Zulümlerin En Alçakçası
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 21 Aralık 2018
Cumartesi
‘in idamının birinci yıldönümü…Haftalık Yeni İstiklâl gazetesini çıkartıyorum… Gazete o hafta
başlıklı bir manşet yazısıyla yayınlandı… Aynı sayının birinci sayfasında şâire
‘ın
başlıklı bir şiiri de basılmıştı. İhtilâlciler o şiire de çok bozulmuştu. O tarihte darbecilerin çıkartığı
denilen bir zulüm kanun vardı,
. Zikr ettiğim yazıda açıkça darbeyi kötülememiştim ama yazıma gıcık olmuşlar, beni tutuklattılar.
İlk çıkartıldığım mahkeme tutuklanmama lüzum görmedi. Savcılık bu karara itiraz etti. İkinci mahkeme gıyabımda tutuklama kararı verdi.
Sultanahmet Adliyesinin alt katındaki nezarethaneye atıldım. Bir müddet bekledikten sonra,
Parktaki, yollardaki halk bize bakıyordu. Küçük bir kız çocuğu, yanlarından geçerken ninesine
diye sordu.
Ana kapısının üzerinde nefis bir sülüs yazıyla
kitabesi bulunan kapı açıldı. Evraklarım idareye teslim edildi. Mermer meydanlık, başka demir kapılar, paslı kilitler, gıcırdamalar…
Tarihî romanlarda okuduğum zindanları hatırlatan alt kattaki karantina kısmına verildim. İçeri girdim.
. Aynı gün, Yeni İstanbul gazetesi yazı işleri müdürü
Bu benim ilk tutuklanışımdı.
Ziyaretime gelmemesini istedim. Gelecek, daha fazla üzülecek. Karantinadan sonra beni
. Orada milletvekili var, emniyet âmiri var…
Tutuklanmamı abartacak değilim… İşkence etmediler, asmadılar…Sadece hapse attılar… Yine de bir zulümdü bu. Zaten
başlı başına, baştan sona bir zulümdür.
Sultanahmet Hapishanesinde
yatıyordu,
gördüklerini anlatmıştı. Herkesi uzaklaştırmışlar, onu çay ocağında bırakmışlardı.
.
Zavallının üzerine idam mahkûmlarına giydirilen beyaz bir gömlek geçirmişler. Ellerini arkasından kelepçelemişler. Sehpaya çıkartmışlar. Başsavcı ve ihtilâlci subaylar neş’e içinde seyrediyorlar…
Hava açıkmış,
İlmik Menderes’in boynuna geçirilmiş.
biraz çırpınmış ve sonra hareketsiz kalmış…
Başsavcı
demiş. Katiller, idamdan sonra demli çaylarını yudumlamışlar. İdamdan önce İngiltere Kraliçesi Ankara’ya bir temsilci göndermiş, asmayın diye rica etmiş, dinlememişler.
Anayasaları budur… Hukukları budur…Vicdanları budur…
Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın zavallı yaşlı beyaz başörtülü bir anacığı varmış. Oğlunu astılar diyememişler. Oğlun Pakistana sürüldü demişler…
Menderes ve iki bakanı asıldığında kına yakıp def çalmışlardı sevinçten.
Darbecilerin ve onların yardakçılarının Menderes aleyhindeki bütün iddiaları yalan ve iftira idi. Merhumun bir kuruş yolsuzluğu çıkmamıştır.
Orada hukuk, adalet, vicdan, millî irade, insaf idam edilmiştir.
Bugün olduğu gibi, 27 Mayıs darbecilerinin de kara cüppeli
vardı.
Edenin anasını ağlatırlardı. Açıkta ağlamak bile yasaktı.
Menderes’in asıldığı gün sokakta ağlayan, “Zavallıya yazık oldu!..” diyen kişiyi ne yaparlardı biliyor musunuz?
Sultanahmet Hapishanesinde iken içeride
vardı.
diye tutuklanmışlardı…
Ellerine fırsat geçerse
yaparlar.
1959’da yayınladığı Büyük Doğu’lardan birinin birinci sayfasına
ve
başlıklı bir yazı kaleme almıştı.
Keşke maslub (asılmış) başbakan uyarıları dinlemiş ve gereken tedbirleri almış olsaydı.
