Zulümler Cinayetler Telâfi Edilmelidir
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 10 Aralık 2018
1923’te kurulan çoğulcu İslam Cumhuriyeti bir sene yaşamış, 1924’te son Halife Abdülmecid bin Abdülaziz Han yurt dışına kovulmuş, temel insan haklarına aykırı bir yığın zulüm, haksızlık, baskı, işkence, soykırım yapılmıştır.
İslam medreselerinin kapatılması bir insan hakları ihlalidir.
Tasavvuf tekkelerinin kapatılması bir insan hakları ihlalidir.
Şeyh Said’in idamı bir zulümdür.
Seyyid Rıza’nın oğluyla birlikte idamı bir zulümdür.
İstiklal Mahkemelerinin bütün cezaları, idamları zulümdür.
Türkiye’nin sosyal ve kültürel yapısına uymayan tercüme kanunların halka zorla dayatılması hep zulümdür.
Gerçek adını ve kimliğini gizleyerek Tekin Alp takma adıyla sahte bir milliyetçilik ve Türkçülük uyduran, kitaplarından birine “Kahr Olsun Şeriat!” başlıklı bir bölüm koyan Moiz Kohen’in Dönme müritleri, Türkiye’nin millî kimlik ve kültürünün belini kırmışlardır.
Türkiye’de yapılan bunca zulme sözde medenî Batı dünyası seyirci kalmıştır.
Bütün bu zulümler, Lozan’ın gizli protokollerine göre yapılmıştır.
İslam’a ve dindar Müslümanlara karşı savaş ilan edilmiştir.
On binden fazla tarihî cami, mescid, medrese, dergah, taş mektep, imaret ve diğer vakıf binaları ya tahrip edilmiş, yahut satılmış, yahut kiraya verilmiş, kuruluş gayesinin dışında işlere tahsis edilmiştir.
Bütün tarihî İslam kabristanları ya tamamen düzlenmiş, ya Eyüp ve Karacaahmette olduğu gibi tahrip edilmiştir. Sadece Üsküdar Bülbülderesi Dönmeler=Selanikîler kabristanı titizlikle muhafaza edilmiştir.
Ezan-ı Muhammedî okumak bile yasaklanmış, okuyanlara cani ve katil muamelesi yapılmıştır.
Türkiye Müslümanlarını millî kültürlerinden ve kimliklerinden koparıp yabancılaştırmak için alfabe ve lisan değiştirilmiştir.
1945’e kadar faşist tek parti diktatörlüğü halka kan kusturmuştur.
Bu anlattıklarımın ilmî araştırmalara tâbi tutulmasını, tarihçiler tarafından incelenmesini, konuyla ilgili millî arşivlerimizin tamamen açılmasını, yurt dışındaki arşivlerin taranmasını talep ediyorum.
Bu maksatla bağımsız, haysiyetli ilmî araştırma enstitüleri kurulmalıdır.
Mazisindeki pislikleri temizlemeyen bir toplumun geleceği temiz ve parlak olmaz.
Tarihini doğru olarak bilmeyen bir toplumun geleceği yoktur.
Son yüz yıllık yakın tarihimizde zulme uğrayanların hatıraları temize çıkartılmalı, itibarları iade edilmelidir.
Mezarları bilinmeyen mazlumların kabirleri bulunmalı ve imar edilmelidir.
Haksız yere kapatılmış olan İslam Medreseleri tekrar açılmalıdır.
Haksız yere kapatılmış olan tasavvuf tekke ve dergahları tekrar açılmalıdır.
İmamet-i Kübra-i İslamiye kurumu tekrar hayata geçirilmelidir.
Ayasofya haksız olarak camilikten çıkartılmış, müze haline getirilmiştir. Tekrar Müslümanlara verilmelidir.
Ülkemizdeki Yahudi vatandaşlar cumartesi günü, Hıristiyan vatandaşlar pazar günü hafta tatili yapıyorlar da, çoğunluktaki Müslümanlar niçin cuma günü tatil yapamıyor?
Bin yıllık İslamî-millî yazımızın üzerindeki zalimane yasaklar kaldırılmalıdır.
Zalim rejimin baskısıyla kuşa döndürülen Türkçe, 1920’lerdeki zenginliğine kavuşturulmalıdır.
