Züğürt Tesellileri
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Mart 2019
Çarşamba
İsviçre Birleşmiş Milletler Teşkilatı’na üye değil. Böyle bir üyeliğe ihtiyacı da yok. Yine bu küçük ülke Avrupa Birliği üyeliğini de istemiyor. Referandum yapıldı, halka soruldu, halk böyle bir üyeliğe taraftar olmadı.
Biz ise Avrupa Birliği üyesi olmak için çırpınıp duruyoruz. Olabilir miyiz? Hiç sanmıyorum. Bugünkü halimizle; mevcut anarşi, kokuşma, resmî ideoloji, kargaşa; demokrasiye, temel insan haklarına, hukuka ters uygulamalar ile bizi asla kabul etmezler.
İsviçre zenginlik, huzur, güven dolu bir ülke. Orada yolsuzluk, talan, hortumlama, rüşvet salgını yok. Orada ülkeyi çürüten, bütün müesseseleri sarsan müzmin ve yüksek enflasyon yok. İstisnaî, ufak çapta kötülükler olursa suçlular hemen cezalandırılıyor.
Birtakım ahmaklar, ülkemiz Avrupa Birliği’ne girerse bütün sıkıntılar sona erecek, bir altın devir başlayacak, huzur ve güven gelecek, bir mutluluklar çağına girilecek sanıyor. Bunlar züğürt tesellileridir.
Bir ülke, bir millet, bir devlet kendisini islah etmezse orada hiçbir iyileşme olmaz. 1908’den beri bu milleti bozmak için her şey yapıldı. Bütün hiyanetlere ve tahribata rağmen Osmanlı devleti, birinci dünya savaşında birçok cephede dört yıl boyunca savaştı. Lozan’ın gizli protokolları ile Türkiye’yi büyük yapan, ayakta tutan değerler dışlandı. Sonunda dejenere ola ola bugünlere geldik. Japonya, Güney Kore, Taiwan, Singapur gibi Asya ve doğu devletleri harikalar meydana getirirken biz bataklıklara yuvarlandık.
Güçlü, zengin, engin bir edebî-yazılı lisana sahip olmadan bir ülke, bir millet, bir devlet ilerleyip yükselemez. Düşmanlarımız bizi dilsiz bırakmıştır.
Din ile siyasî rejimi kavga eden, çoğunluğun inanç, din, inandığı gibi yaşama hak ve hürriyetleri ayaklar altına alınan; millî kimliği meydana getiren değerlere hor bırakılan bir ülkede huzur, kalkınma, terakki, güven olur mu?
İyi bir anayasa yapılırsa düze çıkarız sanıyorlar. Mesele bu kadar kolay ve ucuz mudur?
Bizde nice önemli müesseseler ipotek ve baskı altındadır. Millî irade baskı altındadır. Meclis’in duvarına “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” yazılı bir levha asmakla iş bitmiyor. Bizde millî iradenin, devletin, hükümetin, Meclis’in, hukukun, millî kimliğin, millî menfaatlerin üzerinde bir irade vardır ve onun dediği olmaktadır. Böyle bir sisteme sahip ülke nasıl kurtulacak ve yücelecek?
Batılılar Osmanlı İmparatorluğu’ndan çok çektiler. Müslüman Türkiyelilerin gerçek mânada hürleşmesine, kendi kimliklerine sahip olmalarına, ülkemizin Ortadoğu’nun Japonyası haline gelmesine asla izin vermezler.
Zamanımızda 19’uncu asır tipi sömürgecilik uygulanmıyor. Sovyet tipi neo-kolonyalizm de tarihe karışmıştır. Şimdi auto-colonie (içten, kendinden sömürge) sistemi uygulanıyor. Ülkemiz zengin memleketlerin iktisadî sömürgesi haline gelmiştir. Ekmeklik buğdayımızı bile dışarıdan ithal ediyoruz. Etimiz dışarıdan geliyor. Pirinç, fasulya, nohut, mercimek de dışarıdan geliyor. Uluslararası şer güçleri kokuşmayı, ehliyetsizliği, hiyaneti teşvik ediyor.
Para ve maddî menfaat tek değer haline gelmiştir. Para din iman gibi olmuştur.Lüks, konfor, israf, aşırı tüketim, keyif sürmek on milyonlarca insanın tek gayesi olmuştur. Lafa gelince güzel şeyler söyleyen nice dindar bile uygulamada bir sürü yamukluk yapabilmektedir. Yalan, bayağılık, egoistlik, âdilik, rezillik almış yürümüştür.
Ülkeye hizmet edecek bilgili, faziletli, güzel insanları yetiştirecek bütün müesseseler çürütülmüştür. Hain güçler lise gençliğinin yüzde yetmiş dördünü uyuşturucu maddeyle tanıştırmıştır. Büluğ çağındaki evlatlarımızı şehvet delisi yapmak için her türlü habaset icra edilmektedir.