Tedbir alınmış olsaydı darbeciler başarılı olamazlardı.
MİLYONLARCA vatandaş uyuşturulmuş, sersemletilmiş, şaşkına çevrilmiştir. Zekalar dumura uğratılmıştır. Gayr-i millî eğitim, kötü medya, kötü düzen, sapık ve bozuk hayat felsefesi insanları zombileştirmiştir.
Süper zekâlı bir çocuğu mektebe gönderin, iki sene sonra süper geri zekalı olsun.
Milyonlarca vatandaşa söylenilene bakınız: Filimdeki yatak sahnesi gerçek miydi, yoksa karı ile erkeğin arasına yastık mı konulmuştu?
Geceleyin Trakya seyahatinden dönüyorum. Trafik pek rahat. Yanımdaki dostum, “Her halde Sırtlanlar Vadisi” dizisi başladı, halk tv cihazlarının başında…” dedi.
Adam kıvranıyor, hık diyor, mık diyor, ağzından ünlemler dökülüyor, lakin ne dediği bir türlü anlaşılamıyor. Bu adam dilsiz değil ama dilsize benziyor.
Çocukluğunda IQ’su 110 imiş, şimdi 30 yaşında ve IQ’su 80’e düşmüş. Bu dediğime isterseniz inanmayın. Zavallı soyut kavramları anlamıyor, algılamıyor. Üniversite mezunu ve hiç mantık okumamış.
bir sayfalık ipe sapa gelir kompozisyon yazmaktan aciz herif hukuk hakkında ahkâm kesiyor.
Basma kalıp klişelerle, sloganlarla düşünen ve konuşan milyonlarca insan. Dinî bir hükümden bahsedilir, geri zekâlı karşı çıkar: “Bu dediğin Kur’ân’da yazılı mıdır?”
Bu devirde resmî ideolojiye lüzum yoktur derseniz adam aval aval bakar, resmî ideoloji ne demek?.. Kötü düzenin, kötü eğitimin, kötü toplumun geri zekâlı yaptığı bir kimseyi zekileştirmek mümkün müdür?
“Kardeşim 120 desibellik yüksek sesle Ezan okunmaz, şu hoparlörü ayarlasana…” dedim, ne cevap verdi bilir misiniz? “Benim dinim yüksektir, Ezan da yüksek, en yüksek sesle okunmalıdır!..”
Gözleri var, bakmıyorlar, baksalar da görmüyorlar. Kulakları var işitmiyorlar. Bir yığın kötülük yapıyorlar ve gerekçeleri de şu: “Kâfirler çok yaptı, biraz da biz yapalım…” Haram yemeyiniz diyoruz. “Kötü ve bozuk düzenlerde haram yenir…” gibisinden cevaplar veriyorlar.
İlim irfan azalmış. Ahlâk, fazilet yok. Hikmet yok. Kıvrak zekâ, incelik yok. Şu kültürlü geçinen çağdaşlara bakınız, akıl var mı onlarda? Şu sofu geçinen adam niçin kendi meşrebinde olmayan Müslümanlara düşmanlık ediyor?
Üniversiteyi yirmi sene önce bitirmiş kariyer, makam, mevki sahibi olmuş ve geçen o yirmi sene içinde bir tek ciddî ve seviyeli fikir kitabı okumamış. Akılsız ve geri zekâlı adam cep telefonuna verdiği değerin yüzde birini ilme, kültüre, sanata, kitaba vermez.
Atina’ya turistik bir seyahat yapar ve bir tek müze gezmez. Uçaktan iner inmez heyecanla sormuş: “Akşam yemeğini nerede yiyeceğiz? Buranın nesi meşhur?..”
Herif sözde zengin, evinde kütüphanesi yok. Günde birkaç saat konuşur. Bütün lâflarını toplasanız bir incir çekirdeğini doldurmaz.
Adam Osmanlıya bağlıdır. Üniversiteden sonra yüksek lisans, doktora yapmıştır.
Ah zekâ, ah irfan, ah mürüvvet, ah adab-ı muaşeret, ah İstanbul kültürü, ah zarafet, ah çelebilik, ah fütüvvet (gönül yiğitliği), ah asalet, ah necabet, ah âlicenablık, ah firaset, ah fetanet… Nerelere saklandınız, nasıl bulacağız sizleri?.. 06 Haziran 2010