. Zeyrek semti, Zeyrek camisinin içi ne kadar harap, viran, terkedilmiş, ihmal edilmiş, çökertilmiş ise Zeyrekhane o nisbette mamur, güzel, bakımlı bir yerdir. Rahmi Koç orada bir harika meydana getirmiştir. Tarihî bir bina mükemmel şekilde restore edilmiş, etrafında yine mükemmel bir açık hava çayhanesi yapılmış; binanın içine otantik hatlar, gravürler, bakır ve toprak eşyalar bulunup zevkli bir dekorasyon meydana getirilmiştir. Demek ki, isteniyorsa yapılabiliyormuş.

Zeyrek projesi, Zeyrek projesi… Ne gürültüler, ne yaygaralar kopartılmıştı. Sonra ne oldu… Gidiniz kendiniz görünüz.

Yazık ki, dindar kesimden bir Çelik Gülersoy, bir Rahmi Koç çıkmıyor. Müslümanların belini büken bir takım sebepler var:

– Varoş, gecekondu, kırsal kesim, bedevî kültür ve zihniyeti.

– Para meselesi. Samimi, ihlaslı, ahlâklı, faziletli, yüksek karakterli, namuslu, şerefli, dürüst, haysiyetli Müslümanları tenzih ediyorum. Ancak son otuz yıl içinde dini imanı para, menfaat, ikbal, ün, alkış olan bir takım haşarat, bir takım aç köpekler ortalığı istila etmişlerdir. Bunların bastıkları yerde ot bitmez. Böylelerine Kâbe Harem-i Şerif’inin tamiri ve tanzimi işi verilse, yine paranın büyük kısmını zimmetlerine geçirirler, yapılması gerekeni hakkıyla yapmazlar. Lânet olasıcalar!

Bize yetecek sayıda Ömer Seyfeddin’in “Pembe İncili Kaftan” hikayesindeki mürüvvetli, hamiyetli Çelebi gibi adamlar lazımdır.

Namık Kemal “Ne aç köpekleriz, kimi görsek etekleriz…” demiş…

Farz edelim zengin bir Müslüman şahıs veya firma, halen harap vaziyette duran tarihî bir eseri tamir ve restore ettirmek istedi. O zatın veya kuruluşun önüne bir yığın engel çıkartırlar, “tamirat ve restorasyonu bizim göstereceğimiz müteahhide vereceksin…” Ne münasebet! Parayı veren, masrafları deruhte eden, ehil olmak şartıyla kendi uzmanına, kendi müteahhidine niçin yaptırtamasın?

Tarihî eserlerin restorasyon ve tamiratları hiç de başarılı olmuyor. İstanbul’un kaç büyük camiinde, kubbelerin etrafındaki kuşak yazıları berbat edilmiştir.

Beşiktaş’taki tarihî bir caminin pencereleri üzerindeki kıymetli yazılar, cahilce ve hoyratça silinip yok edilmiştir.

Sultanahmet Camiinin iç nakışlarına bakınız, bunlar o ulu mabedin güzelliğine, zarafetine, estetiğine yakışmayan beşinci sınıf nakışlardır.

Bundan on sene kadar önce Lüleburgaz’da MimarSinan’ın inşa etmiş olduğu Sokollu Mehmed Paşa Camii Şerifine gitmiştim. Pencere üzerindeki yazılar cahilce bozulmuştu. Vakıflar idaresi bu tahribata nasıl izin verebilir, nasıl göz yumabilir?

Birkaç sene önceSafranbolu’da tarihî bir camiyi gördüm. Orası da, tamir ve restorasyon perdesi altında berbat edilmişti.

Medenî bir ülkede tarihî bir eserin restorasyonunda yanlışlık ve tahribat yapılsa yer yerinden oynar, ülkenin uzmanları, aydınları, tarihçileri, büyük fikir adamları, medyacıları feryat ederler, bizde maşaallah bir inilti bile çıkmıyor.

İstanbul’un göbeğinde yirmi seneden beri Ahî Çelebi Camii harap vaziyette bekletiliyor. Neyi bekliyorlar? O İslâm mabedinin çökmesini mi?

Camilerde soyula soyula, talan edile edile levha, el dokuması halı, tarihî şamdan kalmadı. En son Çarşıkapı’daki Mimar Hayreddin Camiinde kıymetli bir hüsn-i hat levhası çalınmış.

Çemberlitaş’ın altında kız yurdu karşısındaki Fuad Paşa Camii son tamirata kadar, hüsn-i hat levhaları bakımından küçük bir müze gibiydi. Cami tamir edildi, içinin nakışları tazelendi ve tekrar ibadete açıldı. Aaa, bir de baktık ki, bir tek hat asılı değil. Ne oldu o hatlar?

Emirgân Camii de hat bakımından çok zengin bir mabedimizdi. Birkaç levha dışında oradakiler de yok oldu, yok edildi.

Cahilliğin ve zevksizliğin son kertesindeyiz. Adamlar küçük bir camiyi akıllarınca boyatmaya kalkıyorlar, en uygun olmayan, en çirkin renkleri kullanıyorlar.Bir caminin tavanı nasıl boyanır? Duvarlarına hangi renkler uygun düşer? Kapıları, pencereleri, demir parmaklıkları nasıl olmalıdır? Cahil ve görgüsüz adamlar masif ahşaptan tarihî kapıyı iğrenç, kusturucu, rezil bir yağlı boyayla berbat ediyorlar. Buna hakları var mı? Tarihî kapılardaki yağlı boyaların kazınıp temizlenmesi, tahtanın meydana çıkması ve cilalanması gerekir.Sultanahmet’in alt tarafındaki Nakilbend Camiinin kapısı böyle yapıldı, çok güzel oldu.

Çok rica ediyorum, önümüzdeki cumalardan bir cumayı Zeyrek Camiinde kılınız, namazdan sonra yakındaki Kadınlar Pazarı’na gidip karnınızı doyurunuz. Sonra çay içmek üzere caminin ön tarafındaki Zeyrekhaneye dönünüz, orada bir çay içiniz. Çok kibar, vazifeşinas, değerli ve efendi Şefe ve garsonlara benden selam söyleyiniz. Zeyrek harabelerini, mezbeleliklerini, trajedisini ibret gözüyle seyretmeden; Rahmi Koç’un orada meydana getirmiş olduğu medeniyet eserinden ibret almadan dönmeyiniz. 28 Şubat 2004