Müslüman çoğunluğa, İslam mektepleri kurmak hakkı verilmelidir.
İslam kadın ve kızlarının başörtüsüne karışılmamalı, mini etek giymek nasıl serbest ise tesettür de öyle serbest olmalı; dindar kadın memureler, öğretmenler, doktorlar, avukatlar başörtüleriyle hizmet verebilmelidir.
Halkı Türk Kürt, Sünnî Alevî, dinci laik gibi kamplara ayırıp birbirine düşürme fitnesine son verilmelidir.
ABD’nin, AB’nin, İsrail’in, Haçlıların, Evangelistlerin, Kriptoların istekleri ve baskıları doğrultusunda; dinde reform, dinde yenilik, dinde değişim, cihadsız fıkıhsız Şeriatsız yeni bir İslam türetme, işlerine gelmeyen hadîsleri ayıklama gibi fesat hareketleri durdurulmalıdır.
Sorumlular, ilgililer bu dediklerimi yapmazlarsa devreye dikey çözüm girecek ve Türkiye’nin başına bir yığın felaket gelecektir. Uyarıyorum.
Büyük velilerden, Resul-i Kibriya Efendimizin vekil, varis ve halifelerinden
Hakkari Valiliği ve Hakkari Üniversitesi tarafından anılmış, seminer yapılmış, kabr-i şerifi ziyaret edilmiş. Bu haberi okuyunca sevindim, mutlu oldum.
Türkiye Müslümanları Seyyid Tahaların yolundan, izinden, peşinden giderek kurtuluşa, izzete, iki cihan mutluluğuna ve gerçek hürriyete kavuşabilir.
Seyyid hazretleri Şeriattan kıl kadar ayrılmamış bir büyüğümüzdür. Onu anma toplantısının
Seyyid Taha, Halid-i Bağdadî Efendimizin halifesi idi. İrşad ve tenvir
hizmetleriyle meşgul olduğu Nehri beldesi bir ilim, irfan, ahlak, fazilet ve kudsiyet merkezi olmuştu. Gelen ziyaretçiler oraya abdestsiz girmezlerdi.
O büyük zat siyasetle meşgul olmaz, devlet büyükleriyle görüşmezdi.
Cumhuriyet devrinde, bilhassa doğu ve güneydoğu Anadolu’da medreselere ve tekkelere büyük zarar verildi, Kürt halkı, Kriptolar tarafından İslam’dan uzaklaştırılmaya çalışıldı. Memlekete artık oldukça hürriyet gelmiştir. Eski İslam medreseleri ve tekkeleri açılmalıdır.
Seyyid Taha hazretleri Ehl-i Sünnete büyük hizmet etmiştir. Onun yolundan gidenler de, Ehl-i Sünnetten kıl kadar ayrılmamalıdır.
Kur’anımız, Allah yolunda çarpışarak can vermiş muhlis gerçek şehidlerin ölü olmadıklarını bildiriyor. Peygamberan-ı izam hazeretının (aleyhimüsselam) derece ve rütbeleri şehidlerden üstün olmakla onlar da berzah aleminde bir tür dirilikle diridir.
Resulullah Efendimize Ümmetinin salat u selamları bildirilmektedir.
Gerçek veliler, nice yaşayan ölülerden, yürüyen cenazelerden daha diridir.
Peygamberimizin, diğer Peygamberanın, Ashabın, Selef-i Sâlihînin, rabbanî ulemanın, salihlerin, evliyanın, şühedanın, Allah katında derecesi yüksek seçkinlerin, Sâdat-ı kiramın ruhaniyetleri üzerimize sâyeban olsun.
Hazretin menkabelerinden:
Bir gece Seyyid Taha hazretlerinin ambarına bir hırsız girmiş, bir çuval buğdayı yüklenip götürmek istemiş, kaldıramamış, birazını dökmüş, yine kaldıramamış… Bu esnada Seyyid hazretleri ambara girmiş, çuvalı hırsızın sırtına yüklemiş ve ona: “-Bir daha zahireye ihtiyacın olursa doğrudan doğruya bana gel. Kendin almaya kalkışma, hizmetkarlar seni yakalarsa üzerler, incitirler…” demiş. 21.4.2013