İslâm’la, Müslümanlarla başedebilmek için İsrail’le işbirliği yapan zihniyet, Yahudi devletinin laik olmadığını, orada evlenme ve boşanma işlerinin hahamlara verilmiş olduğunu, din ile siyasetin içiçe bulunduğunu görmezlikten geliyor.
PKK Lideri Öcalan yakalandığı vakit “Asarız, keseriz, canına okuruz” nutukları atanlar ne yaptılar? Onbinlerce Türkiye’linin kanına giren bu cani şimdi emrine tahsis edilen İmralı adasındaki özel dairesinde yaşıyor. Emrine aşçılar tahsis edildi, bütün ihtiyaçları görülüyor. Altın kafeste beslenen bir karga gibi. Derin devlete karşı çıktığı için hapse tıkılan Hasan Celal Bey’e aynı imkanlar temin edildi mi?
Tarihimizin hiç bir devrinde görülmemiş bir kaht-ı rical (adam kıtlığı) buhranı içindeyiz. Seksenine yaklaşan Demirel’i tekrar devlet başkanı yapmak istiyorlar. O’nun yerine koyacak adamları mı yok?
Bazıları devleti ve cumhuriyeti tekellerine almışlardır. Bu devlet, bu cumhuriyet hepimizin değil midir? Onlar, devlet ve cumhuriyeti sistemle, rejimle, düzenle özdeşleştirmişlerdir.
Saltanatlarını devam ettirmek, ülkeyi ipotek altında tutmak için Türk-Kürt, Sünnî-Alevî, Dinci-Laik kutuplaşmasını ve çatışmasını onlar çıkartmış ve körüklemiştir. Son Hizbullah hadiselerinin arkasında da onlar vardır.
Türkiye’de anarşi, terör, fitne fesat biter mi? Gizli ve esrarlı şer güçleri bunları kesinlikle bitirmek istemezler. Çünkü terörün, anarşinin, fitne ve fesadın gölgesinde yüz milyar dolarlık haram ticaret; uyuşturucu ve silah kaçakçılığı yapmışlardır.
Aylık maaşı 550 milyon lira olan bir adam iki yüz milyar liralık lüks villada nasıl oturuyor?
Derin devlet ile kartel medyası milleti baskı altında tutmak, millî iradeye ipotek koymak, Türkiye’yi beş bin ailenin çiftliği halinde idare etmek konularında işbirliği ve ittifak yapmıştır.
Haksızlıklar, zulümler, bunca fenalık karşısında haykırması gereken milletvekilleri ne yapıyor? Maaşlarına zam, kıyak emeklilik peşinde koşuyor nicesi. Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki iptal kararının gerekçesi Resmî Gazete’de yayınlanmadığı için zamları zaten alıp duruyorlarmış. Cumhurbaşkanı, “Onların cakasına ve maaşına dokunulmasın” demiş. Oh ne güzel demokrasi…
Halkın beyni yıkanmıştır, on milyonlarca vatandaşımız sersemletilmiştir. Birtakım cahiller “Gelecek seçimlerde millet iyi, inançlı, dürüst tarafa oy verir. Onlar iktidar olur ve işleri düzeltir” duasına âmin deyip duruyor. Derin devlet böyle bir şeye izin verir mi? Egemen azınlıklar saltanat ve imtiyazlarından kolay kolay vazgeçer mi? Bunları düşünen yok.
Bazıları “Bize otuz milletvekili verin, başörtüsü meselesini halledelim” diye konuşuyorlardı. Yüz küsur milletvekilleri oldu da ne yaptılar?
Düzenin partileri kabile, aşiret, ağalık sistemi ile idare ediliyor. İktidara geçen parti memleketi arpalığı gibi görüyor. Seçimi kazanmak için, “Başa geçersek kömür ocaklarına on beş bin yeni işçi alacağız” demişler ve kazanınca da bu vaadlerini yerine getirmişlerdi. Sonra ne oldu? Kömür ocakları iflas etti. Katrilyonlarca zarar meydana geldi. Cumhuriyetin ilanında dolardan daha değerli olan Türk parasını paçavra eden işte bu zihniyettir.
Yalan yalan, yalan… Sapıklık, azgınlık, isyan, tuğyan… Emanete hıyanet, sözünü yerine getirmemek, demagoji, arivizm… Rüşvet, kokuşma, talan, yağma, hortumlama… Banka soygunları… Gelir dağılımındaki korkunç adaletsizlik… Cehalet… Kirlilik, kirlilik, kirlilik… Bunca pislik kurutulmadan Avrupa Birliği’ne girmekle, yeni bir Anayasa yapmakla kurtulabilir miyiz? 17 Şubat 2000